Cuma

Evlen Benimle Mary (2010)



Maerineun Uibakjoong - Marry Me, Mary

Yön: Suk Goo Hong
Sen: Su Yeon Won - Eun A In
Ülke: Güney Kore
Tür: Romantik, Komedi


Lütfen büyük beklentilerle bu dizinin başına oturmayın!!
Sadece basit bir romantik komedi izleyeyim, fazla etkilemesin ama arada da ağlayacak gibi olayım diyorsanız size göre bir dizi olabilir.
Dizimiz Mae Ri adında babasının borçlularından kaçarak yaşayan, bu sebeple okulunu bitiremeyen bir üniversite öğrencisinin, babasının arkadaşının onu borcuna karşılık gelini olarak görmek istemesini ve kızımızın da tanımadığı bir adamla evlenmektense yeni tanıştığı bir müzikçiyle babasını evlendiğini söyleyerek kandırmak istemesiyle başlıyor ve böylede yani pek bir şey olmadan da bitiyor. Nasıl bir cümle oldu.

Bu dizide bana farklı gelen tek nokta Jung In'e acımam ve Moo Kyul'dan daha çok sevmemdi. Normalde yan roller çok fazla göze batmazlar hatta belki de bildiğimizin tersine iyi oynayamadıklarından değil başrolden baskın olmamak için öne çıkmazlar. Bu dizi için de bu söz konusu fakat Kim Jae Wook'u kazulet gibi oyunculuğuna rağmen çok sevdim. Karakteri, yaşadıkları ve tavırları. Aslında Geun Seok Jang'dan daha karizmatik bir duruşu vardı belki de ondan bilemiyorum ama bir şekilde gözüme girdi kerata. İçim acıdı onu izlerken. Çok sevdim.

Geun Yeong Mun oyunculuk anlamında sevdiğim nadir bayanlardan. Kim ne derse desin çok kaliteli bir oyuncu bence. İlk bölümlerde 24 yaşındaki bir kıza göre fazla çocukça tavırlar sergiliyordu. Son bölümlerde biraz kendine geldi. sanırım konsept doğrultusunda saçma tavır sergilemeye zorlanmış olabilir. :) Bu kızın aksine Bebek ve Ben de tanıyıp aşık olduğum ve Kore yollarına koşar adım yaklaşmamı sağlayan Geun Seok Jang bu dizide bana aşırı itici geldi. Çünkü her şey fazlasıyla klasikti. Bu çocuğun yakışıklı olması üzerine kurulu replikler, olaylar. Çok klasik. Çok tutkulu bir olay da olmayınca fazla çekmiyor dizi de, karakter de kendine. Bu iki başrolü de aslında çok severim, hatta normal hayatlarında da çok iyi arkadaşlarmış bu yüzden bu samimiyetin ekranlara yansıyabileceğini düşünmüştüm ama pek öyle olmadı. Dizi de bir şekilde çift olarak göremedim çok kopuk geldiler, belki kızın ağır duruşundan, belki de çocuğun soğuk tavırlarından ya da boy farkından mı bilemiyorum ama çok içli bir durumla karşılaşmadım. İçten sarsan bi aşk izleyemedim diyebilirim. İzlemesem de olurdu diyebileceğim bir dizi oldu. Senaryosu mangadan uyarlama sanırım, galiba mangasını okusaydım daha fazla zevk alırdım. Diziye çok iyi uyarlanamamış gibi geldi.

Tüm bunlara rağmen Ost'u övgüyü hak ediyor. Geun Seok Jang'ın oyunculuğunu fazla sevemesem de sesine bir şey diyemem. Öyle sanatçılarımızı dinledim ve duydum ki sürekli sesi detone olan birine veya şarkısına bayılanlara rastladım ki bu çocuk onların yanında sesiyle resmen Prens kalıyor. Sadece bu sanatçının söyledikleri değil diğer parçalarda güzeldi.

Dizide sevdiğim eğlendiğim kısımlar oldu tabi ve sonunu da nedense beğendim. Boşandılar oldubitti işte.





İlk bölümdeki bu sahneye çok gülmüştüm.


4. bölümün son sahnesindeki bu repliği sevdim.
Mae Ri: Benimle evlenmeye niye karar verdiniz?
Jung In (müdür bey): Hem iş hem de babam istediği için.
Mae Ri: Müdür bey çok itaatkarmışsınız.
Jung In (müdür bey): Babam benim için Tanrı gibidir.
Mae Ri: Tanrı  mı?
Jung In (müdür bey): Lütufkar ama aynı zamanda acımasız.

  
 
Güzel bi sahneydi. :)

Ayrıca 12 bölümün 37. dakikalarındaki Jung In (Kim Jae Wook)'ın ifadesine bayıldım onu kıskandırmaya çalışan Moo Kyol (Geun Seok Jang)'a nasılda arkasını dönüp gülüyor. Çok eğlenceliydi. O bölümün sonundaki kamera arkası görüntüleri de güzeldi. İçerik hariç işte.

