Pazartesi

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı

Sıhhıye'den Anıtkabir'e yalnız yürüdüm. Arkadaşlar uyanamadılar, kardeşimin de işleri olduğundan gelemedi. Üstelik fotoğraf makinamın şarjı da bir iki fotoğraftan sonra bitti. Bunun yerine gördüklerimin tadını çıkardım. Yalnızlığı severim bilirsiniz, çok eğlendim üstelik, hatta yaşlı ele ele yürüyen bi çiftin arkasına takıldım. Çok tatlılardı. Aklımdan geçenler vs. vs... Neredeyse Anıtkabir'e kadar onlarla birlikteydim. Hükümete sövdüm, çok iyi geldi. Üstelik yüzlerce belki binlerce insanla sövmek daha da iyi geldi. O an birçok şey hissediyorsunuz ve düşünüyorsunuz, biraz öfke, biraz heyecan, biraz cesaret, biraz güç, biraz bilinç, biraz iplerin elinde olduğunu düşünmek, biraz birlik, biraz sevinç, belki çok gurur, onur, sonsuz devrim, sonsuz bilim, ataya sonsuz saygı ve hükümete sonsuz nefret gibi... sonra sıradanlığın bile huzurlu olduğunu tekrar anlıyorsun... Sonra susadım ve bayağı yandım. Yurda döndüğümde nasıl yandığımı fark ettim. Hâlâ yüzüm hafifçe yanıyor. Ama olsun yinede her şey mükemmeldi ve değerdi. Her yerde TGB flamaları ve Türk bayrakları, bu durum beni fazlasıyla gururlandırdı, emek vermek güzel şey. Özellikle camlardaki yaşlı teyzeler. Onları gerçekten çok seviyorum. Slogan atarken, susarken, susamışken, güneşin altında pişerken, kocaman ağaçların altından gökyüzüne ve bulutlara bakarak yürürken, mozolenin başında Ata'ya selam verirken, avluda hitabeyi ve marşı söylerken, yanımdaki teyze bana ailesinin dedikodusunu yaparken bile beni sevmeyen Ender'i o kadar çok özleyerek sevdim ki.
Hep yanımda olsun istedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder