Pazar

Bu sabah arkadaşlarla kahvaltıda, her şey normal ve her şey yolundayken birden gözlerimi dolu buldum. İçimden, 'burda olmaz, sakın ağlama, kızlar fark ederse kötü olur, bozma şimdi milletin moralini de' diyorum. Ama fazla tutamadım kendileri döküldüler, çaktırmadan sildim.
Daha sonra arkadaşlardan biri benim halimi fark edince; "fatma keşke grip olsan da eczaneden sana ilaç alıp gelseydim. Sen böyle olunca söyleyecek, teselli verecek bişey de bulamıyorum" dedi. Bende; "Sakın benim için üzülme herkes yaşaması gereken şeyleri yaşıyor daha fazlasını değil." derken bana teselli vermeye çalışan arkadaşımı, ağzımdan kendiliğinden dökülen sözlerle teselli ederken buldum. Birden çıktı o sözler ağzımdan "sonra görüşürüz" dedim o gitti ve ben düşünmeye başladım. Ne yaptım acaba ne? Ne yaptım bu kadar zor bir duruma düşmeyi hak edecek? Ender'in bana zaten hiç bir şey veremeyecekken hayatımdan kendisini çıkartacak ne yaptım yada en başta hayatıma girmesini sağlayacak ne yaptım? Böyle aciz bi aşkı hak edecek ne? Bulamıyorum. Ne kadar düşünsem de hiç bir şey bulamıyorum. Hep farkında olmadan bilmeden, hatalar mı yapıyorum, o kadar etrafıma insanlara dikkat ettiğimi düşünürken üstelik.
Tüm dünya karşıma geçmiş, hayat ne kadar güzel, bak biz sevgilimle ne kadar mutluyuz diyor ve hiç olmadığı kadar istisnasız herkes. Nasıl yorulduğumu anlatamam... Artık benim için de tek kurtuluş ölmek olur sadece. Gelmesini iple çekiyorum.
Benimle konuşmayı kesti... Nasıl yorulduğumu anlatamam. Hâlâ ağlatmaya devam ediyor. Üstelik konuşmak istememesinin sebebini ise bilmiyorum. Gayet iyi gibiydi her şey. Ne yaptığımı çok merak ediyorum ve bana sebebini söylemesi için bir yazı yazdım, ağlamamı durduramayak...

"Aşkta kanun yoktur." (Sekaiichi Hatsukoi)

Scorpions - Kojo No Tsuki - Always Somewhere - Bunların içinde sen, hayallerim ve gerçekler var.
Holiday'i de es geçemem.

Cuma

Bizim eleman hala firarda. Bakalım ne vakit döner.


Göksel - Bi Seni Konuşurum - Göksel sevmem aslında :) yani onun müzik tarzını.

Nil Karaibrahimgil - Çok Canım Acıyor (Melodiyi çok sevemedim ama sözler güzel hem eğlencelide...)

gel bizim aşkımız fani olmasın
herhangi biri mani olmasın
enerjin nerde
güç içinden gelende
otuz olmadan kırkında mısın?
çok canım acıyo
çok içim yanıyo çok
söylüyorum dinlemiyo
ben ya direk sana
ya kabristana
ya hindistan’a
çok canım acıyo ya
dediler aşka sabır
ya da sefer lazım
dedim eyvallah yok itirazım
sabrın nerede seferin önünde
acelen mi var firarda mısın?
çok canım acıyo çok

Perşembe

Normalleşiyorum. Ender'in bu sürece, onunla konuşmama izin vermesi dışında pek bi katkısı yok. Olmasını da istemiyorum, dediğim gibi nefes alması yetiyor. Hala dolu dolu yaşıyorum tabi ve artık eskisi gibi sağlıklı düşünebiliyorum. Onun hayatımdan çıktığı düşüncesi hayatımı felç etmişti resmen. Şimdi nefes alabiliyorum. Onunla konuştukça arada soğur gibi de oluyorum bundan ancak onu görünce emin olabilirim. Hatta bugün görmesem daha iyi olabileceğini düşündüm. Bu elemanın huyu böyle birine bağlanacak yapıda biri değil. Bu durumun keyfini çıkarıyorum, benim olmaması işime geliyor. Sadece aşkımı kendi içimde dolu dolu yaşıyorum...

Çarşamba

Yazışıyoruz. Bana yalanlar basıyor galiba bense bildiğim bütün doğruları...

Salı

Arkadaşımın hediyesi yeni kaktüsüm. :)

Misafir gelince kapıyı Din Dan Don diye çalarken
Şeytan gelince kapıyı Din Den Dön diye çalarmış.

Ender geldi ve beyin koşarak uzaklaştı  :D

Pazar

Hediyem eline ulaşmış. O kadar para vermeme rağmen kargodan bana 'alıcıya ulaşmıştır' gibi bir mesaj gelmedi. Bunun yerine Ender mail atmış, aldığını, beğendiğini söyleyen. Kendimi tutmaya çalışıyorum ve buna rağmen tutamıyorum, biliyorsunuz. İradesiz bir insanım galiba, aslında daha önce hiç değildim. Bende cevap yazdım üstüne bir şeyler de sordum, şimdilik bekliyorum...

Buna benzer bi tane de ona gönderdim. Canım sıkıldıkça, özledikçe alıp bakıyorum. Yakında kendi yaptığım resme aşık olcam valla.


Çok duyarsız, bir sebebi olmalı...

Cuma

Sanat, Dyonisius ile Apollon'un mücadelesidir derler.
Aşk ise Dyonisius'un zaferidir.

Aşk bir meydan muharebesidir. Her yanı ateştir, bıçaktır, nal sesleridir. Tehlikelidir. Ölüm doludur. Ama olağanüstü güzeldir. Ortaçağlar kadar güzeldir. Sıradağlar kadar güzeldir. Dörtnala koşan atlar kadar güzeldir.
Dağlar...
Gökler ve atlar...
Haykırarak birbirine kavuşan ordular.
Ve bütün ihtişamı ile ortaçağlar.
Aşk işte bunların buluştuğu yerdedir.

Büyük bir aşk her zaman rastlantıdır. İlişki sipariş edilir. Satın alınır. Hak edilir. Hatta çalınır. Ama aşk sadece bulunuverir. Birdenbire.

Aşkta şehveti, sofrada iştaha benzetirler. Doğrudur, ama şöyle: Şehvet aşkın değil asıl aşk şehvetin iştahını açar. Şehvet aşkın bütün iştahı ise, ne o aşk ne de o şehvet uzun ömürlü olur.


Ender rahatsız oluyorsun dimi benden? Onu kırmak üzmek hiç istemiyorum, sürekli yardım etme duygusu ama yapamamak. Yakın durmak mı iyidir acaba, uzak durmak mı? Ben bu kadar severken uzak durmayı kendime yediremiyorum. Temsil gereği babam bir telefon uzağımdayken yakın da olamıyorum. O kadar çok seviyorum ki, beni sevmesin istiyorum. Rahatsız olsun benden, rahatsız olup soğusun belki de.
Hiç bir zaman ağlayan çocuklar gibi kendimi yırtarak “anne şu şekeri bana alsana” demedim. Bir iki isteğimde oldu tabi ortaokulda, lise de falan. Ama kesinlikle aşırı ısrarcı olmadım. Onlara bakıyorum da ne kadar ısrarcılar ve alana kadar kendilerini ağlamaktan almıyorlar. Ya da yetişkin birinden bahsedelim. Çok beğendiğimiz, tam aradığımız şeyi bulduk diyelim. Bu kıyafet, araba yada her neyse satın alabilmek için efor sarf eder, kendimizi yırtar, bize uygun durup durmayacağını belki de çok düşünmeden yinede almak isteriz. Tüm bunları anlıyorum. Sadece istemek ve zorda olsa olabilecek şeyler, basit şeyler yani. Ender'i istiyorum, sadece onunla olmak istiyorum, onun suratında kendimi görüyorum çünkü. Çocukluğumu, gençliğimi, her şeyi... Ona sahip olmak istiyorsun, onunla olmak istiyorsun sürekli, yanından ayrılmasın istiyorsun, normal şartlarda belki çabalarsam olabilirdi de, bilemiyorum ama bu kadar çok istediğin bir şeyin yanında olmaması gerektiğini sürekli birileri durmadan tekrarlıyor. Sende farkı gayet iyi biliyorsun ama yinede yinede çok istiyorsun.
Ne yapmalı? Hemen bütün iletişim bilgilerini sil, görmek için yaşadığı şehre gitme planlarından kurtul olsun bitsin. Sonra yapıyorsun. Tamam, haber almıcam, sesini duymıcam ve görmicem artık. Bitti. Sonra, zaten şöyle çirkin, böyle kötü bi insan bahaneleri arayıp buluyorsun ki aklına da yatsın, kendini gerçekten ikna et. Tamam diyorsun şimdi her şey yoluna girdi. Artık hayatıma daha tedbirli ve huzurlu, eskisi gibi rahatça devam edebilirim. Bitti. Bitti işte. Bu kadar. Ohh be dünya varmış...
Sonra ertesi gün, sonra ertesi gün, sonra ertesi gün...
Bekliyorum, sadece zamanın geçmesini bekliyorum ama gün geçtikçe nefes alamıyorum sanki. Sonra, acaba başına bir şey geldi mi? Yok yok bunları düşünme, aa şu insanlara bak, etrafa bak, onlarca belki yüzlerce, binlerce daha iyi erkekler bulabilirsin. Düşünme, başkalarını da bırak sadece kendi hayatını yaşa işte…
Sonra, ya ona bir şey olur ve öğrenemezsem düşüncesi. Ya ölürse, ya ağlarsa, ya üzülürse, ya acı çekerse... Ne yaparım o zaman? Ya ben duyamazsam bilemezsem...
Boş ver Fatma ona bir şey olursa hissedersin. Çünkü sürekli içinde taşıyorsun.
Peki, hissedince ne değişecek, arayamadıktan sonra? Nasıl emin olacağım?
Bu hayata bir kere geliyorum ve tanıdığım öyle biri var ki ben onun hatalarını göremiyorum bile. Bunu yapabildiğim başka bir insan da yok üstelik. Ne yapmalıyım yinede bırakmalı mıyım, yoksa yaşamalı mıyım?
Çok düşündüm tüm bunları, çok fazla ve durmadan. Olmayacak bir ilişkiye başlamak, bu yapılabilir mi? Yapılırsa ne olur? Kendi üzüntümü ya da ailemden duyacağım hakaretleri saymıyorum. Ona bir şey olur mu acaba? Bir gün beni severse ve sonra terk edersem üzülür. Bunu istemiyorum, o zaman uzak durmalıyım. Nefsine hâkim ol Fatma.
Ama böyle mutlu yaşayamıyorum ki?
Bekle o zaman sadece bekle.
Tamam. Bir şartla, tarih belirleyelim.
Nasıl?
Bir ay sonra veya en erken 10 gün sonra ona bir kaç mesaj atalım yada arayalım. Giderek belirlediğimiz tarihi uzatalım böylece hem ondan haber alır hem de kendimi belirlediğim bir tarih olduğundan tutabilirim. 
Peki, en son ne zaman bir şey yazdık?
Mart 5
Cevap geldi mi?
Hayır.
Başına bir şey gelmiş olabilir mi? Acaba mesajlarını okumuyor olabilir mi?
Yüksek ihtimal okumadan siliyordur. Böyle düşün...
Tamam, hangi tarih yapalım.
10 gün sonrası olsun.
Mart 15 yani.
Evet.
Dur dur böyle beşli beşli gitmeyelim. 18 i yapalım mı? Hem sen 18 rakamını seviyorsun. Hem de kendini tutma konusunda biraz daha sabır göstermiş olursun. Ufak ufak da kendimizi kontrol etmeyi öğrenmiş oluruz belki.
Tamam, 18 olur güzel rakam.
Mesajlarım günler öncesinden hazır zaten ,yazıp yazıp gönderemediğim mesajlarım duruyor. Söylemek istediklerim belli. Tamam yazarım bir şeyler. Süper.
Ayın 18 i gündüz yazamam belki işi vardır, akşam yazarım. Akşamın erken saatleri de olmaz belki yemek yer, işi gücü vardır, bir şeyler yapıyordur rahatsız etmemek gerek. O yatmadan önceki saatlerde olabilir 11 gibi iyidir. 
Tamam.
Ayın 18 i saat 11 i gösteriyor ve heyecanlıyım çok hem de. İlk mesajımı gönderiyorum, ardından diğerleri, bir yandan telefonu pasif olarak kullandığından mail atabilir düşüncesiyle mail sayfam açık bekliyorum ama hiç bir yanıt yok. En azından arayıp merak ettiklerimi sorayım, sonra da bir sonraki tarih. Zaten bir kaç arkadaştan ‘hayatını yaşa sadece, fazla düşünme’ gazı da almışım. 
Arıyorum...
Ama açmadı. Kapattı hatta çalar çalmaz. Arkasından bir kaç mesaj daha. Yarın tekrar arayacağımı söylüyorum ve içimden geçenleri.
Ertesi gün çok yoğun geçiyor. Yurda dönüyorum, içeri girmeden mahallede turluyorum. Herhalde 1 saat parklarda, sokaklarda, birazda kırtasiyelerde oyalanmışımdır. Saat 6 oldu. Gene heyecanlıyım bekliyorum biraz sakinleşmek için ve arıyorum. 
Açıyor. Bu kez sesi daha iyi geliyor. Mesajlarımı okuduğunu öğreniyorum, aslında sadece sesini duymak yetiyor. O kadar iyi geldi ki bütün dertlerim konuşurken uçtu gitti sanki. Evet böyle biri var ve yaşıyor bu gerçek olamayacak kadar güzel sanki. Yurda giriyorum ama ağzımı kapatmalıyım artık. Odadayım ama hala gülüyorum. Ardından bir mesaj daha atıyorum ve tamam artık. Kargomu da gönderdikten bir kaç gün sonra eline ulaşırsa haberim olacak. Ondan sonra da yeni bir tarih belirlerim.
Mutluyum ama gerçekten mutluyum. Artık bir şey beklemiyorum, derslerime adam gibi odaklanayım. Aksatmak istemiyorum ve günü gününe çalışmalıyım ki bir an önce bol gelirli bir meslek sahibi olup, onu da alıp Tahiti’ye gidelim. Olmazsa Malta'da olur. Ya da dünyanın başka bir yerine fark etmez. Biraz tatil sonra döneriz. Ona saldırmayı veya sahip olmayı da düşünmüyorum, sadece doya doya bakayım, sarılayım, yorulana kadar gezelim hepsi bu.
Ertesi gün, uykusuzum, hem de nasıl. Derste hocayı anlayabilmek için kendimi nasıl zorladığımı anlatamam. 9:30 da ki ders için sabah 5 te kalktım biraz daha çalıştım, bir kaç saat uyudum sadece, kahvaltımı da yapamadım. 14-15 gibi yurda girdim. Gelen grafik işlerini yaptım, bir şeyler atıştırdım, duş, yemek derken saat 10 olmuş yaptığım işleri gönderirken bi kaç saniyelik beklemelerde bile gözlerim kapanıyor ama kendimi kaldırıyorum neyse yatıcam nihayet ve gece kalkıp ders çalışıcam. Dişler, kremler derken, yatağımın üzerindeki telefon çalıyor. Tam o esnada arkadaşım hemen benim yatağın yanında ve o bakıyor telefona.
Kim o?
...
Gülşah kim o? Etrafa bakıyor. Tekrar telefonu eline alıp bakıp bırakıyor, sonra tekrar.
Bende gülerek kalkıp ‘eee söylesene’ diyerek yanına gidiyorum. Gördüklerim şöyle; 1 Yeni Mesaj Ender Ahali.
Ender evdeki birinin numarasıyla mesaj atmış. Odadaki herkes şok oldu, ben daha çok. Herkes merakla;
Ne diyor Fatma?
Napıyosun diyor.
O akşam mesajlaştık, babası yatana kadar sanırım, babasının telefonuyla attığına göre. Çok bir şey konuşmadık ama yetti.
Ona daha neler neler söylemek istiyorum ama bana bağlanmasından korkuyorum. Sonraki günün gecesi rüyamda onu gördüm ve mesajımı da deli gibi rüyanın o mutluluğuyla uyanınca ona yazdım. Tamam yeter artık daha fazla yazmıyoruz.

Bu daha önce yaptığım bir resmi arkadaşım merak edince biraz daha gerçekçi olsun diye photoshopta gözlerini küçültüp, burnunu birazcık büyüttüm. Sonra da buraya yüklemek istedim, çünkü bu önceki yüklediğimden daha yakın gerçeğine. Bu kadar güzel bir genç değil ama olsun bana en az Picasso'nun Guernica'sı gibi eşiz, devasa ve güzel gözüküyor. Ender bir başyapıt yaa… En azından benim gözümde...


Aşk, onca şey alıp götürmesine rağmen şüphesiz insana ince bir akıl da veriyor.

Cumartesi

Niteliksiz fakat yinede mutlu eden melek


Biraz da masum meleklere bakarak mutlu olmak gerek. Karmaşık duyguları çözümlemeye çalışmak yerine...
Çok kötüyüm, çok çok kötüyüm. Gece durmaksızın ağlıyorum kendimi durduramıyorum. Tanrı'yla antlaşmalar yapmaktan kendimi alamıyorum. Herkes o kadar eğlenirken bile bana üzgün gözlerle bakıyor. Hayatım artık bir dram dizisinden farksızlaşıyor. Farksızlaşıyor değil farksız işte. Her neyse yinede halletmem gereken işler var sabah erken kalkıyorum, gözlerim gerçekten şişmiş. İşlerimi öğleden önce halledip yurda dönmek üzere yürürken kulaklıklarımı takıyorum, yüzümde şarkıya odaklanmaya çalışan bir ifade muhtemelen. Fakültenin kaldırımından inip, araçları geçiyorum, tam karşıya geçeceğim esnada 2 adım ötemdeki biri bana 'kitap okuyor musun?' diye soruyor. Dönüp bakıyorum 40-45 yaşlarında kırmızı montlu, hafif beyaz saçlı, çok bakımlı olmayan bir bayan. Elindeki bir kitapçığı bana doğru uzatıyor ve bende;
-Evet okuyorum.
-Bak bu seni rahatlatır, biz herhangi bir amaç gütmüyoruz. Çok saygıdeğer bir yazarımızın küçük notları.
İçimden iyide siz kimsiniz? Belli ki satmak için anlatıyor. Neyse yurda gidip uyucam 1-2 lira bir şeydir herhalde alayım bari düşüncesiyle;
-Teyzecim ne kadar?
-Sen sadece al mutlu olabilmek için. Maddi bi çıkarımız yok.
Uzattı sonrada arkasını dönüp gitti. Şaka gibi. Üzerinde Mutluluk Anahtarı yazıyor. Çok da merak ediyorum, ilginç geliyor haliyle. Otobüsü beklerken okumaya başlıyorum. Okuduklarım aynen şöyle geliyor. Bla bla bla bla. Boş laf. Otobüs geliyor atlıyorum ama ilerleyen sayfalardan aşktan bahsedecek ve ne yapmam gerektiğini bana güzel bir dille anlatacak diye okumaya devam ediyorum. Bir yandan da okuduğum işe yaramaz sayfaları yırtıp yırtıp atmamak için kendimi zor tutuyorum. Okudukça biraz sinirim yatıştı. Söylenilenleri haklı bulduğumdan değil sadece uzadığından. Ama yinede bilmediğim bir şey çıkar umuduyla son cümlesine kadar okudum. Tek söylediği 'kimseden karşılık beklemeden sadece yaparak mutlu yaşamak'. Karşılık beklemek yerine umduğumuz şeyleri önce biz başkalarına yapmalıymışız. Her zaman söylendiği gibi işte. Hep ilk adımı atmak, bu çok kötü. Hele ki duygusal anlamda yasaklı bir durumun varsa. Kitapçığı bitirince içimden geçen sadece şu oldu. Sen çok aciz bir yazarsın. Çünkü karşılıklı sevip sevilmek nedir bilmiyorsun benim gibi.

Yasom seni çok seviyorum uzun uzun konuştuk. Şuan en sevdiğim arkadaşımla durumlarımız hemen hemen aynı gibi, çok iyi dertleştik ve bana o kelimeleri kırık kitaptan çok daha iyi geldi. Uzun zamandır gülmüyordum bu kız beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyor. Yerim yaa. Muhabbet uzun uzun ve tekrar tekrar devam etti. Çok şey paylaştık. Sonuç, artık kendimdeyim.

Cuma

İlk baharda ağaçlarda açan beyaz çiçekleri çok seviyorum. Beyazları sevdikçe Ender'i de sevmeye devam ediyorum.
Ne kadar çok beyaz araba varmış...

Etrafımdaki insanlar aşklarını gözüme soka soka, benimde onlara katılmamı isteyerek, içlerinden geldiği gibi ve bana da içimden geleni yapmamı söyleyerek, gereksiz mesajlarıyla durmadan dürterek, doya doya, seve seve hepsi ama hepsi aşkını yaşıyor. Tek sözüm var. Bi siktirin!

Perşembe

Atmayın yeter artık! Daha fazla telefonumda mutlu çift mesajları görmek istemiyorum. Anlayın lan! Sanki herkes hep bir ağızdan ve inadına yapıyor. Hepinizi tebrik ederim ve herkese mutluluklar.

Çarşamba

Ve bir arkadaşım daha sevgilisiyle evlilik planlarına başlamış bulunuyor. Gelin adayımız bu kez Esma...
= )(

Alaybey Hoca ile görüştüm. Bana geliri bol bir grafik tasarım işinden bahsetti. Çalışıp çalışamayacağımı sordu.  Bende olur dedim. Görüştüm bakalım bi 15 gün sonra netlik kazanacak. Muhtemelen gidemem çünkü kursumla çakışabilir. Hocam, yurdumu ısrarla Kızılay’a aldırmak istedi. Yol parası sorun değil ben yurdumu seviyorum aslında yurttan çok arkadaşlarımı. Hocam’ı da seviyorum, dolayısıyla kıramadım söylediklerini yaptım ama bir sonuç beklemiyorum.  Ali’yle karşılaştık çok solgundu, üstüne zayıflamıştı resmen.
-Nasılsın? Ne yapıyorsun?
-Hiç bildiğin gibi Trabzon’a geldim 2. gün karşılaştık biliyorsun bi 10 gün kaldım. Sonra babamın kanser olduğunu öğrendik. Hastane falan uğraşıyoruz.
Sonra sakince durumunu öğrenebilmek için sorular sordum.  Yanında kalmak istedim, bırakmamak. Aslında o sigarasını içerken ona teselli vermek. Bir şeyler sarf ettim tabi ama konuşurken ona acıyarak baktığımı fark ettim. O kadar güçlü ve yetenekli bir genç ki, hiç abartmıyorum sadece belki birkaç yıl belki daha da az bir zamanda ismini herkese duyurabilecek kabiliyette. Aslında kabiliyetten ziyade kendini göstermese bile o zekaya, yeteneğe, potansiyele artık ne dersen hepsine sahip. Belki ihtiyacı olan şey sadece biraz da şanstır. Bu kadar güçlü bir gence acıyarak bakmak istemedim, tesellim yetersizdi, öylece yanında kalmam olayı drama çevirmekten farksızdı, sonra arkadaşları da teselli etmişlerdi. Hem babası daha önce bu hastalığı bir kere atlatmıştı.  Yanında kalıp dolu gözlerle bakıp daha fazla üzmek istemedim.
-Benim gitmem lazım. Kendini fazla üzme. Gene atlatırsınız.
-O bi gelsin de onu pavyonlara götürcem kafası dağılsın biraz.
-Ooo iyi olur, tamam Ali yine görüşürüz.
-Görüşürüz Fatma.

Yanından ayrılınca kendimi ağlarken buldum sadece. Hayatımı iyice acıklı dizilere çevirdim…
Ali’yi tekrar görmek istiyorum ve ona sarılmak…
Yunan felsefesine göre, mutlu olmaya layık olabilecek kadar erdemli değil miyim? 

Tanklar ve Süvariler

Büyüdüğüm ortamı düşünüyorum da, ailem beni ve kardeşlerimi kurtların arasına atarak yetiştirmiş. Onlarla yedirip onlarla içirmiş. Onlarla arkadaş olmamıza, onları sarılıp sevmemize müsaade de ettiler her zaman. Çünkü kendilerinden ve bizden çok emindiler. Biz, kurtların iştahını açacak kuzulardan değildik, dolayısıyla ne kurtların bizi istemesine izin verirdik nede kendimizi onların önüne lezzetli bir yemek gibi sunardık. Kendilerinden emin oldukları gibi bizden de emin oldular hep. O yüzden hiçbir şey eksiltmediler veya hiçbir konuda kısıtlamadılar. Tüm imkanlarını bize sundular. Belki de bu kadar rahat olmamalıydılar, beni eve hapsedip, dışarı çıkarmayan bir ailem olsaydı belki daha mutlu yaşardım. Beni risklerden uzak tutan bir zihniyet daha mı makbul olurdu? Bilemiyorum ama bizi de kurtlar gibi yetiştirdiler, aynıymışız gibi ama aynı olmadığımızı her seferinde de hatırlattılar. Ne olurdu sanki bi kerecik dokunsam ve sadece bir kerecik öpsem. Çok şey istiyorum dimi size göre. Bizi batırmak mı istiyorsun dersiniz. Öyle ki sanki bunu yaparsam küresel ekonomiyi batıracakmışım gözüyle bakarlar. Aslında onların tek kaygısı küresel maneviyatın batma ve büyünün bozulma kaygısı. Zaten yemek istemeyen kurdun iştahını açacak eylemlerden dayanabildiğim ölçüde kendimi çekmeliyim yoksa gerçekten batıyorum ve ailemin hayatının da batmasını istemiyorum. Ama bilmiyorlar çok acıyor. Bunun yerine beni bir dar ağacında sallandırmalarını, belki de baltalamalarını 100 bin kere daha çok isterim. Kaç kez nefes alamadılar? Kaç kez yemek yiyemediler? Kaç kez gözyaşları kendiliğinden durmadan döküldü ve kaçı sadece bu sebepten en sevdiği tarafından sadece unutulmak istedi...
Kendimi enfes bir kuzu gibi sunmak yerine çoğu zaman bir kurt gibi ona saldırmak istiyorum…
Asıl sorun sürekli yanında olma ve ona her konuda yardım etme isteğini doğuran şeyi engelleyememek. Bunu nasıl sağlayabilirim? Ama bu enfes bir şey.


Aynadakinin ben olduğunu fark etmek, ne utanç verici.
(Onii-chan Dakedo Ai Sae Areba Kankeinai yo ne!)

Pazar

Çok eskilerden ve şimdilerden...


Üzerinde durduğum dünya kayıyor.

Beynimde bir sinek geziyor ve geçtiği her yeri bulandırıyor.

Kusurun gerçek anlamda kaynağı nedir?

Bazı şeyleri göremezsin.
Seni koruyorum. Seni dövüyorum. Sana kuru, yaş yapraklarımı, kırbaç gibi dallarımı çarpıyorum ve bütün yaşlarımı, sularımı sana veriyorum. Ve sana sesleniyorum...

Zaten seni avucunun içinde oynatan bir tanrıyla hayat kavgasının anlamsızlığını yaşarken iyi ve düşünceli olmanın anlamı nedir?
...Bu durum tüh ne yazık denilecek bir durum mu? Hâlâ emin değilim ama artık yıllarca en ufak bir art niyete sahip olmamış, sürekli beceremese de çalışma isteğinde ve iyiden başkasını düşünmeyen ruh canlanamayacak.
Tük ne yazık!

Sokaklar her şeye rağmen yaşamaktan zevk alabilenlere göre. Yaşamak istiyorsan sağlığını düşünerek ve kendin için yaşamalısın. Eğer bundan derinlerini düşünmeye kalkarsan batarsın.
Kimse kendini 5 dakikalık mutlulukla kandırmasın. Bu sadece kaçamak. Şimdi anlıyorum ki 25 yıldır mutluluk vaadiyle kandırılmışım ilmik ilmik...

Bir insan belki de kötü olmadan iyi olamaz. Kötü olunca da iyi olamaz.

Boğuluyorum. Rahatlamamı sağlaması gereken nefes beni boğuyor. Ne şeytanını nede meleğini duymak istiyorum. Sadece beni koca kara deliğine bir an önce kavuştur işte. Postala. Bütün zerrelerimin o girdapta kaybolmasını istiyorum. Hepsi bu.

Bakın başka ne buldum, okuyunca çokta şaşırdım. Yıllar önce bir senaryomun filme yada diziye dönüştürülmesi halinde yapılacak olan müziklerinin içeriğini belirlemek için yazdığım sözler :] bakim ne kadar oldu ben bunu yazalı 2011 yapımı bir diziden aklıma gelen bir şeydi. 2 yıl, yani Ender yoktu o zaman. Çok enteresan değil mi? Yada yeni mi tanışmıştık acaba ama onu düşünmediğim kesin öyle olsaydı kesin hatırlardım. Hatırladığım kadarıyla sadece o karakterlerin ruh hallerini, cennetten çıkma melodilerle uygun olabilecek sözler bulmaya çalışmıştım. Sanırım bitmemiş çünkü anlam veremediğim notlar iliştirmişim yanlarına. Çok iyi sayılmaz belki hiç iyi bile değildir daha gizemli cümleler kurulsa daha hoş olurmuş sanki...  Ama tekrar okuyunca kesinlikle çok şaşırdım, insan kendini fark etmeden tekrarlıyor mu acaba?

Kendi için yaşayan bir budalaymışım
Şimdi senin tutsaklığından kurtulmaya çalışıyorum
Yok olacağım günü bekliyorum
Yüzün ve sesin her yeri kaplıyor
Artık kendimi tanıyamıyorum
Sattığım ruhumdan geriye sadece aşk kaldı
Çok denedim ama bulamıyorum
Sadece sana sahip olmak istedim
Karanlık dünyama girmemelisin
Artık kendimi tanıyamıyorum
Senin için yaşamaya devam edeceğim
Senin için karanlıkları aydınlatmaya
Sana olan aşkım dünyamın yükünü kaldırmalı
Bana yardım etmelisin!

Ve işte benim sahibem, beni elimden tuttu ve bana egemen oldu.

Empat olanlar öne çıksın artık.

Cumartesi

Zihinsel, fiziksel ve diğer her türlü aşkın yaşandığı bir an...
...Değişim potansiyelindeki dalgacık etkisinin tahmin edebileceğimizin çok ötesinde olan bir çarpışma anı. Birbirine çarpan parçacıklar gönderiyor. Onları öncekinden daha da yakın kılıyor. Ne kadar zorlarsanız zorlayın sizi nasıl etkileyeceklerini kontrol edemezsiniz. Sadece çarpışan parçacıkların bir yerlere inmesine izin vermeli ve beklemelisiniz. Ta ki bir sonraki çarpışmaya kadar. (The Vow)

Gerçekçi Ol İmkansızı İste!

İstiyorum aslında ama vermiyorlar hem de yeterince ne kelime, fazlasıyla istiyorum.

Eylem sloganını ne hale getirdim.

'Çirkin Style' oda bi tarz.

Ask for the moon...


Kendime olan 'aslında bir türlüde var olamayan' özgüvenimi aldı benden. İmkansıza düşmek...
Ne bedenimi ne suratımı seviyorum. Sağ olsun başkaları benden çok seviyor. Kendimi güzel alımlı bir kız olarak hiç görmedim. Dolayısıyla başarım farklı alanlarda oldu, bilirsiniz işte çirkinlerin kariyer yapması gibi. Görünüşe takılmadığımdan dolayısıyla farklı şeylere zaman ayırdım hep. Çalışmalarım, kitaplarım, bilgisayarım, bir kaç etkinlik, kurslar böyle şeyler. Dolayısıyla sadece duş almak bana fazlasıyla yeten bir bakım türü. Temiz olmak yeterli işte. Zaten kendine böyle bakan biriyim, şimdi bazen sadece yok olmak, toprağa karışmak, belki ona bile karışıp zarar vermeden havada sadece toz olmak istiyorum. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmedim. Özgüven ne ki, ben sadece hayata kafa tutmaya çalışan, arada eylemlerle baş kaldıran ama diğer taraftan sanki kapitalizmin daha çok azması için onu istemeden besleyen saçma salak bir insanım işte. Şimdi ise kendimi tanıyamıyorum kimseyi rahatsız etmek istemiyorum ve Ender'i severken yok olmak istiyorum sadece.

O canı isterse ben her şey oluyorum canı istemezse de hiç...

Yıpranmış Otobüs

Neden bilmiyorum yeni gelen belediye otobüsleri yerine en eski, en külüstür ve en gürültülü otobüslerle gitmeyi daha çok seviyorum. Sanki geçmişe yolculuk yapıyorsun. Kapı üstünde düğmeler, rahatsız eden koltuklar, açılmayan camlar... Onlardan birine bindim arkaları severim, inmesi kolay, yoğunluğu da daha az oluyor çünkü. Bu sebepten arkalardan yüz yüze bakan 4’lü koltuklardan birine oturdum. Otobüs boş sayılır. Bir sonraki durakta binenler oldu ve ben neredeyse öylece ağlamak üzereyken biri önümdeki koltuğa oturdu. Baktım, sonra tekrar baktım. Çok açık tenli, hafif sarı keçi sakallı, yakasını ortalayan bir beni var, elleri düzgün, parmaklar uzun ince, çene kemiği köşeli, kaşları tam olması gerektiği gibi, saçları sık ve düzgün kesilmiş. Deri ceket, geniş omuzlar ve uzun bacaklar. Sonra yüzüne bir kez daha baktım. Her zamanki klasik şey oldu, böyle bir portre kağıt üzerinde nasıl durur fikri yüzündeki bütün kusurları görmenizi sağlıyor. Sonuç artık zevk alamıyorsun, tanıştığım bütün yakışıklılarla durum hep böyle oldu. Tamam, ilk bakışta cennete düştüğümü zannediyorum ama tekrar baktığımda hiç bir şey yokmuş ya la diyorum. Sadece yakışıklı işte sonra bakmak bile istemiyorum. Konuşurlarken çok iyi gözüktükleri ve dinlerken zevk alarak dinlediğimiz kesin ama söylenenlere baktığımızda yetersiz yada o havasıyla kurulan cümleler acayip itici. Bunun farkında olmadıklarına önce kendilerini inandırmalı sonra profesyonelce oynamalılar. Üstlerine başlarına dikkat etmeden özensizce. Gerçek erkeği buna yakın durumlarda görebiliyoruz aslında. Ender'se salaş bir paspal değil, gerçek anlamda paspaldı. Değişti mi acaba?

Etrafımdaki Aşklar


Yazacaklarım fazlaca özel ama yinede anlaşılabilmek için anlatmak istiyorum. Odamızdaki aşk grafiğinden aslında etrafımdaki kız arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum.

Gülşah'la başlamalıyım. Nişanlısı var ve sanırım 8-9 yıldır birbirlerini seviyorlar. Gülşah'ın ailesi sevgilisi Yunus'u istememiş ama o ailesini ikna ederek Yunus'da ısrar etmiş. Bugün nişanlılar, çocuk inşaat mühendisliği son sınıf, Gülşah felsefe 1. Sınıf, her şey güzel görünüyor yani. Maddi açıdan bugün bile hiçbir sıkıntıları yok. Tek sorunları Gülşah'ın Yunus'un tavırlarından bıkmış usanmış olması. Çocuk anladığım kadarıyla bizim alımlı kızımızı fazlasıyla kıskanıyor. Gülşah süslenince afet oluyor çünkü. Yunus'da kılık kıyafetine ve kendi sorunlarına dalınca Gülşah'ı takmıyormuş. Kız bırakmak istiyor "seni ben adam edemiyorum" diyo ama çocuk köpekler gibi yalvarıyor. Benimle bile konuştu çocuk, ne olur Gülşah'ı ikna edin de beni bırakmasın diye...
Onu çok iyi anlıyorum çok seviyor her sözünden apaçık belli ama ona sadece Gülşah'ın kararlarını kendi verebilecek olgunlukta olduğunu ve belki kıza bu kadar yalvarmak yerine biraz ara vermesini söyledim, oda endişesinden bahsetti falan filan... Ne aşklar varmış "hemen gelmek istiyorum ama burayı bırakamıyorum. Teze başladık bitirmeden gelemem ama bir kaç hafta içinde orda olacağım nolur Gülşah'a mukayyet olun" diye yalvardı çocuk. Siz düşünün gerisini...