Pazartesi

Şehir Avcısı (2011)

Siti Hyunteo - City Hunter

Yön: Jin Hyuk
Sen: Soo Jin Choi - Eun Kyung Hwang
Orjinal Sen: Tsuka Hojo
Ülke: Güney Kore
Tür: Aksiyon, Romantik, Gerilim





1987-1988 tarihleri arasında yayınlanmış olan Japon animesinden uyarlanmıştır. Anime 4 sezon çekmiş dizimiz ise 1 sezonda 20 bölümle işi kapatmışlar. Diziyi izlerken de bir animeden uyarma olduğunu bilmeseniz bile anlarsınız o kadar ki her şey hazırlanmış çekilmiş etkisi veriyordu yani yapılacak işler kişinin önüne geliyor, iyiler iyi kötülerse kötüydü. Gözüme hoş gözüken kısımları ise Min Ho Lee'nin tavan yapmış olan oyunculuğu, bu konuda gerçekten kendini fazlasıyla geliştirdiğini ve aştığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu kadarını tahmin edemezdim Zevk Meselesi adlı dizisinde onu bu kadar başarılı bulamamıştım. Erkekler Çiçeklerden Önce dizinde ki popülaritesini koruyamayacağını falan düşünmüştüm. Gerçi kötü oyunculuklar sergilese bile benim gözümde ilk izlediklerimden olması ve çirkin bulmama rağmen oyunculuk yeteneği, hal ve davranışlarından dolayı yeri çok başkadır. Her ne olursa olsun bu diziyle kendini tamamen kanıtlamış bir oyuncu, sadece dizinin senaryosunda ve bazı çekim hatalarından dolayı Min ho nun böyle bir duruma maruz kalmasına üzüldüm. Senaryodaki eksiklikler bence ilk etaptaki haliyle bırakılmış olması yani her durum için bir kılıf yaratılmış olaylar tam olarak diziye sindirilmemişti. Çekim hatası mevzusuna gelince eminim herkesin gözüne çarpmıştır. Bariz hatalar vardı ama yine de hani bu adam evliya olacak kadar profesyonel yetiştirilmiş o yüzden girilemeyecek yerlerden giriyor, çıkılamayacak yerlerden çıkıyor, birini kurtarırken yanında olan bir adam saniye geçmeden 2 metre uzağında gözükebiliyordu ve bu durumu işte profesyonelliğine bağlamaktan başka seçeneğimiz yoktu. Bunlar ufak tefek şeyler ama görüntü yönetmenini tebrik etmek isterim bence çekim kalitesi bu açıdan iyiydi.

Savcı hariç diğer herkesin oyunculuğu benden geçer not aldı. Savcıya şöyle takıldım adam inanılmaz yakışıklı ve sevimli fakat herhangi bir haber geldiğinde kooocaman ve abartılı adımlarıyla gidiyordu. Sinirlenince gerçekçi bir tavır sergileyemediğini düşündüm. Bu durumun aksine Min ho ise sinirlenince gerçekten gözlerinden o şiddeti okuyabiliyorsunuz ve adam titriyo yaa o an sizin içiniz de onunla titriyor işte. Ne diyeyim savcı ne kadar yakışıklı olursa olsun benden oyunculuk anlamında sınıfta kaldı. Onu kaybetmemiz de kötü oldu giderayak aşka gelip daha fazla ağlamamı da sağladı kötü adam (nappın num). Savcımızın da fedakarlıkları oldu tabi garibim ya çok da uğraştı bir kanıt ya, bir kanıt bulmak için. Takıldığım diğer nokta ise Minho'nun yakışıklılığından sık sık bahsedilmiş olması bu birazcık rahatsız etti Min ho bu iltifatları hak etmiyor mu? Tabiki sonuna kadar hak ediyor fakat dizi formatı için biraz abartılı buldum. Aslında asıl fikrim Min ho nun yakışıklı değil karizmatik olduğu yönünde ve işini çok iyi yapıyor olması da buna bir etken aslında. Yakışıklı sıfatını yakıştıramamamın sebebi keskin ve orantılı bir yapıya sahip olmaması tüm bunlara rağmen müthiş sevimli bir gülüşe ve gözlere sahip. Oyunculuk anlamında beni etkileyen diğer kişi ise Min Ho'yu yetiştiren babası Kim Sang Joong, malum kahramanımızın o kadar babası var ki maşallah. Adam gerçekten profesyonel sadece bastonunu attığı bir sahne vardı oraya takılmıştım ama önemi yok artık onunda başlı başına bir tarzı vardı. Dizinin sonunda oğluyla konuştukları ve "city hunter benim" demesi gerçekten etkileyici bir sahneydi. Adamın kullandığı bileklikleri de gerçekten yakıştırdım o yaşta ki bir insana yakışabileceğini hiç düşünmezdim. Aynı şekilde mimikleri de çok iyiydi. İşte Hayat Bu adlı filmde izlediğim Min Ho'nun ajushisi Kim Sang Ho'ya gelince o filmde sevememiştim bir türlü ama bu dizide çok sempatikti ve filmi gerilimli havasından kurtaran karakter için çok uygun düşmüştü bence.




Dizi bir grup askerlerle başlıyor ve 21 askerin ülkeleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesini konu alıyor. 21 askerden sağ kalan bir tanesi intikam almak için arkadaşının yeni doğmuş oğlunu kaçırıp bu uğurda büyütüyor. Büyüttüğü bu filinta gibi delikanlının başına gelen aşk, intikam duygusu, gerçeklerle yüz yüze gelmesi gibi olaylarla dizi ilerliyor. İlk bölümlerde mağaradan yeni çıkmış diyebileceğimiz tarzanca iltifatlar eden ve sevgisini bir türlü açıkça gösteremeyen, gösterse bile yanlış anlaşıldığı durumlar yaşayan ana karakter vardır. Birine aşık olmanın tehlikeli olduğunu gerçek anlamda kavradıktan sonra kendine aşık ettiği kızı kendinden uzaklaştırmak ister ama ne çare kız da tutulmuştur artık.

