Bu sabah arkadaşlarla kahvaltıda, her şey normal ve her şey yolundayken birden gözlerimi dolu buldum. İçimden, 'burda olmaz, sakın ağlama, kızlar fark ederse kötü olur, bozma şimdi milletin moralini de' diyorum. Ama fazla tutamadım kendileri döküldüler, çaktırmadan sildim.
Daha sonra arkadaşlardan biri benim halimi fark edince; "fatma keşke grip olsan da eczaneden sana ilaç alıp gelseydim. Sen böyle olunca söyleyecek, teselli verecek bişey de bulamıyorum" dedi. Bende; "Sakın benim için üzülme herkes yaşaması gereken şeyleri yaşıyor daha fazlasını değil." derken bana teselli vermeye çalışan arkadaşımı, ağzımdan kendiliğinden dökülen sözlerle teselli ederken buldum. Birden çıktı o sözler ağzımdan "sonra görüşürüz" dedim o gitti ve ben düşünmeye başladım. Ne yaptım acaba ne? Ne yaptım bu kadar zor bir duruma düşmeyi hak edecek? Ender'in bana zaten hiç bir şey veremeyecekken hayatımdan kendisini çıkartacak ne yaptım yada en başta hayatıma girmesini sağlayacak ne yaptım? Böyle aciz bi aşkı hak edecek ne? Bulamıyorum. Ne kadar düşünsem de hiç bir şey bulamıyorum. Hep farkında olmadan bilmeden, hatalar mı yapıyorum, o kadar etrafıma insanlara dikkat ettiğimi düşünürken üstelik.
Tüm dünya karşıma geçmiş, hayat ne kadar güzel, bak biz sevgilimle ne kadar mutluyuz diyor ve hiç olmadığı kadar istisnasız herkes. Nasıl yorulduğumu anlatamam... Artık benim için de tek kurtuluş ölmek olur sadece. Gelmesini iple çekiyorum.
Film ve dizi yorumlarımda spoiler bulunmaktadır. Tüm okurlarımın bilgisine.
Pazar
Benimle konuşmayı kesti... Nasıl yorulduğumu anlatamam. Hâlâ ağlatmaya devam ediyor. Üstelik konuşmak istememesinin sebebini ise bilmiyorum. Gayet iyi gibiydi her şey. Ne yaptığımı çok merak ediyorum ve bana sebebini söylemesi için bir yazı yazdım, ağlamamı durduramayak...
"Aşkta kanun yoktur." (Sekaiichi Hatsukoi)
Scorpions - Kojo No Tsuki - Always Somewhere - Bunların içinde sen, hayallerim ve gerçekler var.
Holiday'i de es geçemem.
"Aşkta kanun yoktur." (Sekaiichi Hatsukoi)
Scorpions - Kojo No Tsuki - Always Somewhere - Bunların içinde sen, hayallerim ve gerçekler var.
Holiday'i de es geçemem.
Cuma
Bizim eleman hala firarda. Bakalım ne vakit döner.
Göksel - Bi Seni Konuşurum - Göksel sevmem aslında :) yani onun müzik tarzını.
Nil Karaibrahimgil - Çok Canım Acıyor (Melodiyi çok sevemedim ama sözler güzel hem eğlencelide...)
Göksel - Bi Seni Konuşurum - Göksel sevmem aslında :) yani onun müzik tarzını.
Nil Karaibrahimgil - Çok Canım Acıyor (Melodiyi çok sevemedim ama sözler güzel hem eğlencelide...)
gel bizim aşkımız fani olmasın
herhangi biri mani olmasın
enerjin nerde
güç içinden gelende
otuz olmadan kırkında mısın?
herhangi biri mani olmasın
enerjin nerde
güç içinden gelende
otuz olmadan kırkında mısın?
çok canım acıyo
çok içim yanıyo çok
söylüyorum dinlemiyo
çok içim yanıyo çok
söylüyorum dinlemiyo
ben ya direk sana
ya kabristana
ya hindistan’a
çok canım acıyo ya
ya kabristana
ya hindistan’a
çok canım acıyo ya
dediler aşka sabır
ya da sefer lazım
dedim eyvallah yok itirazım
sabrın nerede seferin önünde
acelen mi var firarda mısın?
ya da sefer lazım
dedim eyvallah yok itirazım
sabrın nerede seferin önünde
acelen mi var firarda mısın?
çok canım acıyo çok
Perşembe
Normalleşiyorum. Ender'in bu sürece, onunla konuşmama izin vermesi dışında pek bi katkısı yok. Olmasını da istemiyorum, dediğim gibi nefes alması yetiyor. Hala dolu dolu yaşıyorum tabi ve artık eskisi gibi sağlıklı düşünebiliyorum. Onun hayatımdan çıktığı düşüncesi hayatımı felç etmişti resmen. Şimdi nefes alabiliyorum. Onunla konuştukça arada soğur gibi de oluyorum bundan ancak onu görünce emin olabilirim. Hatta bugün görmesem daha iyi olabileceğini düşündüm. Bu elemanın huyu böyle birine bağlanacak yapıda biri değil. Bu durumun keyfini çıkarıyorum, benim olmaması işime geliyor. Sadece aşkımı kendi içimde dolu dolu yaşıyorum...
Salı
Pazartesi
Pazar
Hediyem eline ulaşmış. O kadar para vermeme rağmen kargodan bana 'alıcıya ulaşmıştır' gibi bir mesaj gelmedi. Bunun yerine Ender mail atmış, aldığını, beğendiğini söyleyen. Kendimi tutmaya çalışıyorum ve buna rağmen tutamıyorum, biliyorsunuz. İradesiz bir insanım galiba, aslında daha önce hiç değildim. Bende cevap yazdım üstüne bir şeyler de sordum, şimdilik bekliyorum...
Buna benzer bi tane de ona gönderdim. Canım sıkıldıkça, özledikçe alıp bakıyorum. Yakında kendi yaptığım resme aşık olcam valla.
Çok duyarsız, bir sebebi olmalı...
Cuma
Sanat, Dyonisius ile Apollon'un mücadelesidir derler.
Aşk ise Dyonisius'un zaferidir.
Aşk bir meydan muharebesidir. Her yanı ateştir, bıçaktır, nal sesleridir. Tehlikelidir. Ölüm doludur. Ama olağanüstü güzeldir. Ortaçağlar kadar güzeldir. Sıradağlar kadar güzeldir. Dörtnala koşan atlar kadar güzeldir.
Dağlar...
Gökler ve atlar...
Haykırarak birbirine kavuşan ordular.
Ve bütün ihtişamı ile ortaçağlar.
Aşk işte bunların buluştuğu yerdedir.
Büyük bir aşk her zaman rastlantıdır. İlişki sipariş edilir. Satın alınır. Hak edilir. Hatta çalınır. Ama aşk sadece bulunuverir. Birdenbire.
Aşkta şehveti, sofrada iştaha benzetirler. Doğrudur, ama şöyle: Şehvet aşkın değil asıl aşk şehvetin iştahını açar. Şehvet aşkın bütün iştahı ise, ne o aşk ne de o şehvet uzun ömürlü olur.
Ender rahatsız oluyorsun dimi benden? Onu kırmak üzmek hiç
istemiyorum, sürekli yardım etme duygusu ama yapamamak. Yakın durmak mı iyidir
acaba, uzak durmak mı? Ben bu kadar severken uzak durmayı kendime
yediremiyorum. Temsil gereği babam bir telefon uzağımdayken yakın da
olamıyorum. O kadar çok seviyorum ki, beni sevmesin istiyorum. Rahatsız olsun
benden, rahatsız olup soğusun belki de.
Hiç bir zaman ağlayan çocuklar gibi kendimi yırtarak “anne
şu şekeri bana alsana” demedim. Bir iki isteğimde oldu tabi ortaokulda, lise de
falan. Ama kesinlikle aşırı ısrarcı olmadım. Onlara bakıyorum da ne kadar ısrarcılar
ve alana kadar kendilerini ağlamaktan almıyorlar. Ya da yetişkin birinden
bahsedelim. Çok beğendiğimiz, tam aradığımız şeyi bulduk diyelim. Bu kıyafet, araba yada her neyse satın alabilmek için efor sarf eder, kendimizi yırtar,
bize uygun durup durmayacağını belki de çok düşünmeden yinede almak isteriz.
Tüm bunları anlıyorum. Sadece istemek ve zorda olsa olabilecek şeyler, basit şeyler
yani. Ender'i istiyorum, sadece onunla olmak istiyorum, onun suratında kendimi
görüyorum çünkü. Çocukluğumu, gençliğimi, her şeyi... Ona sahip olmak istiyorsun,
onunla olmak istiyorsun sürekli, yanından ayrılmasın istiyorsun, normal şartlarda belki
çabalarsam olabilirdi de, bilemiyorum ama bu kadar çok istediğin bir şeyin yanında olmaması gerektiğini sürekli birileri durmadan tekrarlıyor. Sende farkı gayet iyi
biliyorsun ama yinede yinede çok istiyorsun.
Ne yapmalı? Hemen bütün iletişim bilgilerini sil, görmek için
yaşadığı şehre gitme planlarından kurtul olsun bitsin. Sonra yapıyorsun. Tamam,
haber almıcam, sesini duymıcam ve görmicem artık. Bitti. Sonra, zaten şöyle
çirkin, böyle kötü bi insan bahaneleri arayıp buluyorsun ki aklına da yatsın,
kendini gerçekten ikna et. Tamam diyorsun şimdi her şey yoluna girdi. Artık
hayatıma daha tedbirli ve huzurlu, eskisi gibi rahatça devam edebilirim. Bitti.
Bitti işte. Bu kadar. Ohh be dünya varmış...
Sonra ertesi gün, sonra ertesi gün, sonra ertesi gün...
Bekliyorum, sadece zamanın geçmesini bekliyorum ama gün geçtikçe nefes
alamıyorum sanki. Sonra, acaba başına bir şey geldi mi? Yok yok bunları düşünme,
aa şu insanlara bak, etrafa bak, onlarca belki yüzlerce, binlerce daha iyi
erkekler bulabilirsin. Düşünme, başkalarını da bırak sadece kendi hayatını yaşa
işte…
Sonra, ya ona bir şey olur ve öğrenemezsem düşüncesi. Ya ölürse, ya
ağlarsa, ya üzülürse, ya acı çekerse... Ne yaparım o zaman? Ya ben duyamazsam
bilemezsem...
Boş ver Fatma ona bir şey olursa hissedersin. Çünkü sürekli içinde
taşıyorsun.
Peki, hissedince ne değişecek, arayamadıktan sonra? Nasıl emin
olacağım?
Bu hayata bir kere geliyorum ve tanıdığım öyle biri var ki ben
onun hatalarını göremiyorum bile. Bunu yapabildiğim başka bir insan da yok
üstelik. Ne yapmalıyım yinede bırakmalı mıyım, yoksa yaşamalı mıyım?
Çok düşündüm tüm bunları, çok fazla ve durmadan. Olmayacak bir
ilişkiye başlamak, bu yapılabilir mi? Yapılırsa ne olur? Kendi üzüntümü ya da
ailemden duyacağım hakaretleri saymıyorum. Ona bir şey olur mu acaba? Bir gün beni
severse ve sonra terk edersem üzülür. Bunu istemiyorum, o zaman uzak
durmalıyım. Nefsine hâkim ol Fatma.
Ama böyle mutlu yaşayamıyorum ki?
Bekle o zaman sadece bekle.
Tamam. Bir şartla, tarih belirleyelim.
Nasıl?
Bir ay sonra veya en erken 10 gün sonra ona bir kaç mesaj atalım
yada arayalım. Giderek belirlediğimiz tarihi uzatalım böylece hem ondan haber
alır hem de kendimi belirlediğim bir tarih olduğundan tutabilirim.
Peki, en son ne zaman bir şey yazdık?
Mart 5
Cevap geldi mi?
Hayır.
Başına bir şey gelmiş olabilir mi? Acaba mesajlarını okumuyor
olabilir mi?
Yüksek ihtimal okumadan siliyordur. Böyle düşün...
Tamam, hangi tarih yapalım.
10 gün sonrası olsun.
Mart 15 yani.
Evet.
Dur dur böyle beşli beşli gitmeyelim. 18 i yapalım mı? Hem sen 18
rakamını seviyorsun. Hem de kendini tutma konusunda biraz daha sabır göstermiş
olursun. Ufak ufak da kendimizi kontrol etmeyi öğrenmiş oluruz belki.
Tamam, 18 olur güzel rakam.
Mesajlarım günler öncesinden hazır zaten ,yazıp yazıp
gönderemediğim mesajlarım duruyor. Söylemek istediklerim belli. Tamam yazarım bir
şeyler. Süper.
Ayın 18 i gündüz yazamam belki işi vardır, akşam yazarım. Akşamın
erken saatleri de olmaz belki yemek yer, işi gücü vardır, bir şeyler yapıyordur
rahatsız etmemek gerek. O yatmadan önceki saatlerde olabilir 11 gibi iyidir.
Tamam.
Ayın 18 i saat 11 i gösteriyor ve heyecanlıyım çok hem de. İlk
mesajımı gönderiyorum, ardından diğerleri, bir yandan telefonu pasif olarak
kullandığından mail atabilir düşüncesiyle mail sayfam açık bekliyorum ama hiç
bir yanıt yok. En azından arayıp merak ettiklerimi sorayım, sonra da bir sonraki
tarih. Zaten bir kaç arkadaştan ‘hayatını yaşa sadece, fazla düşünme’ gazı da
almışım.
Arıyorum...
Ama açmadı. Kapattı hatta çalar çalmaz. Arkasından bir kaç mesaj
daha. Yarın tekrar arayacağımı söylüyorum ve içimden geçenleri.
Ertesi gün çok yoğun geçiyor. Yurda dönüyorum, içeri girmeden
mahallede turluyorum. Herhalde 1 saat parklarda, sokaklarda, birazda kırtasiyelerde
oyalanmışımdır. Saat 6 oldu. Gene heyecanlıyım bekliyorum biraz sakinleşmek
için ve arıyorum.
Açıyor. Bu kez sesi daha iyi geliyor. Mesajlarımı okuduğunu
öğreniyorum, aslında sadece sesini duymak yetiyor. O kadar iyi geldi ki bütün
dertlerim konuşurken uçtu gitti sanki. Evet böyle biri var ve yaşıyor bu gerçek
olamayacak kadar güzel sanki. Yurda giriyorum ama ağzımı kapatmalıyım artık. Odadayım
ama hala gülüyorum. Ardından bir mesaj daha atıyorum ve tamam artık. Kargomu da
gönderdikten bir kaç gün sonra eline ulaşırsa haberim olacak. Ondan sonra
da yeni bir tarih belirlerim.
Mutluyum ama gerçekten mutluyum. Artık bir şey beklemiyorum,
derslerime adam gibi odaklanayım. Aksatmak istemiyorum ve günü gününe
çalışmalıyım ki bir an önce bol gelirli bir meslek sahibi olup, onu da alıp Tahiti’ye
gidelim. Olmazsa Malta'da olur. Ya da dünyanın başka bir yerine fark etmez. Biraz tatil sonra döneriz.
Ona saldırmayı veya sahip olmayı da düşünmüyorum, sadece doya doya bakayım,
sarılayım, yorulana kadar gezelim hepsi bu.
Ertesi gün, uykusuzum, hem de nasıl. Derste hocayı anlayabilmek
için kendimi nasıl zorladığımı anlatamam. 9:30 da ki ders için sabah 5 te
kalktım biraz daha çalıştım, bir kaç saat uyudum sadece, kahvaltımı da yapamadım.
14-15 gibi yurda girdim. Gelen grafik işlerini yaptım, bir şeyler atıştırdım,
duş, yemek derken saat 10 olmuş yaptığım işleri gönderirken bi kaç saniyelik
beklemelerde bile gözlerim kapanıyor ama kendimi kaldırıyorum neyse yatıcam nihayet ve gece kalkıp ders çalışıcam. Dişler, kremler derken, yatağımın üzerindeki telefon çalıyor. Tam o
esnada arkadaşım hemen benim yatağın yanında ve o bakıyor telefona.
Kim o?
...
Gülşah kim o? Etrafa bakıyor. Tekrar telefonu eline alıp bakıp
bırakıyor, sonra tekrar.
Bende gülerek kalkıp ‘eee söylesene’ diyerek yanına gidiyorum. Gördüklerim
şöyle; 1 Yeni Mesaj Ender Ahali.
Ender evdeki birinin numarasıyla mesaj atmış. Odadaki herkes şok
oldu, ben daha çok. Herkes merakla;
Ne diyor Fatma?
Napıyosun diyor.
O akşam mesajlaştık, babası yatana kadar sanırım, babasının
telefonuyla attığına göre. Çok bir şey konuşmadık ama yetti.
Ona daha neler neler söylemek istiyorum ama bana bağlanmasından
korkuyorum. Sonraki günün gecesi rüyamda onu gördüm ve mesajımı da deli gibi rüyanın o mutluluğuyla uyanınca ona yazdım. Tamam yeter artık daha fazla yazmıyoruz.
Bu daha önce yaptığım bir resmi arkadaşım merak edince biraz daha
gerçekçi olsun diye photoshopta gözlerini küçültüp, burnunu birazcık büyüttüm.
Sonra da buraya yüklemek istedim, çünkü bu önceki yüklediğimden daha yakın gerçeğine. Bu kadar güzel bir genç değil ama olsun bana en az Picasso'nun Guernica'sı gibi eşiz, devasa ve güzel gözüküyor. Ender bir başyapıt yaa… En azından
benim gözümde...
Cumartesi
Niteliksiz fakat yinede mutlu eden melek
Biraz da masum meleklere bakarak mutlu olmak gerek. Karmaşık duyguları çözümlemeye çalışmak yerine...
Çok kötüyüm, çok çok kötüyüm. Gece durmaksızın ağlıyorum kendimi durduramıyorum. Tanrı'yla antlaşmalar yapmaktan kendimi alamıyorum. Herkes o kadar eğlenirken bile bana üzgün gözlerle bakıyor. Hayatım artık bir dram dizisinden farksızlaşıyor. Farksızlaşıyor değil farksız işte. Her neyse yinede halletmem gereken işler var sabah erken kalkıyorum, gözlerim gerçekten şişmiş. İşlerimi öğleden önce halledip yurda dönmek üzere yürürken kulaklıklarımı takıyorum, yüzümde şarkıya odaklanmaya çalışan bir ifade muhtemelen. Fakültenin kaldırımından inip, araçları geçiyorum, tam karşıya geçeceğim esnada 2 adım ötemdeki biri bana 'kitap okuyor musun?' diye soruyor. Dönüp bakıyorum 40-45 yaşlarında kırmızı montlu, hafif beyaz saçlı, çok bakımlı olmayan bir bayan. Elindeki bir kitapçığı bana doğru uzatıyor ve bende;
-Evet okuyorum.
-Bak bu seni rahatlatır, biz herhangi bir amaç gütmüyoruz. Çok saygıdeğer bir yazarımızın küçük notları.
İçimden iyide siz kimsiniz? Belli ki satmak için anlatıyor. Neyse yurda gidip uyucam 1-2 lira bir şeydir herhalde alayım bari düşüncesiyle;
-Teyzecim ne kadar?
-Sen sadece al mutlu olabilmek için. Maddi bi çıkarımız yok.
Uzattı sonrada arkasını dönüp gitti. Şaka gibi. Üzerinde Mutluluk Anahtarı yazıyor. Çok da merak ediyorum, ilginç geliyor haliyle. Otobüsü beklerken okumaya başlıyorum. Okuduklarım aynen şöyle geliyor. Bla bla bla bla. Boş laf. Otobüs geliyor atlıyorum ama ilerleyen sayfalardan aşktan bahsedecek ve ne yapmam gerektiğini bana güzel bir dille anlatacak diye okumaya devam ediyorum. Bir yandan da okuduğum işe yaramaz sayfaları yırtıp yırtıp atmamak için kendimi zor tutuyorum. Okudukça biraz sinirim yatıştı. Söylenilenleri haklı bulduğumdan değil sadece uzadığından. Ama yinede bilmediğim bir şey çıkar umuduyla son cümlesine kadar okudum. Tek söylediği 'kimseden karşılık beklemeden sadece yaparak mutlu yaşamak'. Karşılık beklemek yerine umduğumuz şeyleri önce biz başkalarına yapmalıymışız. Her zaman söylendiği gibi işte. Hep ilk adımı atmak, bu çok kötü. Hele ki duygusal anlamda yasaklı bir durumun varsa. Kitapçığı bitirince içimden geçen sadece şu oldu. Sen çok aciz bir yazarsın. Çünkü karşılıklı sevip sevilmek nedir bilmiyorsun benim gibi.
Yasom seni çok seviyorum uzun uzun konuştuk. Şuan en sevdiğim arkadaşımla durumlarımız hemen hemen aynı gibi, çok iyi dertleştik ve bana o kelimeleri kırık kitaptan çok daha iyi geldi. Uzun zamandır gülmüyordum bu kız beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyor. Yerim yaa. Muhabbet uzun uzun ve tekrar tekrar devam etti. Çok şey paylaştık. Sonuç, artık kendimdeyim.
-Evet okuyorum.
-Bak bu seni rahatlatır, biz herhangi bir amaç gütmüyoruz. Çok saygıdeğer bir yazarımızın küçük notları.
İçimden iyide siz kimsiniz? Belli ki satmak için anlatıyor. Neyse yurda gidip uyucam 1-2 lira bir şeydir herhalde alayım bari düşüncesiyle;
-Teyzecim ne kadar?
-Sen sadece al mutlu olabilmek için. Maddi bi çıkarımız yok.
Uzattı sonrada arkasını dönüp gitti. Şaka gibi. Üzerinde Mutluluk Anahtarı yazıyor. Çok da merak ediyorum, ilginç geliyor haliyle. Otobüsü beklerken okumaya başlıyorum. Okuduklarım aynen şöyle geliyor. Bla bla bla bla. Boş laf. Otobüs geliyor atlıyorum ama ilerleyen sayfalardan aşktan bahsedecek ve ne yapmam gerektiğini bana güzel bir dille anlatacak diye okumaya devam ediyorum. Bir yandan da okuduğum işe yaramaz sayfaları yırtıp yırtıp atmamak için kendimi zor tutuyorum. Okudukça biraz sinirim yatıştı. Söylenilenleri haklı bulduğumdan değil sadece uzadığından. Ama yinede bilmediğim bir şey çıkar umuduyla son cümlesine kadar okudum. Tek söylediği 'kimseden karşılık beklemeden sadece yaparak mutlu yaşamak'. Karşılık beklemek yerine umduğumuz şeyleri önce biz başkalarına yapmalıymışız. Her zaman söylendiği gibi işte. Hep ilk adımı atmak, bu çok kötü. Hele ki duygusal anlamda yasaklı bir durumun varsa. Kitapçığı bitirince içimden geçen sadece şu oldu. Sen çok aciz bir yazarsın. Çünkü karşılıklı sevip sevilmek nedir bilmiyorsun benim gibi.
Yasom seni çok seviyorum uzun uzun konuştuk. Şuan en sevdiğim arkadaşımla durumlarımız hemen hemen aynı gibi, çok iyi dertleştik ve bana o kelimeleri kırık kitaptan çok daha iyi geldi. Uzun zamandır gülmüyordum bu kız beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyor. Yerim yaa. Muhabbet uzun uzun ve tekrar tekrar devam etti. Çok şey paylaştık. Sonuç, artık kendimdeyim.
Cuma
İlk baharda ağaçlarda açan beyaz çiçekleri çok seviyorum. Beyazları sevdikçe Ender'i de sevmeye devam ediyorum.
Ne kadar çok beyaz araba varmış...
Etrafımdaki insanlar aşklarını gözüme soka soka, benimde onlara katılmamı isteyerek, içlerinden geldiği gibi ve bana da içimden geleni yapmamı söyleyerek, gereksiz mesajlarıyla durmadan dürterek, doya doya, seve seve hepsi ama hepsi aşkını yaşıyor. Tek sözüm var. Bi siktirin!
Ne kadar çok beyaz araba varmış...
Etrafımdaki insanlar aşklarını gözüme soka soka, benimde onlara katılmamı isteyerek, içlerinden geldiği gibi ve bana da içimden geleni yapmamı söyleyerek, gereksiz mesajlarıyla durmadan dürterek, doya doya, seve seve hepsi ama hepsi aşkını yaşıyor. Tek sözüm var. Bi siktirin!
Perşembe
Çarşamba
Alaybey Hoca ile görüştüm. Bana geliri bol bir grafik
tasarım işinden bahsetti. Çalışıp çalışamayacağımı sordu. Bende olur dedim. Görüştüm bakalım bi 15 gün
sonra netlik kazanacak. Muhtemelen gidemem çünkü kursumla çakışabilir. Hocam, yurdumu
ısrarla Kızılay’a aldırmak istedi. Yol parası sorun değil ben yurdumu seviyorum
aslında yurttan çok arkadaşlarımı. Hocam’ı da seviyorum, dolayısıyla kıramadım
söylediklerini yaptım ama bir sonuç beklemiyorum. Ali’yle karşılaştık çok solgundu, üstüne
zayıflamıştı resmen.
-Nasılsın? Ne yapıyorsun?
-Hiç bildiğin gibi Trabzon’a geldim 2. gün karşılaştık
biliyorsun bi 10 gün kaldım. Sonra babamın kanser olduğunu öğrendik. Hastane
falan uğraşıyoruz.
Sonra sakince durumunu öğrenebilmek için sorular sordum. Yanında kalmak istedim, bırakmamak. Aslında o
sigarasını içerken ona teselli vermek. Bir şeyler sarf ettim tabi ama konuşurken
ona acıyarak baktığımı fark ettim. O kadar güçlü ve yetenekli bir genç ki, hiç
abartmıyorum sadece belki birkaç yıl belki daha da az bir zamanda ismini
herkese duyurabilecek kabiliyette. Aslında kabiliyetten ziyade kendini
göstermese bile o zekaya, yeteneğe, potansiyele artık ne dersen hepsine sahip. Belki
ihtiyacı olan şey sadece biraz da şanstır. Bu kadar güçlü bir gence acıyarak
bakmak istemedim, tesellim yetersizdi, öylece yanında kalmam olayı drama
çevirmekten farksızdı, sonra arkadaşları da teselli etmişlerdi. Hem babası daha önce bu hastalığı bir kere atlatmıştı. Yanında kalıp dolu gözlerle
bakıp daha fazla üzmek istemedim.
-Benim gitmem lazım. Kendini fazla üzme. Gene atlatırsınız.
-O bi gelsin de onu pavyonlara götürcem kafası dağılsın
biraz.
-Ooo iyi olur, tamam Ali yine görüşürüz.
-Görüşürüz Fatma.