Bu konuda Burcuyla aynı fikirdeyiz, Ender bana Yunus'un yaptıklarının onda birini yapsa köle olurum ona ben ya. Zıpkın gibi yapışır, ne ailem, nede başka hiçbir şey ayıramaz beni la.

Burcu, onun aşkı Adem. Birlikte 4 yıl sevgili kalmışlar. Hatta birlikte bazı şeylerin üstesinden gelmişler. Burcu'nun ailesi evlenecek gözüyle bakarken, Burcu atlayıp Adem'in bulunduğu şehirde okumaya geliyor. Söylediğine göre bunu kendi için yapmış, bu konuda tebrik ediyorum. Çektiği sorunları iyi biliyorum. Adem ise o sorunlarla yüz üstü bırakıyor. Arkadaşımın aşkının arkasından kötü sözler söylemek istemem ama hak ediyor şerefsiz. Burcu bu yazımı okusa var ya, sen Adem'e nasıl öyle dersin diye azar çeker. Ama pezevenk işte ne yapıcan, istediği şeyler ortada bence, hatta çok açık. Sen yıllarca dalyan gibi 30 una merdiven dayamış bi çocukla çık, ilişkinin son evresine doğru onun bir kızdan beklentilerinin değişmesi söz konusu olamaz mı? Biliyorsun ki sevgilin temiz, cinsellikle ilgisi olmayan, seni ilk ve tek olarak gören biri. Ne olurdu yani biraz daha bekleyip amacına adam gibi ulaşsan. Evlendikten sonra istediğin kadar sahip olursun eşine, bu ne arkadaş bişey bilmiyo, vermiyo bu kız deyip basıp gitmek. Açık açık böyle söylememiş tabi ama benim anladığım bu. Ayrılma bahanesi ise artık istemediği. Belki bizim bilmediğimiz sebepleri de vardır ama arkadaş genede sizin aşkınızı yeşerten tek gerçeklik cinsellik mi? Böyle bi aşkı kim ister ya. Siz evlendikten sonra ilk gecede ondan bıkarsan evliliğin ne anlamı kalır o zaman. Gerçekten aşık değilsen neden oyalıyon lan kızı. Belki de bilmediğimiz başka nedenleri vardır Adem'in bilemiyorum. Diğer taraftan nasıl bir toplumda yaşadığımız ortada. Hala bazı şeyleri aşamayan bir toplumuz. Evlenmeden vermeyen kızlar toplumu. Bu bir sorun mu? Neyse yazdıkça sinirleniyorum. Ayrıldılar belki iyi de oldu. Kızımız hala unutamamış olsada. Üzerinden ise fazla geçmedi Burcu yavaş yavaş sorunlarını hallediyor. Hatta okulda bi asistan bunu derste iken hocasından izin alarak çıkarmış sonra sadece eliyle saçına dokunarak sevmiş ve derse geri yollamış. Bizimkisi ise şok. Sonra kendi alanında bir işte buldu. Çalıştığı kütüphanede sanırım yanlış hatırlamıyorsam bi gençten hoşlanmış. O çocukla grup yemeğinde yakınlaşmışlar. Bunları geçtim, artık Burcu'ya her gün çiçek gönderen gizli bir seveni var. Ne güzel bir şeydir. Filmlerde olur zannedersin ya gerçekten hissediyorsan yapıyorsun arkadaş çiçekte gönderirsin pastada, börekte....

Bende istiyorum her gördüğüm maskotu, hatta oyuncağı ne bilim ne olursa ona göndermek. Hatta netten pizza, hamburger, egzotik yemek siparişleri verip evine postalamak offff daha neler neler...

Gülşen'in bile sevgilisi var. Aslı'da isterse yapıyor. Bu aralar hayatında Ömer diye biri varmış. Berçem'e de teklifler geliyor ama bir insan bu kadar mı masum olur, çekiniyo ya.

Hilal'in Caner'le sevimli mi sevimli, şeker mi şeker ilişkileri var. Hilal'in bazı çekingenlikleri olsa da çok güzel bir ilişkileri var işte. Canlarım benim.

Gamze'nin henüz bir sevgilisi yok hiç olmamış ama çok temiz ve aslında güzel bir kız. Bence bölümden kaynaklanıyor olabilir. Okurken sevgilim olsun diyen bir tıpçıya henüz rastlamadım. Hele erkekler bunun için efor sarf etmezler, okulu bitirelim de nasıl olsa olur düşüncesi yaygın değil midir? Gamze'cim çok güzelsin, yakında çok güzel bir ilişkiye başlayacağın bir sevgilin olacak bundan Ender'in eşcinsel olmadığını bildiğim kadar eminim.

Seçil seni çok seviyorum. Seçil Edip'i başka bir kızla görmüş. Buna ne denir ki.

Yıllardır kardeş gibi olduğumuz arkadaşlarımdan da biraz bahsetmek istiyorum. En yakın olduğum ikisiyle aynı elektromanyetik alan içerisindeyiz. Bundan eminim. Beyzam Rıza'ya açıldı. Çocuk gerçekten taş, podyumdan fırlamış gibi... Görseniz dibiniz düşebilir. Başta gayet güzel arkadaşlıkları da olmuş ama anladığım kadarıyla Rıza Beyza'ya sen tam evlenilecek bir kızsın bense içkili bir serseri. Seni, değiştiremediğim kişiliğimle üzmek ve senin geleceğini mahvetmekte istemiyorum. Sen sadece çalıştığın sınavına odaklan eğer başarılı olamazsan sorumlusu olmak istemiyorum anlayışı hakim. Haklı gibi kendisini seven belki kendisinin de aşık olacağı bir kızı üzmek istemiyor, biraz benim mantık ama sevdiğiniz için değişmek aklınıza gelmiyor mu arkadaş. Bahane işte.

Buna benzer diğer örneğim ise Yasom. Onda çok iyi gelişmeler var ama M. ona evlilik teklifi bile etmiş biliyordum bu çocuğun Yaso'yu sevdiğini biliyordum. Yalnız bir konuda yanılmışım sanırım çocuk bazı endişelerden kendini çekiyor ben bunu başka bir endişeye bağladım. Yaso'ya gösterdiği videolar ve şiirlerin bana anlattığı tek şey buydu ama durum maddiyatmış neyse ki. Rahatladım valla. Yasom için o kadar mutlu oldum ki sonra dertlerine bakın ne kadar basit deyip ağladım. M. bir baltaya sap olamamaktan kendini çekiyormuş sadece ama teklif etmesini biliyorsun kerata. Ben sizi yerim ama yaa. Tek yapmanız gereken biraz daha fazla çalışma ve birikim sağlamak değil mi? Hepsi bu. Nasıl böyle bir durum ilişkiyi imkansız kılabilir anlamıyorum. Sadece bu süreç içerisinde aşklarının bitmesinden korkuyor olmasınlar?

Keşke gerçekleştirdiğimiz mucizelerden biri benim durumuma da çare bulsaydı...

Kevserim zaten nişanlı ve inanılmaz mutlu. Nağişim evli ve artık yeğenimiz bile var göremesek de.