6. bölümün 9. dk sına bayıldım, bi an kalp krizi geçirecektim neden kameraya bakıp konuşmak zorundalar ki valla çok kötü oluyo. Nasıl sevimli, nasıl sevimli bir surat. bunlar tam şebelek yaa. Bu tatta başka sahneler de var tabi mesela Min Ho Lee'nin Park Min Young'a banyodan çıktıktan sonra gördüğünün etkisiyle bakması ve önüne dönmesi. Kızı kucağında taşıması. Islandıkların da "ne çirkin vücudun var" demesi falan bunlar işin izlemesi en rahat olan kısımlarıydı. Güzel Park Min Young başlarda savcı Lee Joon Hyuk'a ilgi gösterir doğal olarak. Çünkü savcımız kötünün peşindedir ve başarılı işlere imza atmaktadır diğer yandan Min Ho Lee onunla dalga geçer gibidir (dikkat edin gibidir kız öyle zanneder) sonra her şeyi anladığında çocuğun üzerine atlaması gerekirdi ama tabi avucumuzu yalıyoruz öyle bir sahne bu şahıslar Avrupa kültürüyle yetişmedikleri için yok. Bir süre sonra kızın ümitsiz aşkı gelişir ve beklemeye niyetlenir. Her şey durulana kadar gerekirse sonsuza kadar beklemek niyetindedir.

Dizimizin sonuna gelince, beğendiğini söyleyen bir kişiye rastlamadım. Ama ben beğendim son bölümde Min Ho Lee'yle Park Min Young'un birbirlerine bakarak gülümsemelerini görmek bana yetti. "Arabayla şehre doğru giden Min Ho" başka nasıl gösterilebilirdi ki. Bu bir romantik komedi değil ki sonu evli, barklı, çocuklu bitsin bence gayet olması gerektiği gibi bitmiş belirgin bir kesinlik yok, kim nasıl düşünmek istiyorsa öyle yorumlayabilir. Bence o kadar kabiliyetli bir insan sadece çocuk ve eşiyle meşgul olurken gösterilerek bitirilseydi karakterin güçlü yapısı gölgede kalabilirdi... Böyle insanlara sıradan işler yakışmaz bence, her ne kadar kendisi sıradan bir hayat istese de. Sanırım Kim Sang Joong'dan çok etkilendim :). Böyle bir insan bu günlerde Türkiye'ye acil tarafından lazım. Ah bir de gerçek olsaydı böyle muhteşem insanlar var mıdır acaba? Teşkilat da veya askerde, bordo bereliler gibi bir mevkide olmaktan söz etmiyorum, bu karakter gibi, Light Yagami gibi herhangi bir kurumdan veya şahıslardan bağımsız hareket edip gereken adaleti sağlayanlardan bahsediyorum. Kanunlar eğer ülkede siyasilerin ellerinin kiri olmaktan başka bir işe yaramıyorsa. Türkiye'de böyle bir şahıs bulmanın hayalini geçtim, bu dizinin yayınlanmasına veya buna benzer bir dizinin çekilmesine izin verilir mi?

Ost'unda bence güzel parçalar var Sarang ve So goodbye bunlardan ikisi. Diğerleri de fena sayılmaz bir diziyi bitirdikten sonra şarkılarını mp3le dinlemeyi çok seviyorum hele ki bir yolculuk yapıyorsam. Bir anda baktığın her yer değişiyor. Düşüncelerinize birçok etken yön vermeye başlıyor iyi veya kötü. Sizce de müthiş bir durum değil mi?

Dipnot : Min Ho Lee'yle Park Min Young bu diziden sonra sevgili olmuşlar. Ne diyelim Allah mesut etsin olmamaları beklenemezdi.


Cuma

Kore Etkisi

Bu ahım şahım muhteşem dizi ve filmleri izle izle nereye kadar? Mutlu ol, gül, paylaş, arkadaşlarına anlat, onlarda mutlu olsunlar. Cd yap ver, dvd yap ver, flasha at ver, hard diskini ver "kızım-oğlum izle gözün gönlün açılsın" de. Bizi sabah 8 en erken akşam 5 e kadar kendine bağımlı yapmaya çalışan bu içene edilmiş sistemden azıcık kafanı kaldır da şu bir türlü çözemediğimiz gördükçe bulutların üzerinde yürüdüğümüzü zannettiğimiz, bitince acılarına rağmen tekrar istediğimiz, anlatmakta her açıdan güçlük çektiğimiz aşk saçmalığının ekranlara yansıtılmış halini gördükçe bir psilocybin bir ayahuasca almış gibi bizi kendinden geçiren sahneleri anlamakta ve anlatmakta bu kadar güçlük çekmenin sebeplerini bir türlü kavrayamazken, yeter ya herkes benim gördüklerimi görsün bildiklerimi bilsin bakalım bu insanlar ondan sonra ne hale gelecekler dedirten durumdayım ki bu durumdan muzdarip birçok benim gibi artık kendini bilmez gördüklerinden sonra her ne kadar ağlasa da, saç baş yolsa da, onun bile mutluluğunun verdiği hazzı duymanın içler acısı bir hal olduğunu düşünmeye başladım. Başımı kaldırıp etrafıma baktığımda çalış babam çalış dedirten bu düzende yer almanın gerçek hüzün olduğunu düşününce, bırak her şeyi, en sağlıklısından kafa yapalım ki bu işin en sağlam ve en uyuşturucu yolu ard arda durmaksızın bir Kore dizisinin bölümlerini izlemektir.