…
Yanından ayrılınca kendimi ağlarken buldum sadece. Hayatımı
iyice acıklı dizilere çevirdim…
Ali’yi tekrar görmek istiyorum ve ona sarılmak…
Tanklar ve Süvariler
Büyüdüğüm
ortamı düşünüyorum da, ailem beni ve kardeşlerimi kurtların arasına atarak
yetiştirmiş. Onlarla yedirip onlarla içirmiş. Onlarla arkadaş olmamıza, onları
sarılıp sevmemize müsaade de ettiler her zaman. Çünkü kendilerinden ve bizden
çok emindiler. Biz, kurtların iştahını açacak kuzulardan değildik, dolayısıyla
ne kurtların bizi istemesine izin verirdik nede kendimizi onların önüne
lezzetli bir yemek gibi sunardık. Kendilerinden emin oldukları gibi bizden de
emin oldular hep. O yüzden hiçbir şey eksiltmediler veya hiçbir konuda
kısıtlamadılar. Tüm imkanlarını bize sundular. Belki de bu kadar rahat
olmamalıydılar, beni eve hapsedip, dışarı çıkarmayan bir ailem olsaydı belki
daha mutlu yaşardım. Beni risklerden uzak tutan bir zihniyet daha mı makbul
olurdu? Bilemiyorum ama bizi de kurtlar gibi yetiştirdiler, aynıymışız gibi ama
aynı olmadığımızı her seferinde de hatırlattılar. Ne olurdu sanki bi kerecik
dokunsam ve sadece bir kerecik öpsem. Çok şey istiyorum dimi size göre. Bizi
batırmak mı istiyorsun dersiniz. Öyle ki sanki bunu yaparsam küresel ekonomiyi
batıracakmışım gözüyle bakarlar. Aslında onların tek kaygısı küresel
maneviyatın batma ve büyünün bozulma kaygısı. Zaten yemek istemeyen kurdun
iştahını açacak eylemlerden dayanabildiğim ölçüde kendimi çekmeliyim yoksa
gerçekten batıyorum ve ailemin hayatının da batmasını istemiyorum. Ama
bilmiyorlar çok acıyor. Bunun yerine beni bir dar ağacında sallandırmalarını,
belki de baltalamalarını 100 bin kere daha çok isterim. Kaç kez nefes
alamadılar? Kaç kez yemek yiyemediler? Kaç kez gözyaşları kendiliğinden
durmadan döküldü ve kaçı sadece bu sebepten en sevdiği tarafından sadece
unutulmak istedi...
Kendimi
enfes bir kuzu gibi sunmak yerine çoğu zaman bir kurt gibi ona saldırmak
istiyorum…
Asıl
sorun sürekli yanında olma ve ona her konuda yardım etme isteğini doğuran şeyi engelleyememek.
Bunu nasıl sağlayabilirim? Ama bu enfes bir şey.
Aynadakinin ben olduğunu fark etmek, ne utanç verici.
(Onii-chan Dakedo Ai Sae Areba Kankeinai yo ne!)
Pazar
Çok eskilerden ve şimdilerden...
Üzerinde durduğum dünya kayıyor.
Beynimde bir sinek
geziyor ve geçtiği her yeri bulandırıyor.
Kusurun gerçek
anlamda kaynağı nedir?
Bazı şeyleri
göremezsin.
Seni koruyorum.
Seni dövüyorum. Sana kuru, yaş yapraklarımı, kırbaç gibi dallarımı çarpıyorum
ve bütün yaşlarımı, sularımı sana veriyorum. Ve sana sesleniyorum...
Zaten seni
avucunun içinde oynatan bir tanrıyla hayat kavgasının anlamsızlığını yaşarken
iyi ve düşünceli olmanın anlamı nedir?
...Bu durum tüh ne
yazık denilecek bir durum mu? Hâlâ emin değilim ama artık yıllarca en ufak bir
art niyete sahip olmamış, sürekli beceremese de çalışma isteğinde ve iyiden
başkasını düşünmeyen ruh canlanamayacak.
Tük ne yazık!
Sokaklar her şeye
rağmen yaşamaktan zevk alabilenlere göre. Yaşamak istiyorsan sağlığını
düşünerek ve kendin için yaşamalısın. Eğer bundan derinlerini düşünmeye
kalkarsan batarsın.
Kimse kendini 5
dakikalık mutlulukla kandırmasın. Bu sadece kaçamak. Şimdi anlıyorum ki 25
yıldır mutluluk vaadiyle kandırılmışım ilmik ilmik...
Bir insan belki de
kötü olmadan iyi olamaz. Kötü olunca da iyi olamaz.
Boğuluyorum.
Rahatlamamı sağlaması gereken nefes beni boğuyor. Ne şeytanını
nede meleğini duymak istiyorum. Sadece beni koca kara
deliğine bir an önce kavuştur işte. Postala.
Bütün zerrelerimin o girdapta kaybolmasını istiyorum. Hepsi bu.
Bakın başka ne
buldum, okuyunca çokta şaşırdım. Yıllar önce bir senaryomun filme yada diziye
dönüştürülmesi halinde yapılacak olan müziklerinin içeriğini belirlemek için
yazdığım sözler :] bakim ne kadar oldu ben bunu yazalı 2011 yapımı bir diziden
aklıma gelen bir şeydi. 2 yıl, yani Ender yoktu o zaman. Çok enteresan değil
mi? Yada yeni mi tanışmıştık acaba ama onu düşünmediğim kesin öyle olsaydı
kesin hatırlardım. Hatırladığım kadarıyla sadece o karakterlerin ruh hallerini,
cennetten çıkma melodilerle uygun olabilecek sözler bulmaya çalışmıştım.
Sanırım bitmemiş çünkü anlam veremediğim notlar iliştirmişim yanlarına. Çok iyi
sayılmaz belki hiç iyi bile değildir daha gizemli cümleler kurulsa daha hoş
olurmuş sanki... Ama tekrar okuyunca kesinlikle çok şaşırdım, insan
kendini fark etmeden tekrarlıyor mu acaba?
Kendi için yaşayan
bir budalaymışım
Şimdi senin
tutsaklığından kurtulmaya çalışıyorum
Yok olacağım günü
bekliyorum
Yüzün ve sesin her
yeri kaplıyor
Artık kendimi
tanıyamıyorum
Sattığım ruhumdan
geriye sadece aşk kaldı
Çok denedim ama
bulamıyorum
Sadece sana sahip
olmak istedim
Karanlık dünyama
girmemelisin
Artık kendimi
tanıyamıyorum
Senin için
yaşamaya devam edeceğim
Senin için
karanlıkları aydınlatmaya
Sana olan aşkım
dünyamın yükünü kaldırmalı
Bana yardım
etmelisin!
Ve işte benim
sahibem, beni elimden tuttu ve bana egemen oldu.
Empat olanlar öne
çıksın artık.
Cumartesi
Zihinsel, fiziksel ve diğer her türlü aşkın yaşandığı bir an...
...Değişim
potansiyelindeki dalgacık etkisinin tahmin edebileceğimizin çok ötesinde olan
bir çarpışma anı. Birbirine çarpan parçacıklar gönderiyor. Onları öncekinden
daha da yakın kılıyor. Ne kadar zorlarsanız zorlayın sizi nasıl
etkileyeceklerini kontrol edemezsiniz. Sadece çarpışan parçacıkların bir
yerlere inmesine izin vermeli ve beklemelisiniz. Ta ki bir sonraki çarpışmaya
kadar. (The Vow)
Gerçekçi Ol İmkansızı İste!
İstiyorum aslında ama vermiyorlar hem de yeterince ne kelime, fazlasıyla istiyorum.
Eylem sloganını ne hale getirdim.
'Çirkin Style' oda bi tarz.
Eylem sloganını ne hale getirdim.
'Çirkin Style' oda bi tarz.
Ask for the moon...
Kendime olan 'aslında bir türlüde var olamayan' özgüvenimi aldı
benden. İmkansıza düşmek...
Ne bedenimi ne
suratımı seviyorum. Sağ olsun başkaları benden çok seviyor. Kendimi güzel
alımlı bir kız olarak hiç görmedim. Dolayısıyla başarım farklı alanlarda oldu,
bilirsiniz işte çirkinlerin kariyer yapması gibi. Görünüşe takılmadığımdan
dolayısıyla farklı şeylere zaman ayırdım hep. Çalışmalarım, kitaplarım,
bilgisayarım, bir kaç etkinlik, kurslar böyle şeyler. Dolayısıyla sadece duş
almak bana fazlasıyla yeten bir bakım türü. Temiz olmak yeterli işte. Zaten
kendine böyle bakan biriyim, şimdi bazen sadece yok olmak, toprağa karışmak,
belki ona bile karışıp zarar vermeden havada sadece toz olmak istiyorum.
Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmedim. Özgüven ne ki, ben sadece hayata kafa
tutmaya çalışan, arada eylemlerle baş kaldıran ama diğer taraftan sanki
kapitalizmin daha çok azması için onu istemeden besleyen saçma salak bir
insanım işte. Şimdi ise kendimi tanıyamıyorum kimseyi rahatsız etmek
istemiyorum ve Ender'i severken yok olmak istiyorum sadece.
O canı isterse ben
her şey oluyorum canı istemezse de hiç...
Yıpranmış Otobüs
Neden bilmiyorum yeni gelen belediye otobüsleri yerine en eski, en
külüstür ve en gürültülü otobüslerle gitmeyi daha çok seviyorum. Sanki geçmişe
yolculuk yapıyorsun. Kapı üstünde düğmeler, rahatsız eden koltuklar, açılmayan
camlar... Onlardan birine bindim arkaları severim, inmesi kolay, yoğunluğu da
daha az oluyor çünkü. Bu sebepten arkalardan yüz yüze bakan 4’lü koltuklardan
birine oturdum. Otobüs boş sayılır. Bir sonraki durakta binenler oldu ve ben
neredeyse öylece ağlamak üzereyken biri önümdeki koltuğa oturdu. Baktım, sonra
tekrar baktım. Çok açık tenli, hafif sarı keçi sakallı, yakasını ortalayan bir
beni var, elleri düzgün, parmaklar uzun ince, çene kemiği köşeli, kaşları tam
olması gerektiği gibi, saçları sık ve düzgün kesilmiş. Deri ceket, geniş
omuzlar ve uzun bacaklar. Sonra yüzüne bir kez daha baktım. Her zamanki klasik
şey oldu, böyle bir portre kağıt üzerinde nasıl durur fikri yüzündeki bütün
kusurları görmenizi sağlıyor. Sonuç artık zevk alamıyorsun, tanıştığım bütün
yakışıklılarla durum hep böyle oldu. Tamam, ilk bakışta cennete düştüğümü
zannediyorum ama tekrar baktığımda hiç bir şey yokmuş ya la diyorum. Sadece
yakışıklı işte sonra bakmak bile istemiyorum. Konuşurlarken çok iyi
gözüktükleri ve dinlerken zevk alarak dinlediğimiz kesin ama söylenenlere
baktığımızda yetersiz yada o havasıyla kurulan cümleler acayip itici. Bunun
farkında olmadıklarına önce kendilerini inandırmalı sonra profesyonelce
oynamalılar. Üstlerine başlarına dikkat etmeden özensizce. Gerçek erkeği buna
yakın durumlarda görebiliyoruz aslında. Ender'se salaş bir paspal değil, gerçek
anlamda paspaldı. Değişti mi acaba?
Etrafımdaki Aşklar
Yazacaklarım fazlaca özel ama yinede anlaşılabilmek için
anlatmak istiyorum. Odamızdaki aşk grafiğinden aslında etrafımdaki kız
arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum.
Gülşah'la
başlamalıyım. Nişanlısı var ve sanırım 8-9 yıldır birbirlerini seviyorlar. Gülşah'ın
ailesi sevgilisi Yunus'u istememiş ama o ailesini ikna ederek Yunus'da ısrar
etmiş. Bugün nişanlılar, çocuk inşaat mühendisliği son sınıf, Gülşah felsefe 1.
Sınıf, her şey güzel görünüyor yani. Maddi açıdan bugün bile hiçbir sıkıntıları
yok. Tek sorunları Gülşah'ın Yunus'un tavırlarından bıkmış usanmış olması.
Çocuk anladığım kadarıyla bizim alımlı kızımızı fazlasıyla kıskanıyor. Gülşah
süslenince afet oluyor çünkü. Yunus'da kılık kıyafetine ve kendi sorunlarına
dalınca Gülşah'ı takmıyormuş. Kız bırakmak istiyor "seni ben adam
edemiyorum" diyo ama çocuk köpekler gibi yalvarıyor. Benimle bile konuştu
çocuk, ne olur Gülşah'ı ikna edin de beni bırakmasın diye...
Onu çok iyi
anlıyorum çok seviyor her sözünden apaçık belli ama ona sadece Gülşah'ın
kararlarını kendi verebilecek olgunlukta olduğunu ve belki kıza bu kadar
yalvarmak yerine biraz ara vermesini söyledim, oda endişesinden bahsetti falan
filan... Ne aşklar varmış "hemen gelmek istiyorum ama burayı bırakamıyorum.
Teze başladık bitirmeden gelemem ama bir kaç hafta içinde orda olacağım nolur
Gülşah'a mukayyet olun" diye yalvardı çocuk. Siz düşünün gerisini...
Bu konuda Burcuyla
aynı fikirdeyiz, Ender bana Yunus'un yaptıklarının onda birini yapsa köle
olurum ona ben ya. Zıpkın gibi yapışır, ne ailem, nede başka hiçbir şey
ayıramaz beni la.
Burcu, onun aşkı
Adem. Birlikte 4 yıl sevgili kalmışlar. Hatta birlikte bazı şeylerin üstesinden
gelmişler. Burcu'nun ailesi evlenecek gözüyle bakarken, Burcu atlayıp Adem'in
bulunduğu şehirde okumaya geliyor. Söylediğine göre bunu kendi için yapmış, bu
konuda tebrik ediyorum. Çektiği sorunları iyi biliyorum. Adem ise o sorunlarla
yüz üstü bırakıyor. Arkadaşımın aşkının arkasından kötü sözler söylemek istemem
ama hak ediyor şerefsiz. Burcu bu yazımı okusa var ya, sen Adem'e nasıl öyle
dersin diye azar çeker. Ama pezevenk işte ne yapıcan, istediği şeyler ortada
bence, hatta çok açık. Sen yıllarca dalyan gibi 30 una merdiven dayamış bi
çocukla çık, ilişkinin son evresine doğru onun bir kızdan beklentilerinin
değişmesi söz konusu olamaz mı? Biliyorsun ki sevgilin temiz, cinsellikle
ilgisi olmayan, seni ilk ve tek olarak gören biri. Ne olurdu yani biraz daha
bekleyip amacına adam gibi ulaşsan. Evlendikten sonra istediğin kadar sahip
olursun eşine, bu ne arkadaş bişey bilmiyo, vermiyo bu kız deyip basıp gitmek.
Açık açık böyle söylememiş tabi ama benim anladığım bu. Ayrılma bahanesi ise
artık istemediği. Belki bizim bilmediğimiz sebepleri de vardır ama arkadaş genede sizin aşkınızı yeşerten tek gerçeklik cinsellik mi? Böyle
bi aşkı kim ister ya. Siz evlendikten sonra ilk gecede ondan bıkarsan evliliğin
ne anlamı kalır o zaman. Gerçekten aşık değilsen neden oyalıyon lan kızı. Belki de bilmediğimiz başka nedenleri vardır Adem'in bilemiyorum. Diğer taraftan nasıl
bir toplumda yaşadığımız ortada. Hala bazı şeyleri aşamayan bir toplumuz.
Evlenmeden vermeyen kızlar toplumu. Bu bir sorun mu? Neyse yazdıkça
sinirleniyorum. Ayrıldılar belki iyi de oldu. Kızımız hala unutamamış olsada.
Üzerinden ise fazla geçmedi Burcu yavaş yavaş sorunlarını hallediyor. Hatta
okulda bi asistan bunu derste iken hocasından izin alarak çıkarmış sonra sadece
eliyle saçına dokunarak sevmiş ve derse geri yollamış. Bizimkisi ise şok. Sonra
kendi alanında bir işte buldu. Çalıştığı kütüphanede sanırım yanlış
hatırlamıyorsam bi gençten hoşlanmış. O çocukla
grup yemeğinde yakınlaşmışlar. Bunları geçtim, artık Burcu'ya her gün
çiçek gönderen gizli bir seveni var. Ne güzel bir şeydir. Filmlerde olur
zannedersin ya gerçekten hissediyorsan yapıyorsun arkadaş çiçekte gönderirsin
pastada, börekte....
Bende istiyorum
her gördüğüm maskotu, hatta oyuncağı ne bilim ne olursa ona göndermek. Hatta
netten pizza, hamburger, egzotik yemek siparişleri verip evine postalamak offff
daha neler neler...
Gülşen'in bile
sevgilisi var. Aslı'da isterse yapıyor. Bu aralar hayatında Ömer diye biri
varmış. Berçem'e de teklifler geliyor ama bir insan bu kadar mı masum olur,
çekiniyo ya.
Hilal'in Caner'le
sevimli mi sevimli, şeker mi şeker ilişkileri var. Hilal'in bazı
çekingenlikleri olsa da çok güzel bir ilişkileri var işte. Canlarım benim.
Gamze'nin henüz
bir sevgilisi yok hiç olmamış ama çok temiz ve aslında güzel bir kız. Bence
bölümden kaynaklanıyor olabilir. Okurken sevgilim olsun diyen
bir tıpçıya henüz rastlamadım. Hele erkekler bunun için
efor sarf etmezler, okulu bitirelim de nasıl olsa olur düşüncesi
yaygın değil midir? Gamze'cim çok güzelsin, yakında çok güzel bir ilişkiye
başlayacağın bir sevgilin olacak bundan Ender'in eşcinsel olmadığını bildiğim
kadar eminim.
Seçil seni çok
seviyorum. Seçil Edip'i başka bir kızla görmüş. Buna ne denir ki.
Yıllardır kardeş
gibi olduğumuz arkadaşlarımdan da biraz bahsetmek istiyorum. En yakın olduğum
ikisiyle aynı elektromanyetik alan içerisindeyiz. Bundan eminim. Beyzam Rıza'ya
açıldı. Çocuk gerçekten taş, podyumdan fırlamış gibi... Görseniz dibiniz
düşebilir. Başta gayet güzel arkadaşlıkları da olmuş ama anladığım kadarıyla
Rıza Beyza'ya sen tam evlenilecek bir kızsın bense içkili bir serseri. Seni,
değiştiremediğim kişiliğimle üzmek ve senin geleceğini mahvetmekte istemiyorum.