Esma, yarın ona sürekli evlenelim diye yalvaran ‘sevgilisi diyebilirim artık’ Mustafa'yla buluşacak. Bugün buluşmadan önce beni aradı nasıl bir şey giyeceğine karar veremediğini söyledi. 2 gün art arda buluşacaklar dolayısıyla giyeceği kıyafetlere karar veremiyormuş. Hani sen pek istemiyordun. Aaa dur bi dakika Esma ona ilgi duyan başkasından hoşlanıyordu aslında ama sonradan hayatına dahil olan Mustafa o kadar kendinden emin, zeki ve ısrarlı çıktı ki Esma'ya bir şekilde kendini sevdirmeyi başardı. Esma beni her aradığında çok zeki, çok güzel espriler yapıyor, işi gücü var şöyle böyle deyip başlıyor anlatmaya. Esma istemezken, şimdi Leyla Leyla dolanıyor. Ya hatta buluşma heyecanı bile yaşıyor. Acaba diyorum bende Ender'e böyle durmadan ilgi göstersem. La bi git bunu daha önce kaç kez düşündün. Çözüm değil ki. Hatta daha büyük bir sorun, kendimi tuttukça daha kötü oluyorum aslında. Esma pek sevmediği bir insan için heyecanlanıyor, bu gece uyuyamaz la o. Peki ya ben, ne yaparım görmeye giderken bilmiyorum.
Beni sevmesin nolur yoksa yanarım resmen. Hiç ilgilenmesin hatta böyle devam etsin. Ben bir şeyler yazsam da o yazmasın. Yoksa ben ölürüm lan...

Duygu'nun aslında sayemde çok güzel bi sevgilisi ve güzel giden bir ilişkisi oldu. Bugün kızın tek derdi çocuğun askerliğini yapmamış olması. Bu kadar basit yani ve çok büyük bir sorunmuş gibi dertleniyor. Bir kaç yıl bekleyeceksin işte hepsi bu.

Beklemek mi? Zaman mı? Kim zamanın bir insan ömrü için değersiz olduğunu söyleyebilir ki. Belki de sahip olduğumuz tek şey. Ama verebilirdim tek sorun bu olsaydı...

Mücahide ve Fatih, ahh emeklerim nasıl fedakarım. Bu işi de yaptık ya la. Kabak yine benim başıma patladı ama olsun şimdi buluşma günleri ayarlıyorlar. Eyy gidi Cenk senden bunu beklemezdim ben bunların arasını yapayım derken çocuğun evli arkadaşı bana yavşamıştı la. Şuan seni düşünüyorumlu mesajlar atıyordu. Ender'e bundan da ben zararlı çıkarsam anasını bellersin bunların diye mesaj atmıştım. Ooovvv şimdi hiç yüz göz bile ettirmem be.

Bunlar sadece en yakınımdaki kız arkadaşlarım, okuldaki, şuradaki, burdaki mutlu mesut aşıkları saymıyorum. Erkek arkadaşlarımın neler yaptığından da bahsetmiyorum liste çok uzar çünkü. Sanırım genel itibariyle mutlu değil çok mutlu tablolar var. Pınar hariç herkes karşılıklı yaşıyor bir şeyler. Aa Seçil ve Gamzeyi de çıkarıyoruz tamam gerisi gayet normal. Onlarda bulur zaten hepsinde potansiyel var. Durumunda sorun gördüğüm bir Yaso vardı oda anlaşıldı ve düzeldi de diyebilirim. Bu durumlara şahit olmakta gerçekten üzüyor be. Gene ben miyim en sorunlu seven!
Arkadaşlarımın sevgililerine bakıyorum da hepsi yakışıklı la. Bir çirkinde ne bulabilir ki bir insan sadece çirkin olsa iyi, anlayışsız da. Yok la o çirkin değil, sadece sevimsiz. O sevimli ellerini ve suratını görsem artık tekrar.

Ondan hiç ama hiçbir şey beklemiyorum artık, sadece yaşasın güzelce...


Cem Karaca - Unut Beni


Bugün otobüste bir talihsizlik yaşadım. O kadar kötü oldum ki. Sonra her şey gözümün önüne gelince ağlamak istedim, olduğum yere çömelip ağlamak. Sonra Cemali aramak ve ağlamak. "Cemal yanıma gel lütfen sana ihtiyacım var" demek. Ama yapar mıyım? Asla. Bugüne kadar hiç kimseden ama hiç kimseden en ufak bir ilgi beklemedim. Kendi başıma ben her şeyin üstesinden gelir, her şeyi halledebilirdim. Güçlüydüm ben ya, güçlü, çok güçlü hem de, herkesi sevebilirdim, bütün insanları hiç ayırt etmeden. Herkese aşık olabilirdim ve doğada ki her şeye. Birilerinin beni sevmesine ise hiç ama gerçekten hiç ihtiyaç duymadım ve umursamadım. Nelerin beni mutlu edebileceğini çok iyi biliyordum çünkü. Bazen yaşlı bir teyzenin merdivenleri çıkmasına yardım etmek, bazen bir çocuğu sevmek, birine yardım etmek karşılık beklemeden, bir kuşu izlemek, bulutlara bakmak, kendi kazandığım parayla başkalarına bir şeyler almak. Sonra kitaplarım, bu mevzuda gösteriş meraklısı değilim ama onları çok seviyorum her sayfalarını. Neden bir kütüphaneye bağışlayayım ki? Çok merak eden yayın eviyle iletişime geçer olur biter. Neden onları bağışlamak zorundayım asla. Cimrilik mi bilmiyorum ama onlar beni ben yapıyor. İnsanlardan bir şey istemiyorum ki kağıt parçalarıyla mutlu olabiliyorum. Kimden ilgi bekliyorum ki ben, hiç kimseden beklemedim gerçekten. İlk ve tek bir insan oldu. Ender yanımda nefes alsın, bana ses versin, arada bir nasılsın desin hepsi bu. Hiç böyle şeyler yaşamadım. Biliyorum ki Cemal, Ali, Emre yada başka herhangi birini arasam koşarak gelirler. Ama sonuç, hiçbirini sevemiyorum. Bu yüzden onlardan ilgide bekleyemiyorum bu çok anlamsız çünkü. Sadece Ender lan sadece...


...You'd give your life, you'd sell your soul...
Queen - Too Much Love Will Kill You

Ender seni sevmiyor ama ben sende bile onu buluyorum. İnanılmaz gerçek ve her şeyi ile kendimi bulduğum pir parça yapmışsınız yıllar önce, kendiniz ve benim için. Sonsuz teşekkürler Freddie, anasını ağlattığın ve bana verdiğin bu şarkı için...

Love Of My Life, bunu saymıyorum bile...


Yurdun en psikopat kızı odamıza teşrif edemediler çünkü Burcu idareyle görüşmüş dolayısıyla kızı başka bir odaya gönderecekler. Onun yerine, bahsettiğim Pınar geldi. Gelseydi eğlenceli olurdu, belki de güzel bile olurdu. Bunu onunla alay ederdik, ezerdik, gününü gösterirdik anlamında söylemiyorum tam tersi. Kız uyuşturucu haplar ve içki kullanıyormuş biraz bizde demlenir ve belki ona yardımcı olabilirdik. Hemşirelik okuyormuş ve öteden beriden ilaç araklıyormuş, geceleri uyuyamıyormuş, herkesi rahatsız ediyormuş çok da dağınıkmış. Oda arkadaşları gelip bize dert yanmıştı da. Onlar eğlenerek ve illallah ederek söyleyip, gülüştüler. Burcu'da sakin gelmesin falan demişti zaten. Amacına ulaştı ama bence gelmeliydi. Belki bizim bir faydamız dokunurdu kim bilir...