Çarşamba

Acıklı Film (2005)

Acıklı Film (2005) Sad Movie

Yön: Jong-kwan Kwon

Sen: Jong Kwan Kwon, Seong Gu Hwang

Ülke: Güney Kore

Tür: Dram, Romantik


Afişini görüp çok beğendiğim, dram olduğu için izlemeyi sürekli ertelediğim bir filmdi. Ama yinede bu kadar kaliteli oyuncuları bir arada görünce de izlemek istediğim bir film olmuştu. Fakat her iyi oyunculara sahip bir filmin güzel sonuçlar doğurmayacağını da bu film aracılığıyla öğrenmiş olduk.


Film başlarken insanda yarattığı yumuşak ve hafif eğlenceli etkiyi hemen hemen sonlarına kadar taşıyor. İlk sahneleri gerçekten beğendim özellikle Min-a Shin'in aşık olduğu sahneler. Filmde dört acıklı hikâye işlenmiş. Hikayelerin genel anlamda birbirleriyle pek alakası olduğu söylenemez. Yani belirgin bir etki tepki olayı yok, sadece yakışıklı itfaiyecimiz Woo Sung Jung'un bir yangın sırasında kurtardığı kızın kardeşine Su Jeong Lim'e 
aşık olması. Kurtardığı kızın (Min-a Shin) da bir başkasına yani yine yakışıklı oyuncumuz Ki Woo Lee ye aşık olması. Diğer taraftan bir çocuğun hastalık sebebiyle annesini kaybetmesi ve parkta tanıştığı bir gençle annesine mesajını iletmesi, o gencinde parasızlık yüzünden sevgilisinin onu terk etmesi üzerine kurulu bence son sahne hariç, dramdan ziyade eğlenceli daha doğrusu insanda tebessüm bırakan sahnelere sahip bir film.
Oyunculuklarda gayet iyiydi. Neden bilmiyorum ama Su Jeong Lim'in oyunculuğuna bir türlü ısınamıyorum. Sevgilisini kaybettikten sonra ona ait videoyu izlerken açıkçası çok fazla etkilenmedim. Belki de yönetmen daha hafif bir etki bırakarak insanları sadece düşünmeye sevk etmek istemiş de olabilir. Fakat diğer yandan ekrana getirilen sahnelerin çok da düşünülmesi gereken veya ders çıkarılması, yani bir önergesi yoktu. Daha sıradan ve güncel sayılabilecek bir kaç olay izliyorsunuz hepsi bu.
Belki de gerçek ve saf sevgiye sahip insanların her zaman mutlu sona sahip olamayacakları ve mutsuzluğun altında da sanki yağmur gibi daha kapsayıcı bir öğeye yer verilerek daha kadim bir güç veya etki vardır gibi bir durum anlatılmak istenmiş olabilir. Kim bilir...

Salı

Sana Ulaşmak (2009)

Sana Ulaşmak - Kimi Ni Todoke - Reaching You (2009)

Yön: Hiroshi Kaburagi
Sen: Karuho Shiina (yazar-çizer), Mamiko Ikeda, Tomoko Konparu
Ülke: Japonya
Tür: Shoujo, Romantik, Okul, Komedi


  

Animeleri  seviyorum.   :) :) :)

    Bu anime için ilk olarak söylemek istediğim Sawako’nun son bölümlere doğru insanı izlerken çileden çıkarttığı. Bir süre sonra yeter artık bu kadar da saf olma diyorsunuz ama Kazehaya'nın aslında ondan da saf olduğunu görüyorsunuz. Ama yinede inanılmaz seviyorsunuz o saflıklarını, çocukluklarını, tertemiz hallerini... Lise dönemlerinde yaşanan ilk aşkların masum yanlarını hatırlıyorsunuz. Gayet seviyeli, korkak ve çok derinden...
     Anime başlı başına büyüleyici ve bu yanı bence çok baskın bunu oluşturan etkenlerin başında animenin müzikleri ve safça duyguların işlenmiş olması var. Öyle ki bu animenin müziklerine de değinmek istiyorum. Animeler başlarken ve biterken videonun formatına uygun ince, sevimli, haykıran, şeker mi şeker, çocukça ama ihtiyarlayınca da dinleyebileceğiniz şarkılarla başlıyor ve gerçekten bu şarkılar sizi büyülüyor.
    Anime 2 sezondan oluşuyor, bir mangadan uyarlama ve filmi de mevcut. Animeyi izledikten sonra filmdeki karakterleri görünce gerçekten seviniyorsunuz o kadar sevimliler ki hepsi çok doğru seçim olmuş yalnız Sawako biraz daha çıtı pıtı olsaydı çok daha mükemmel olurmuş. Neyse filmin detaylarını ilgili bölümden okuyabilirsiniz.
    Animenin 2. sezonunun ilk bölümünü canım sıkıldıkça açar açar izlerim. Bu bölümdeki Sawako'nun lavaboya kaçışı ve burda düşündüklerine oldum olası gülerim o kadar mükemmel ki anlayabilmek için sadece izlemek gerekir, o mimikler o haller, müthiş sevimli bir anime. Sonra Kento'nun olaya dahil olmasıyla başta kıskançlık hallerini büyük bir zevkle izleyeceğinizi düşünüyorsunuz, kısmen de olsa öyle oluyor. Fakat ilerleyen bölümlerde ortalığı kızıştırmasına rağmen sonuç itibariyle onu da seviyorsunuz. Yalın bir şarkıyla Sawako'nun düşüncelerini dinlemek o kadar huzur veriyor ki o lise dönemlerine her an geri dönmeye hazırlıklı olun.
    Aldığım duyumlara göre Japonya'da oluşan bir deprem nedeniyle animeyi erken bitirmişler ne kadar doğru bilemiyorum ama güzel sonla biten romantik, komedi tarzında herkesin izlemesi gerektiğini düşündüğüm ender animeler den biri. Bu anime için ne söylesem az. Gerçek duygularla döşeli sahnelerle bezenmiş. Çocukluktan kalan duygularınızın ve düşüncelerinizin ışığa çıkmasına izin verin böylelikle çok eğleneceksiniz bence...