Sen sadece çalıştığın sınavına odaklan eğer başarılı olamazsan sorumlusu olmak
istemiyorum anlayışı hakim. Haklı gibi kendisini seven belki kendisinin de aşık
olacağı bir kızı üzmek istemiyor, biraz benim mantık ama sevdiğiniz için
değişmek aklınıza gelmiyor mu arkadaş. Bahane işte.
Buna benzer diğer
örneğim ise Yasom. Onda çok iyi gelişmeler var ama M. ona evlilik teklifi bile etmiş
biliyordum bu çocuğun Yaso'yu sevdiğini biliyordum. Yalnız bir konuda
yanılmışım sanırım çocuk bazı endişelerden kendini çekiyor ben bunu başka bir
endişeye bağladım. Yaso'ya gösterdiği videolar ve şiirlerin bana anlattığı tek
şey buydu ama durum maddiyatmış neyse ki. Rahatladım valla. Yasom
için o kadar mutlu oldum ki sonra dertlerine bakın ne kadar basit deyip
ağladım. M. bir baltaya sap olamamaktan kendini çekiyormuş sadece ama teklif
etmesini biliyorsun kerata. Ben sizi yerim ama yaa. Tek yapmanız gereken biraz
daha fazla çalışma ve birikim sağlamak değil mi? Hepsi bu. Nasıl böyle bir
durum ilişkiyi imkansız kılabilir anlamıyorum. Sadece bu süreç içerisinde
aşklarının bitmesinden korkuyor olmasınlar?
Keşke
gerçekleştirdiğimiz mucizelerden biri benim durumuma da çare bulsaydı...
Kevserim zaten nişanlı ve inanılmaz mutlu. Nağişim evli ve artık yeğenimiz bile
var göremesek de.
Esma, yarın ona sürekli evlenelim diye yalvaran ‘sevgilisi
diyebilirim artık’ Mustafa'yla buluşacak. Bugün buluşmadan önce beni
aradı nasıl bir şey giyeceğine karar veremediğini söyledi. 2 gün art arda buluşacaklar
dolayısıyla giyeceği kıyafetlere karar veremiyormuş. Hani sen pek istemiyordun.
Aaa dur bi dakika Esma ona ilgi duyan başkasından hoşlanıyordu aslında ama
sonradan hayatına dahil olan Mustafa o kadar kendinden emin, zeki ve ısrarlı
çıktı ki Esma'ya bir şekilde kendini sevdirmeyi başardı. Esma beni her
aradığında çok zeki, çok güzel espriler yapıyor, işi gücü var şöyle böyle deyip
başlıyor anlatmaya. Esma istemezken, şimdi Leyla Leyla dolanıyor.
Ya hatta buluşma heyecanı bile yaşıyor. Acaba diyorum bende Ender'e böyle
durmadan ilgi göstersem. La bi git bunu daha önce kaç kez düşündün. Çözüm değil
ki. Hatta daha büyük bir sorun, kendimi tuttukça daha kötü oluyorum aslında.
Esma pek sevmediği bir insan için heyecanlanıyor, bu gece uyuyamaz la o. Peki ya
ben, ne yaparım görmeye giderken bilmiyorum.
Beni sevmesin nolur yoksa yanarım resmen. Hiç ilgilenmesin hatta
böyle devam etsin. Ben bir şeyler yazsam da o yazmasın. Yoksa ben ölürüm lan...
Duygu'nun aslında sayemde çok güzel bi sevgilisi ve güzel giden
bir ilişkisi oldu. Bugün kızın tek derdi çocuğun askerliğini yapmamış olması.
Bu kadar basit yani ve çok büyük bir sorunmuş gibi dertleniyor. Bir kaç yıl
bekleyeceksin işte hepsi bu.
Beklemek mi? Zaman mı? Kim zamanın bir insan ömrü için değersiz
olduğunu söyleyebilir ki. Belki de sahip olduğumuz tek şey. Ama verebilirdim
tek sorun bu olsaydı...
Mücahide ve Fatih, ahh emeklerim nasıl fedakarım. Bu işi
de yaptık ya la. Kabak yine benim başıma patladı ama olsun şimdi buluşma
günleri ayarlıyorlar. Eyy gidi Cenk senden bunu beklemezdim ben bunların
arasını yapayım derken çocuğun evli arkadaşı bana yavşamıştı la. Şuan seni
düşünüyorumlu mesajlar atıyordu. Ender'e bundan da ben zararlı çıkarsam anasını
bellersin bunların diye mesaj atmıştım. Ooovvv şimdi hiç yüz göz bile ettirmem
be.
Bunlar sadece en yakınımdaki kız arkadaşlarım,
okuldaki, şuradaki, burdaki mutlu mesut aşıkları saymıyorum. Erkek
arkadaşlarımın neler yaptığından da bahsetmiyorum liste çok uzar çünkü. Sanırım
genel itibariyle mutlu değil çok mutlu tablolar var. Pınar hariç herkes
karşılıklı yaşıyor bir şeyler. Aa Seçil ve Gamzeyi de çıkarıyoruz tamam gerisi
gayet normal. Onlarda bulur zaten hepsinde potansiyel var. Durumunda sorun
gördüğüm bir Yaso vardı oda anlaşıldı ve düzeldi de diyebilirim. Bu durumlara
şahit olmakta gerçekten üzüyor be. Gene ben miyim en sorunlu seven!
Arkadaşlarımın sevgililerine bakıyorum da hepsi yakışıklı la. Bir
çirkinde ne bulabilir ki bir insan sadece çirkin olsa iyi, anlayışsız da. Yok
la o çirkin değil, sadece sevimsiz. O sevimli ellerini ve suratını görsem artık
tekrar.
Ondan hiç ama hiçbir şey beklemiyorum artık, sadece yaşasın
güzelce...
Cem Karaca - Unut Beni
Bugün otobüste bir talihsizlik yaşadım. O kadar kötü oldum ki.
Sonra her şey gözümün önüne gelince ağlamak istedim, olduğum yere çömelip
ağlamak. Sonra Cemali aramak ve ağlamak. "Cemal yanıma gel lütfen sana
ihtiyacım var" demek. Ama yapar mıyım? Asla. Bugüne kadar hiç kimseden ama
hiç kimseden en ufak bir ilgi beklemedim. Kendi başıma ben her şeyin üstesinden
gelir, her şeyi halledebilirdim. Güçlüydüm ben ya, güçlü, çok güçlü hem de,
herkesi sevebilirdim, bütün insanları hiç ayırt etmeden. Herkese aşık olabilirdim
ve doğada ki her şeye. Birilerinin beni sevmesine ise hiç ama gerçekten hiç
ihtiyaç duymadım ve umursamadım. Nelerin beni mutlu edebileceğini çok iyi
biliyordum çünkü. Bazen yaşlı bir teyzenin merdivenleri çıkmasına yardım etmek,
bazen bir çocuğu sevmek, birine yardım etmek karşılık beklemeden, bir kuşu
izlemek, bulutlara bakmak, kendi kazandığım parayla başkalarına bir şeyler
almak. Sonra kitaplarım, bu mevzuda gösteriş meraklısı değilim ama onları çok
seviyorum her sayfalarını. Neden bir kütüphaneye bağışlayayım ki? Çok merak
eden yayın eviyle iletişime geçer olur biter. Neden onları bağışlamak
zorundayım asla. Cimrilik mi bilmiyorum ama onlar beni ben yapıyor. İnsanlardan
bir şey istemiyorum ki kağıt parçalarıyla mutlu olabiliyorum. Kimden ilgi
bekliyorum ki ben, hiç kimseden beklemedim gerçekten. İlk ve tek bir insan
oldu. Ender yanımda nefes alsın, bana ses versin, arada bir nasılsın desin
hepsi bu. Hiç böyle şeyler yaşamadım. Biliyorum ki Cemal, Ali, Emre yada başka
herhangi birini arasam koşarak gelirler. Ama sonuç, hiçbirini sevemiyorum. Bu
yüzden onlardan ilgide bekleyemiyorum bu çok anlamsız çünkü. Sadece Ender lan
sadece...
...You'd give your life, you'd sell your soul...
Queen - Too Much Love Will Kill You
Ender seni sevmiyor ama ben sende bile onu buluyorum. İnanılmaz
gerçek ve her şeyi ile kendimi bulduğum pir parça yapmışsınız yıllar önce,
kendiniz ve benim için. Sonsuz teşekkürler Freddie, anasını ağlattığın ve bana
verdiğin bu şarkı için...
Love Of My Life, bunu saymıyorum bile...