Cuma

Kalbimi Duyabiliyor musun? (2011)

Nae Maeumi Deulrini? Can You Hear My Heart?




Yön: Kim Sang Ho

Sen: Hee Jeong Moon
Ülke: Güney Kore
Tür: Romantik, Dram
Oyuncular:

Jeong Eum Hwang

  
Kimn Jae Won

  
Gung Min Nam

  
Kyu Han Lee

 
Jun Hee Ko

  
Bo Seok Jeong

 
Sae Ron Kim

  
Kang Chan Hee

  



    Al işte insanda önyargı bırakmayacak bir dizi daha. Önyargı mı? Bunlar konuşulacak şeyler mi? Ancak izlenebilecek şeyler. Engellilere karşı sabırsız olanlar bence bir an önce izlesinler. Senaryosuyla doruklarda olan bir dizi. Senaryo açısından tek vazgeçilmezim hala S.G. olmasına rağmen bu dizide hiç yabana atılır değil, hem de yabanın yanından bile geçemez. :)) Müthiş bir yapım olmuş, enfes bir dizi.
   Bu dizilerin başlarken insanı cennete sürükleyen şarkılarını inanılmaz derecede seviyorum. Nasıl, sevimli, gayet içten ve gerçekten ekrandan taşabiliyorlar? Üzerimde bıraktıkları büyülerini hala anlayabilmiş değilim.
   İlk 5 bölümden bahsetmek istiyorum sürekli.
   Çocuk oyuncular, acaba bunlar gerçekten çocuklar mı dedirttiriyor bana. İnanılmaz oyunculukları, ifadeleri, mimikleri hepsini geçtim tamam o ifadeler Koreli  büyüklerden de çıkabiliyor ama bu çocuk oyuncular hangi ülkeden olursa olsun gerçekten müthişler.  Sevimli gözüküp hem de ağlatıyorlar. Tamam, hadi sadece çocuklar mı ağlatıyor tabi ki hayır ama bunlar gerçekten başkalar insanın içini gerçekten derinden titretiyorlar. Güldürürken de en derinden gülüyorsunuz. Anlatabildim mi acaba? Anladığım kadarıyla sebebi olsa olsa onlar hala oyun yaşında oldukları içindir. Tavırlarında kesinlikle yapmacılıktan eser yok. Tedanadalar.
    Hele o başroldeki gençlerin çocukluklarında tanıştıkları sahne hah hayyyyy ağzım açık kaldı. Bong Ma ru nun çocukluk duyguları. Ya Bong Ma Ru’nun yarım akıllı babasının duygularına ne demeli.
   İntikam duygusuyla yapılanların sonuçları, Dong Ju’nun babasının o kadar güzel ve kendisiyle ilgilenen bir kadına sırf para hırsı için karşı koyması. Ne gaddar bir adamdı evlerden ırak. :)
   Burun deliklerimi sızlatıyor dizi resmen yaa. Ortak duygular bu kadar anlamlı ve duygusal işlendiği sürece de sızlatacak. Duyguların benzer olmasına da gerek yok hiç düşmediğiniz bir duruma düşen birini izlediğinizde de neler hissedebileceğini anlayınca zaten şalterler kopuyor. Empati kurabilmek artık ne dersen. Diziyi enteresan ve kişiye yakın yapan sıradan bir insanın hayatında var olan, toplumda bazı insanların, engellerinden dolayı hakir gördüğü kişilerin işlenmiş olması. Bu durum beni çok düşündürtüyor. Bizim eksik yanlarımızdan biride işte bu bence. Toplumun engel olarak gördüğü kişilerin ciddiyetle ele alınmamış olması. Bizde ise gördüğüm örneklerden yola çıkarak söylüyorum dizilerimizde bile alay konusu olarak işlenmesi Yeşilcam’dan sonra bu sektörün manevi ve sosyal anlamda gelişme kaydedemediğini gösteriyor bence. Bizdeki durum ne olursa olsun başkaları bu ince durumun farkına vararak kendisi için nimet haline getirmiş ve biz izleyenleri ellerindeki bu kozla nereden vuracaklarını çok iyi kestirebilmişler. Biri durdursun bu Korelileri artık içlenmekten bi tuhaf oldum, feriştahı gelse yok arkadaş.

   Bu diziler insanı duygudan duyguya sokan, sersemleten fakat buna rağmen durmadan istememize sebep olan eşsiz bir büyüye sahipler.

    “Bazen insanın içinden sebepsiz yere ağlamak isteği gelir. Bu çok zengin ve derin, taşmayı bekleyen ama taşmamayı tercih eden dolu dolu bir histir. Salt “Keder” zannedilir, değildir.
   Kederden de keyif almayı bilen olgun insanların duygusudur.”  Çok seviyorum. :D

Perşembe

Kötü Aşk (2007)

Yön: Kye Hong Kwon
Sen: Yu Jin Lee
Ülke: Güney Kore
Tür: Dram, Romantik



    Seong Su Kim hariç oyuncu kadrosunun hepsi başarılı bulduğum oyunculardır ama bu senaristi dönüp dolaşıp dövmek istedim sadece senaristi değil yönetmeni de. Bu senaristle veya yönetmenle tek ortak noktamız Queen hakkındaki düşüncelerimiz sanırım. Onun dışında dizide beni çeken belirgin bir olay olmadı. Bu güzelim oyuncuları ne hale getirdiniz yaa. Seong Su Kim'in başarısız oyunculuğu bile bu dizinin başarısızlığının yanında sönük kalmış hatta dizinin genel durumunun yanında bu oyuncu gayet başarılı ve sevimli. Severleri alınmasın oyuncumuz gerçekten yakışıklı ve karizmatik fakat rol esnasındaki duruşunda ben hep bir soğukluk hissediyorum her an rolünden kopabilecekmiş gibi bir duruşu var sanki o sınırda oynuyor hep...
    Valla diziyi izleyip de çok sevenler, yok böyle bir aşk diyenler, hele de Kore dizilerini izlemeye bu diziyle başlayanlara üzülmeden edemiyorum. Yu Won Lee bu dizide ne kadar iç çektiyse bende izlerken sıkıntıdan en az onun kadar iç çektim. Dizi veya filmlerin insanları daraltmasını bi kaç saniye sonra güldürüp ardından ağlatmasını çok ama çok severim. Çünkü insanın hisleriyle alay ediyorlarmış gibi bir durumları vardır işte tam da bu durum sinema, film dünyasının gücüdür. Ama bu dizideki daraltı durumunun bu güçle hiç ilgisi yok. Aksine acemice çekilmiş, konunun ana hatlarını belirledikten sonra replik eksikliği oluşmuş, buna rağmen bölüm sayısı gereksiz yere arttırılmış. Bu sebeple bir sürü eksik sahne ile karşılaştım diyebilirim. Hatta bu sahnelerde mutfaktan gidip atıştırmalıklar aldım, video indirip maillerime baktım, hatta etrafın tozunu aldım falan ve bunları yaparken diziden küçük bir ayrıntı bile kaçırmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bu kadar sıkıcı bir diziydi, yapım yılı birazcık eski olduğu için diycem ama "Üzgünüm Ama Seni Seviyorum" daha eski olmasına rağmen bundan iyidir bence. O diziyi izlediğimde de aşırı dramatik ve bir türlü sindiremediğim sahneler olmuştu, buna rağmen yinede dizinin bazı sahneleriyle dizi kendini ayrıcalıklı kılabiliyordu. Ama bu dizide kendini ayrıcalıklı kılabileceği hiç bir sahne yok. Her şeyi alışılmış ve sıradan, hatta konu o kadar sıradan ki iyi bir dizinin sadece basit bir kaç bölümünde böyle bir konuya rastlayabilirsiniz Allah'dan bizim dizilerde konular bu kadar da basit değil. Tüm mevzu bir kızın bilmeden evli biriyle birlikte olması ve sonra onun kaynıyla tanışıp birbirlerine aşık olmalarıyla alakalı. Ondan sonra yok efendim benim kocamla olduktan sonra sen kardeşimi de mi ayartacaksın şıllık mevzuları. Sonra Tanrı bunlara acıyor da kocası ölüyor. Onlarda birlikte olabiliyor bu zorluktan sonra. Genel hatlarıyla konu böyle ama dizinin en izlenebilir bölümleri, 5. bir kişinin 12 bölümün sonlarına doğru dizi de aktifleşmesiyle oluyor. Fakat bu durumda çok uzun sürmüyor bir kaç bölümü bu heyecanla atlatıyorsunuz 5. kişi yani Ye Ryeon Cha pasif duruma düştükten sonra dizi tekrar eski karamsar ve mantıksız tablosuna geri dönüyor. Konunun mantıksız bulduğum tarafı bu kadar basit bir mevzuyla yola çıkılıp dizi çekilmiş olması, bu dizi neye hizmet ediyor anlamadım. “Sadece dram bi diziye kanalımızın ihtiyacı var siz çeker misiniz?” gibi bir mevzu mu oluşmuş acaba? bir mecburiyet söz konusuyken bu dizi çekilmişse anlarım ama kardeşim biz de izlerken saatlerimizi veriyoruz belki hoşça vakit geçirmek için ama olsun yinede bu kadar basit olmamalıydı. Tamam ortada kötü bir durum var kimse kocasıyla yatan birini kardeşiyle olmasını istemez bizde de olsa aşağılanabilecek bir durum aile büyükleri tarafından da tabi ki ama bu ve benzeri örnekler ülkemizde fazlasıyla mevcut biz bu sahnelere zaten alışığız Güney Kore halkı masum bir toplumdur belki ama onlarında bu kadar basit bir drama konusu seveceklerini sanmam demek isterdim ama sevilmeseydi 20 bölüm çekilir miydi bilmiyorum. Yok yok kadro götürdü bu işi...
    Dizinin tek beğendiğim yanı başrol erkek oyuncu yani sevimli Sang Woo Kwone'nin güçlü ve kararlı yapısıydı. Yani karakter güzeldi fakat gereğinden fazla inatçıydı. Kardeşim kız seni istemiyor işte niye zorluyorsun bırak onu sen de o da bir süre ayrılığın zorluklarından sonra sıradan hayatlarınıza geri dönün ama yok “kız beni istiyor bende onu istiyorum birbirimizi severken ben onu bırakamam biliyorum eniştemle çıktı ama olsun ben onu yinede seviyorum” mevzusu yaratılmıştı. Sadece bu durum iniş ve çıkışlara sebep oldu. Dizinin eksik noktası biraz da bu aslında yani durumlar hep aynı. Aslında sıra dışı olaylar ve yeni durumlar yok hep karakterlerin duygusal yönlerinin kameraya yansıması var. Dizisi çekilen bu senaryoda birçok kaçış noktası var başroller kendilerini olaydan her an sıyırabilir veya durumu çözebilir haldeyken bir türlü içinden çıkamıyorlar can sıkan nokta sadece bu.