Yurdun en psikopat kızı odamıza teşrif edemediler çünkü
Burcu idareyle görüşmüş dolayısıyla kızı başka bir odaya gönderecekler. Onun
yerine, bahsettiğim Pınar geldi. Gelseydi eğlenceli olurdu, belki de güzel bile
olurdu. Bunu onunla alay ederdik, ezerdik, gününü gösterirdik anlamında
söylemiyorum tam tersi. Kız uyuşturucu haplar ve içki kullanıyormuş biraz bizde
demlenir ve belki ona yardımcı olabilirdik. Hemşirelik okuyormuş ve öteden
beriden ilaç araklıyormuş, geceleri uyuyamıyormuş, herkesi rahatsız ediyormuş
çok da dağınıkmış. Oda arkadaşları gelip bize dert yanmıştı da. Onlar eğlenerek
ve illallah ederek söyleyip, gülüştüler. Burcu'da sakin gelmesin falan demişti
zaten. Amacına ulaştı ama bence gelmeliydi. Belki bizim bir faydamız dokunurdu
kim bilir...
Tamam artık daha
fazla bahsetmeyeyim diyorum ama Gülşah’ın annesi benim resmimi görünce ‘yüzü
dolgun kendi zayıf böyle kadınlar zor bulunur’ demiş. Annemse yüzümün bile
çöktüğünü iddia etmişti. Eski kıyafetlerimi görünce bi giyeyim dedim. Renkli
bir pantolonum vardı dar olduğundan artık giyemiyordum. Birde göğsümü
sıkıştırdığından düğmeleri iliklenmeyen bir gömleğim. Pantolonun dizleri, beli
bol durdu gömleğim en çokta ona üzüldüm. Göğüslerim bile küçüldü öylemi?
Zavallı ben ama karar verdim sık sık zorla da olsa yemek yemeye. Giderek
Ender'e daha fazla benziyorum çünkü. O bana fazla bile, bende onun gibi olursam
olmaz. Sadece kilo değil sanki kişiliğimi de kendine benzetiyor geri zekalı.
Cuma
Yurttayım
Bu kadar tatil çok fazla artık gidiyorum. Haddinden fazla canımı
sıktılar, bu evde huzur yok la, pekte uğramıyor. Sadece evde mi uçakta bile
huzur yoktu "Ablacım, ablacım"
"Ne be ne!
dönün önünüze" Ön koltukta iki tane canavar vardı sürekli arkalarına dönüp
her şeyi sordular ahhhh çıldırmamak için kendimi zor tutum "güzelim önüne
dön, oğlum sen de dön" çocukları çok severim ama böylelerini değil...
Nihayet yurttayım
ve kızlar, çok özledim her birini. Ahh ahh Berçem, Seçil ve Aslı da olaydı
canlarım ya.
6 kişilik bi odada
kalıyorum sayı fazla gelebilir ama daha kötüleri var. Aslında 4 veya 2 kişilik
odalara da geçebilirim ama isteyen kim. Bu kızları çok seviyorum çünkü. Hiç bir
odaya benzemiyor en küçüğümüz 20 yaşında ama hepsi çok olgun bazen yurttaki diğer
arkadaşların odalarına gitmek zorunda kaldığım oldu, kaçarak çıktım sonra.
Çocuk ya hepsi çocuk oyun oynayanlar, dalaşanlar. Yurdun en iyi odasına yada
arkadaşlarına sahibim diyebilirim rahatlıkla. Berçem'den sonra yerine gelen
akıllı Gülşen'in yerine gelen Burcu 88'li. Aslı'nın yerine gelen hafif
tombalak, dövmeli Derya'nın yerine gelen Pınar'da 88'li. Artık odanın yaş
ortalaması yükseldiğinden daha da seviyeli muhabbetler gelişecek sanırım neyse
bu kızlar isterse seviyesiz olsunlar hiç fark etmez hepside candır çünkü.
Bu odayı sevmemin
bir diğer sebebi de konuşmadığımız konu olmadığı. Her telden
çalabiliyoruz, hiddetlenerek ‘kesinlikle yanlıştır’ diyen bir vatandaş yok çok
şükür.
Bu akşam odada bir
mevzudur dönüyor. Yurdun en psikopat kızı bizim odadaki boş yatağa
talipmiş hepimiz nasıl seviniyoruz, Burcu hariç. O ise kesinlikle istemiyor.
Sebebi, ona zarar vermekten korkuyor. Daha önce aynı odada kalmışlar ve kızdan
çok azar işitmiş, asil olmadığından kıza cevap da vermemiş şimdi gelirse ve bir
şey söylerse kıza dalmaktan korkuyor...
ABD'den blogumu okuyan arkadaşıma sonsuz saygılar. :) Beni çok
mutlu ediyor...
Hattie
Hattie'yi izledim.
Gerçek bir olay, evet bunlar kesinlikle gerçek. Bu duygular ve yaşananlar.
Hattie, çocukları ve ona sonsuz yardımcı olan eşiyle birlikte yaşadığı güzel
ailesine rağmen, genç alımlı bir delikanlıyla eşini aldatıyor. Burda Beyza'nın
da söylediği gibi kesinlikle idle yapılan eylemler var. Karşısındakinin
cazibesine karşı koyamama, arzulama vs. en temel ve en ilkel ihtiyaçlar ama
bunlar var olan aklı ezip geçiyor. Peki ya eşi ne yapsın. İzlerken bu gerçek
olamaz bu adam da benim gibi düşünemez dedim. Eşin seni başka biriyle senin
evinde aldatırken sen onları basıyorsun ve söyleyebildiğin tek şey
"Kitabımı unutmuşum da". Bu kadar sevgi çok fazla. Bizi hayattan
koparıyor kesinlikle...
İlk defa bi oyunda Dale Don Dale'yi dinledim, Lütfen Kızımla Evlenir misin? Bulancak Tiyatrosu candır ama bu oyun akıcı değildi. Her boka ağlıyorum, kadın "hayat güzeldir" dedikçe ağladım.
Akçaabatlı'ya ücretsiz oyun sergilediler adamlar burun kıvırarak izledi ya.
Bu ne? Bu neydi şimdi? Sahneden replikler yükseliyo hemen arkasından en arka koltuklardaki serserilerden de "oldu", "tamam", "habını verin gocaya" gibi saçma sapan laflar duyuluyor. Seyirci iğrençti, beğenmiyorsan çek git arkadaş. Ücretsiz üstelik, seni zorla getiren mi var? Sinir oldum sinir.
Acı bir yere gitmez sadece ona alan bırakman gerekir. (The Walking Dead)
fal
Bi komşumuz var, fal bakar ve baktığı falların çıktığı söylenir, bize de çok yakın. Kendimi bildim bileli de komşuyuz. Onca yıl topu topu 1 yada 2 kez fal baktırmışımdır. Oda meraktan. Acaba gerçekten bişeyleri bilebilecek mi? Sonuç bişeyler söylüyor ama gerçekle bi bağını kuramadığım için yada söylediği şeyleri hatırlayamadığım için öylece değersizce kayboluyorlar. Aslında pekte takmıyorum. Bize geldi, hep beraber oturduk. Babam kahve yapın da içelim dedi. Kız kardeşim çok meraklıdır böyle şeylere, hemen koşarak kahve pişirmeye gitti. İçtik, kadın evdeki herkese baktı, sıra bana geldi, usulca kalkıp sandalyemi yanına çektim ve oturdum. Anlatacaklarını can kulağıyla dinlemek istiyordum. Çünkü fincanın tam dibinde ve ortasında kocaman bi ENDER yazısı çıkmış olmalı.
Kadın saymaya başladı, çok iyi ve açık yollarım varmış. iki tane iş fırsatım varmış birini şuan yapıyormuşum ama diğeri daha kalıcı olduğundan tercih yapmak zorunda kalacakmışım. Biri varmış bana çok yakın ve yaşça büyük, mevki sahibi biri. İş konusunda yardım edecekmiş. Deniz aşırı bi yere gidecekmişim. Orda çok iyi ve güzel bir kadınla tanışacakmışım. Etrafımda bazı insanlar beni kıskanıyorlarmış falan filan falan filan...
Eee diyorum başka?
Oda anlıyor tabi neyi merak ettiğimi.
"Var, güzel temiz bi kalbin var" diyo ve gülüyo.
Tamam diyorum kendi kendime anlatacak artık.
Biri var diyo seni seviyor ve yoğun yaşıyor. Sana çok yakın hatta sana yakın zamanda biri aracılığıyla haber göndermiş biri. İçimden "onu geç başka diyorum". Kadın biraz duruyor ve anlatmaya devam ediyor. Biri var bu gideceğin yerde ve sana çok yardım edecek ikinizde aynısınız. Şimdilik pek bişey düşünmüyor ama düşünecek ve sana karşı olan hislerini yüzüne söyleyecek.
Hemen soruyorum hangi gideceğim yerde?
Bu eğitim işlerini maddi kazançlarını yaşayacağın yerde diyo ve ben yıkılıyorum.
Kadın bunları söyledikten sonra başka şeyler de söyleyecek miydi acaba. Çünkü bana baktı, baktı, sırıttı sonrada "git bunu hemen yıka" dedi.
Bu ne dedim ya içimden. Bu ne şimdi, nasıl göremez ya her yerde gördüğüm hissettiğim KOCAMAN Ender'i. Bişey bildiği yok salladı işte diyebildim sadece...
Kadın saymaya başladı, çok iyi ve açık yollarım varmış. iki tane iş fırsatım varmış birini şuan yapıyormuşum ama diğeri daha kalıcı olduğundan tercih yapmak zorunda kalacakmışım. Biri varmış bana çok yakın ve yaşça büyük, mevki sahibi biri. İş konusunda yardım edecekmiş. Deniz aşırı bi yere gidecekmişim. Orda çok iyi ve güzel bir kadınla tanışacakmışım. Etrafımda bazı insanlar beni kıskanıyorlarmış falan filan falan filan...