49 Gün (2011)

Yön: Kwang Jo Young
Sen: Hyeon-kyeong So
Ülke: Güney Kore
Tür: Fantastik, Romantik, Dram




Oyuncuları afişten görüyorsunuz yani fena bir ekip değil ama benim favorim Üç Baba Bir Anne'den bildiğim Hyeon Jae Jo. Ama oyunculuğu bu dizide bana biraz sıradan geldi. Bayan oyunculara ise sözüm yok Gyu Ri Nam'ın bazen takındığı yapmacık tavırlar hariç ama onca bölüm ağlayabilmiş olmasından dolayı da tebrik ediyorum. Ölümü kötü oldu ama napalım. Doğrusu oyunculuğundan hiç hoşlanamadığım tip sadece Su Bin Bae. Oyunculuk kabiliyetlerine fazlaca takılıyorum çünkü bu anlamda eleştirmeyi fazlasıyla seviyorum...

    Neyse bu bölüme fazla takılmadan senaryodan bahsetmek istiyorum. Gizemli Bahçe'yle neredeyse eş zamanlı ilerlemiş olan bu dizi bir cümlede diziye bir atıfta bulunulmuş. Konunun mistik olması, Gizemli Bahçe'den sonra fantastik türün ilgi uyandırmış olmasından dolayı yapılmış olabileceğini düşündürttü ne kadar doğrudur bilemiyorum. Genel itibariyle konuyu sevdim çünkü bize yakın durumları da yansıtan bir yapısı var. Mesela bizde de yoğun bakımda yatan bir hastayla ilgili sayısız hikayeler ve durumlardan bahsedilir. Şahsen hiç şahit olmadım ama eğer bu dizideki gibi bir Ruh bekçisiyle karşılaşacaksam herkes gibi bende bir süre yoğun bakımda kalmak isterdim. :) Ayrıca zincirleme bir olay örüntüsü yansıtılmış. Bu mevzu beni hep düşündürmüştür. Düşünsenize otobüse bir kaç saniye geç kalıyorsunuz ve otobüse doğru koştuğunuzu fark eden şoför durup sizi alıyor bu süreç içinde veya sonunda sizce kaç kişinin hayatında ne gibi değişiklikler olabilir? Bunu hiç birimiz bilemiyoruz yani etki tepki mi dersiniz hayatın diğer yüzümü bilemem ama herkes birbirine zincirleme reaksiyonlar içinde yaşıyor gibi. Tıpkı bu dizide bahsi geçen mevzular gibi önceden bilinen sanki sizin için yazılmış senaryoları siz oynuyorsunuz. Çok enteresan. Bu dizi bunları yansıtmış ve ben birçok açıdan bunu mesaj bağlamında söylüyorum İslam'a yakın buldum. Yani konu sıradan bir aşk hikayesine mahkum edilmediğinden bence fazlasıyla geçer not alabilecek bir dizi. Sizi, hayatta aileniz dışında gerçek değerlerinizin ne olduğunu merak etme moduna son suratla hazırlayabilecek bir dizi...
   
    Eğer izlemeye niyetlenirseniz arada kahkaha atmaya (fazla olmasa da), arada ağlamaya (fazla olmasa da), arada düşünmeye (bence fazlasıyla) hazırlıklı olun. Genel anlamda dram türüne hizmet ettiği için izlerken eğlenebileceğiniz bir dizi sayılmaz fakat bunu nasıl başarıyorlar hala anlamış değilim ama birçok dizilerinde olduğu gibi bu dizide de ara ara içtenliğin kokusunu alacaksınız...
    Ha birde Uzakdoğu gerçekten teknoloji bakımından fazlasıyla ileride bir coğrafya bize nazaran. Halka anladığım kadarıyla diziler aracılığıyla son teknolojik cihazların kullanımı hakkında çaktırmadan bilgiler aktarılıyor. Ürün reklamı yapılıyor demiyorum, cihazlardaki fayda sağlayıcı en yeni özellikler vurgulanıyor. Bu da dizilerinin kalitesini eğitici olması bakımından yükseltiyor bence. Aynı şeyi Avrupa daha fazlasıyla yapıyor tabi ona sözüm yok. Bizde artık fonda kullanılan kocaman reklam panolarından bir an önce kurtulabilsek. Reklamı diziye sindirerek yapmak başka ürünü izleyenlerin gözüne sokmak başka...


Çarşamba

Baby-faced Beauty (2011) Bebek Yüzlü Güzellik



Yön : Jin-seo Lee,So-yeon Lee
Ülke : Güney Kore
Tür : Dram, Romantik, Komedi
Oyuncular :
Na-ra Jang








Daniel Choi


   









Jin Ryu










Min-seo Kim








Yeong Hyeon













      Bu metinde bol miktarda spoiler bulunmaktadır. Bilginize.

      Bu güzel dizimizde, "Allah'ım var mı böyle bi güzellik" dedirten başrollerimiz ve onların harika oyunculukları sayesinde bizi kendinden geçiren sahnelerimiz var.
     Klasik durumlar, klasik konular aaa böyle tanışacaklar dedirten sahneler var ama yinede izlettiriyo bee :) Yine düşük gelirli bi kızımız ve maddi durumu iyi olan bi gencimiz var ama durum biraz karışık. Kızımız bu kez birazcık yaşlı. :) Aman yaa önemlimi ki yeter ki gönüller bir olsun. Dizinin bizim için yani Türkler için önemli ve ayrıcalıklı kısmı moda sektörünü ele alıyor olması. Kaldı ki Türk televizyonlarında moda tartışılırken bile rahatsızlık duyan bir toplumda varlığımızı sürdürüyoruz. Değil modayı bir kültür olarak görebilmek, "bence şöyle olsaydı daha iyi olurdu" demekten ileriye götürmekte zorlanıyoruz. Bizde modayı ele alan bi dizi herhalde en erken bir 10 yıl sonra çekilir. Başarısı kesinlikle uzun uzun verimli tartışmalar yapılmadıkça kanal çıkarlarının altında ezilecektir hepsi bu. Neyse ki bizim gibi olmayan ülkelerde var sıradan bi vatandaş olarak yapacağımızı yapalım ve nerede en iyisi varsa onu en az zararla sömürelim. :) Güzel dizimizi sömürmeye devam...
    
     Başrol kızımızın başına gelenler kısmende olsa yaptıklarını haklı gösteriyor. Onun çerçevesinden bakınca geçim sıkıntısının, sorumlulukların altından kalkabilmek için ufacık bir yalan hiç kalıyor. Ama önceleri küçük bir yalan gibi gözüken zararsız şey işler sarpa sarınca giderek durumun büyümesi sonrasında ise etrafındakilerin onunla konuşmamasına, "bu ona aptal bir çocuk gibi aşık, başrol erkeğimiz Daniel için de geçerli" sebebiyet veriyor. İşten kovulması da cabası. Ama yinede azimli, bilgili ve becerikli fakat talihsiz kızımız için her şey bu kadar da kötü değildir. Onu bırakmak istemeyecek olan bir gence sahip olacaktır.

     Kız, çocuğun arkasından ağlarken çocuğun onu izleyip geri dönmesi ve çömelip seke seke ya da götüm götüm ilerleyerek sevimli bir çocuk gibi kıza yaklaşıp "sen benim için mi ağlıyorsun" demesi arkasından onunda ağlaması" lan kazık gibi adamsın utanmıyor musun sevdiğinin yanında ağlamaya" dedirten ama asla unutulmayacak bir sahne idi.

     Diğer başrol erkek oyuncumuz ise, ha aşık oldu ha olacak tamam işte burada aşık olacak hadi atağa geç eeee ne zaman aktif olup güçlü bir 3 lü çekişme göreceğiz dedirtti valla. Bu hazzı da sonlara doğru yaşattı bize ama malum şahsın sonunu bilmiyoruz, kızını bilmiyoruz ve başroller hariç hemen hemen diğer oyuncuların nasıl seyrettiğine dair pek bi fikir oluşturulamadan yani bazı kısımları olduğu gibi bırakılarak ama mutlu sonla bitirilmiş enfes eğlenceli bir dizi.
   
     Diğer kızın ve annesinin yaptıklarını da unutmamak lazım tabi... "Eden bulur ahali, bu devran böyle döner" dedirttiriyor. :)
 
     Eğer bir dizide yada filmde bilgilendirme yapılacaksa böyle yapılmalı çaktırmadan, hissettirmeden. Tasarım unsurları dikkate alınarak bilinçli işler yapılmış. İyi, orta ve kötü işleri sergilemişler. Uygulamadaki farkı açıkça göstermişler. Böyle dizilerin olduğu ülkelerde geri kalmışlıktan bahsedilebilinir mi acaba. Her şey o kadar sindirilerek ve sevdirilerek ilerletiliyor ki kayıtsız kalmak edepsizlik olurdu. İyi ki gelişmiş bir uzakdoğu ülkesinde yaşamıyoruz yoksa tembelliğe bahane bulmak daha da zor olurdu. Birde bizde ki duruma bakın. dizinin ortasında açık açık reklam geçiliyor. Örnekleri saymakla bitmez. Bu kadar acemice yapılan bu işlerin en enteresan tarafı seyirci bulması. Onlara da hak veriyorum, kaliteli yapım Yeşilçam'dan bu yana görmemiş ki, istisna diziler de var ama genele bakınca saçma sapan sahneler ve diyaloglar insanların o kadar hoşlarına gidiyor ve gülebiliyorlar ki bense tahammül sınırlarımı ne kadar zorlasam da gülemiyorum aksine ortamı hemen terk etmek istiyorum. Bu tarz durumları arkadaşlarla tartışırken de "haa ne demiştin o mu doğru aslında" laflarından öteye geçemiyor.
   
     Halkımıza her mevzuda bir sessizlik hakim, ne biçim iştir anlamadım.

     Döne döne sövmek istiyorum. Ve artık biran önce karşılaşıp uzun bir küfürname yazmak istiyorum.