Eee diyorum başka?
Oda anlıyor tabi neyi merak ettiğimi.
"Var, güzel temiz bi kalbin var" diyo ve gülüyo.
Tamam diyorum kendi kendime anlatacak artık.
Biri var diyo seni seviyor ve yoğun yaşıyor. Sana çok yakın hatta sana yakın zamanda biri aracılığıyla haber göndermiş biri. İçimden "onu geç başka diyorum". Kadın biraz duruyor ve anlatmaya devam ediyor. Biri var bu gideceğin yerde ve sana çok yardım edecek ikinizde aynısınız. Şimdilik pek bişey düşünmüyor ama düşünecek ve sana karşı olan hislerini yüzüne söyleyecek.
Hemen soruyorum hangi gideceğim yerde?
Bu eğitim işlerini maddi kazançlarını yaşayacağın yerde diyo ve ben yıkılıyorum.
Kadın bunları söyledikten sonra başka şeyler de söyleyecek miydi acaba. Çünkü bana baktı, baktı, sırıttı sonrada "git bunu hemen yıka" dedi.
Bu ne dedim ya içimden. Bu ne şimdi, nasıl göremez ya her yerde gördüğüm hissettiğim KOCAMAN Ender'i. Bişey bildiği yok salladı işte diyebildim sadece...
Perşembe
Kardeşim eline geçirdiği yumaklarla bişeyler örmeye başladı. O bu işte profesyonelleşti sanki. Otururken bi ara bende elime aldım. Örmeye başladım, aslında sevmiyor da değilim. Örgü kazaklar, atkılar sıcacık duruyo. Başlar başlamaz, aklıma ne gelebilir malum başka bişey düşünemiyorum bu aralar, Ender'e de böyle güzel mi güzel, sıcak mı sıcak bişeyler örmek istedim, ne olursa. Sonra o bilgisayarının başında oyun oynarken gidip ölçüsünü almaya çalışmak ne güzel olurdu. Böyle şeyler aklımda belirdi işte...
Erkekler bu tarz şeyler düşünmez mi acaba? Aaa doğru onlar sık sık seks üstüne fantezi üretiyorlardır o kadar. Hepsininde hakkını yememek lazım ama malum verilerde ortada söyleyecek bişey bırakmıyorlar.
Ender'e bir mesaj gönderdim. Önceki mesajlar gibi saçma bulmuştur belki bilmiyorum. Bana bişeyler yazdığı tarih ve saati hatırladığımı belirten bir mesaj.
Ne önemi var? Belirli bir zaman dilimine anlam yükleme fato. Bu hiç sana göre değil, çok saçma ve çocukça. 1 yıl olduğuna inanmak bile güç, şimdi zamanı geri alsak ve bu aklımla neler yazardım düşünmeden edemiyorum. Hatalı mıydım diye çok düşündüm ama bulamadım, sanırım tavrım yine aynı olurdu. Sen normal hiçbir günde arama sorma, arkadaş askerde ettiğin lafa bak. Ne olurdu madem öyle gerçekten sevdiğini askerden sonrada söyleseydin ya, anlasaydık bizde gerçek olduğunu. Sonra tatlım mesajı hepsi bu. Yanıtlarım biraz daha farklı olabilirdi bir güzel kafaya alırdım. Neyse siktir et. Yeterince hayal kurdum bu mevzuda.
Ender=Kontrast
Herşeyi içinde barındırıyor çünkü...
Anladığım kadarıyla gerçek sevgi veya aşk kendisini başkalarının bildiği gibi sadece şehvetle göstermiyor. Daha derin duygular ve düşünceler var.
Erkekler bu tarz şeyler düşünmez mi acaba? Aaa doğru onlar sık sık seks üstüne fantezi üretiyorlardır o kadar. Hepsininde hakkını yememek lazım ama malum verilerde ortada söyleyecek bişey bırakmıyorlar.
Ender'e bir mesaj gönderdim. Önceki mesajlar gibi saçma bulmuştur belki bilmiyorum. Bana bişeyler yazdığı tarih ve saati hatırladığımı belirten bir mesaj.
Ne önemi var? Belirli bir zaman dilimine anlam yükleme fato. Bu hiç sana göre değil, çok saçma ve çocukça. 1 yıl olduğuna inanmak bile güç, şimdi zamanı geri alsak ve bu aklımla neler yazardım düşünmeden edemiyorum. Hatalı mıydım diye çok düşündüm ama bulamadım, sanırım tavrım yine aynı olurdu. Sen normal hiçbir günde arama sorma, arkadaş askerde ettiğin lafa bak. Ne olurdu madem öyle gerçekten sevdiğini askerden sonrada söyleseydin ya, anlasaydık bizde gerçek olduğunu. Sonra tatlım mesajı hepsi bu. Yanıtlarım biraz daha farklı olabilirdi bir güzel kafaya alırdım. Neyse siktir et. Yeterince hayal kurdum bu mevzuda.
Herşeyi içinde barındırıyor çünkü...
Anladığım kadarıyla gerçek sevgi veya aşk kendisini başkalarının bildiği gibi sadece şehvetle göstermiyor. Daha derin duygular ve düşünceler var.
Pazartesi
Sema yolunda, dağların ardından görünenler kar mı yoksa bulut mu?
Çok güzeller...
Geniş salon, koltuklar, lavabo, anahtar, dolap, tezgah, bilgisayar, pencere, kapılar, duvar boyası, televizyon, halı, kilim, yolluk...
Soğuk ama içim ısındı...
Bittim ben. Küllerimden tekrar yaratılmak istiyorum artık. Ölene dek çalışmak, keyif almak...
Aslında, yaratmasanız da olurdu.
Çok güzeller...
Geniş salon, koltuklar, lavabo, anahtar, dolap, tezgah, bilgisayar, pencere, kapılar, duvar boyası, televizyon, halı, kilim, yolluk...
Soğuk ama içim ısındı...
Bittim ben. Küllerimden tekrar yaratılmak istiyorum artık. Ölene dek çalışmak, keyif almak...
Aslında, yaratmasanız da olurdu.
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar; "Evliliğin anlamı nedir?"
"Gündüzleri çifte hırlama, geceleri çifte horlama." demiş.
Bu durum kişilik ya da belkide sadece ortak amaçlar için yapılan evlilik için geçerlidir bilemiyorum. Yada sadece işte her şeyi birlikte yapacağın yegane insanla olan bağın. Saçma bi yerden daldım farkındayım. Duyumlarıma göre aşk evliliği yapanların %70 i mutlu sonla bitiyor. Bunu daha önce yazmış mıydım?
Aman Tanrım!!! Babam hackerlığa soyundu. Bilenler korksun...
Çok dürzü var çoook. Bir toplumun kendi adaletini sağlarken sürecin, birden, bitirici ve sonuç sağlıyor olması güzel bişey. Gerçek adalet ise kesinlikle bu. Kusursuz bir yargıç.
İşte bu! Bugün ağlamadım. Grıp oldum, bişey düşünecek halim yoktu ve yapılacak çok iş vardı sanırım sebep bu. Tek başıma kalmış olsaydım aklıma geldikçe...
Her neyse, bugün ağlamadık, geçiyor mu? geçecek mi? geçmeli mi?...
Mahalle çocukları ödevlerini yaptırmak için sık sık bize geliyorlar. Bugün onlar için çıkardığım işlerden biri. Soyut ve suluboya hemde reprodüksiyon, çok iyi geldi valla. Eserin kime ait olduğunu bilmesem de.
"Gündüzleri çifte hırlama, geceleri çifte horlama." demiş.
Bu durum kişilik ya da belkide sadece ortak amaçlar için yapılan evlilik için geçerlidir bilemiyorum. Yada sadece işte her şeyi birlikte yapacağın yegane insanla olan bağın. Saçma bi yerden daldım farkındayım. Duyumlarıma göre aşk evliliği yapanların %70 i mutlu sonla bitiyor. Bunu daha önce yazmış mıydım?
Aman Tanrım!!! Babam hackerlığa soyundu. Bilenler korksun...
Çok dürzü var çoook. Bir toplumun kendi adaletini sağlarken sürecin, birden, bitirici ve sonuç sağlıyor olması güzel bişey. Gerçek adalet ise kesinlikle bu. Kusursuz bir yargıç.
İşte bu! Bugün ağlamadım. Grıp oldum, bişey düşünecek halim yoktu ve yapılacak çok iş vardı sanırım sebep bu. Tek başıma kalmış olsaydım aklıma geldikçe...
Her neyse, bugün ağlamadık, geçiyor mu? geçecek mi? geçmeli mi?...
Mahalle çocukları ödevlerini yaptırmak için sık sık bize geliyorlar. Bugün onlar için çıkardığım işlerden biri. Soyut ve suluboya hemde reprodüksiyon, çok iyi geldi valla. Eserin kime ait olduğunu bilmesem de.
Ateşler içinde yansam da hissediyorum ya...
Hakkım yok lan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)