Tamam artık daha fazla bahsetmeyeyim diyorum ama Gülşah’ın annesi benim resmimi görünce ‘yüzü dolgun kendi zayıf böyle kadınlar zor bulunur’ demiş. Annemse yüzümün bile çöktüğünü iddia etmişti. Eski kıyafetlerimi görünce bi giyeyim dedim. Renkli bir pantolonum vardı dar olduğundan artık giyemiyordum. Birde göğsümü sıkıştırdığından düğmeleri iliklenmeyen bir gömleğim. Pantolonun dizleri, beli bol durdu gömleğim en çokta ona üzüldüm. Göğüslerim bile küçüldü öylemi? Zavallı ben ama karar verdim sık sık zorla da olsa yemek yemeye. Giderek Ender'e daha fazla benziyorum çünkü. O bana fazla bile, bende onun gibi olursam olmaz. Sadece kilo değil sanki kişiliğimi de kendine benzetiyor geri zekalı.

Cuma

Yurttayım


Bu kadar tatil çok fazla artık gidiyorum. Haddinden fazla canımı sıktılar, bu evde huzur yok la, pekte uğramıyor. Sadece evde mi uçakta bile huzur yoktu "Ablacım, ablacım"
"Ne be ne! dönün önünüze" Ön koltukta iki tane canavar vardı sürekli arkalarına dönüp her şeyi sordular ahhhh çıldırmamak için kendimi zor tutum "güzelim önüne dön, oğlum sen de dön" çocukları çok severim ama böylelerini değil...

Nihayet yurttayım ve kızlar, çok özledim her birini. Ahh ahh Berçem, Seçil ve Aslı da olaydı canlarım ya.
6 kişilik bi odada kalıyorum sayı fazla gelebilir ama daha kötüleri var. Aslında 4 veya 2 kişilik odalara da geçebilirim ama isteyen kim. Bu kızları çok seviyorum çünkü. Hiç bir odaya benzemiyor en küçüğümüz 20 yaşında ama hepsi çok olgun bazen yurttaki diğer arkadaşların odalarına gitmek zorunda kaldığım oldu, kaçarak çıktım sonra. Çocuk ya hepsi çocuk oyun oynayanlar, dalaşanlar. Yurdun en iyi odasına yada arkadaşlarına sahibim diyebilirim rahatlıkla. Berçem'den sonra yerine gelen akıllı Gülşen'in yerine gelen Burcu 88'li. Aslı'nın yerine gelen hafif tombalak, dövmeli Derya'nın yerine gelen Pınar'da 88'li. Artık odanın yaş ortalaması yükseldiğinden daha da seviyeli muhabbetler gelişecek sanırım neyse bu kızlar isterse seviyesiz olsunlar hiç fark etmez hepside candır çünkü.
Bu odayı sevmemin bir diğer sebebi de konuşmadığımız konu olmadığı. Her telden çalabiliyoruz, hiddetlenerek ‘kesinlikle yanlıştır’ diyen bir vatandaş yok çok şükür.
Bu akşam odada bir mevzudur dönüyor. Yurdun en psikopat kızı bizim odadaki boş yatağa talipmiş hepimiz nasıl seviniyoruz, Burcu hariç. O ise kesinlikle istemiyor. Sebebi, ona zarar vermekten korkuyor. Daha önce aynı odada kalmışlar ve kızdan çok azar işitmiş, asil olmadığından kıza cevap da vermemiş şimdi gelirse ve bir şey söylerse kıza dalmaktan korkuyor...

ABD'den blogumu okuyan arkadaşıma sonsuz saygılar. :) Beni çok mutlu ediyor...

Hattie


Hattie'yi izledim. Gerçek bir olay, evet bunlar kesinlikle gerçek. Bu duygular ve yaşananlar. Hattie, çocukları ve ona sonsuz yardımcı olan eşiyle birlikte yaşadığı güzel ailesine rağmen, genç alımlı bir delikanlıyla eşini aldatıyor. Burda Beyza'nın da söylediği gibi kesinlikle idle yapılan eylemler var. Karşısındakinin cazibesine karşı koyamama, arzulama vs. en temel ve en ilkel ihtiyaçlar ama bunlar var olan aklı ezip geçiyor. Peki ya eşi ne yapsın. İzlerken bu gerçek olamaz bu adam da benim gibi düşünemez dedim. Eşin seni başka biriyle senin evinde aldatırken sen onları basıyorsun ve söyleyebildiğin tek şey "Kitabımı unutmuşum da". Bu kadar sevgi çok fazla. Bizi hayattan koparıyor kesinlikle...

İlk defa bi oyunda Dale Don Dale'yi dinledim, Lütfen Kızımla Evlenir misin? Bulancak Tiyatrosu candır ama bu oyun akıcı değildi. Her boka ağlıyorum, kadın "hayat güzeldir" dedikçe ağladım.
Akçaabatlı'ya ücretsiz oyun sergilediler adamlar burun kıvırarak izledi ya.
Bu ne? Bu neydi şimdi? Sahneden replikler yükseliyo hemen arkasından en arka koltuklardaki serserilerden de "oldu", "tamam", "habını verin gocaya" gibi saçma sapan laflar duyuluyor. Seyirci iğrençti, beğenmiyorsan çek git arkadaş. Ücretsiz üstelik, seni zorla getiren mi var? Sinir oldum sinir.

Acı bir yere gitmez sadece ona alan bırakman gerekir. (The Walking Dead)

fal

Bi komşumuz var, fal bakar ve baktığı falların çıktığı söylenir, bize de çok yakın. Kendimi bildim bileli de komşuyuz. Onca yıl topu topu 1 yada 2 kez fal baktırmışımdır. Oda meraktan. Acaba gerçekten bişeyleri bilebilecek mi? Sonuç bişeyler söylüyor ama gerçekle bi bağını kuramadığım için yada söylediği şeyleri hatırlayamadığım için öylece değersizce kayboluyorlar. Aslında pekte takmıyorum. Bize geldi, hep beraber oturduk. Babam kahve yapın da içelim dedi. Kız kardeşim çok meraklıdır böyle şeylere, hemen koşarak kahve pişirmeye gitti. İçtik, kadın evdeki herkese baktı, sıra bana geldi, usulca kalkıp sandalyemi yanına çektim ve oturdum. Anlatacaklarını can kulağıyla dinlemek istiyordum. Çünkü fincanın tam dibinde ve ortasında kocaman bi ENDER yazısı çıkmış olmalı.
Kadın saymaya başladı, çok iyi ve açık yollarım varmış. iki tane iş fırsatım varmış birini şuan yapıyormuşum ama diğeri daha kalıcı olduğundan tercih yapmak zorunda kalacakmışım. Biri varmış bana çok yakın ve yaşça büyük, mevki sahibi biri. İş konusunda yardım edecekmiş. Deniz aşırı bi yere gidecekmişim. Orda çok iyi ve güzel bir kadınla tanışacakmışım. Etrafımda bazı insanlar beni kıskanıyorlarmış falan filan falan filan...
Eee diyorum başka?
Oda anlıyor tabi neyi merak ettiğimi.
"Var, güzel temiz bi kalbin var" diyo ve gülüyo.
Tamam diyorum kendi kendime anlatacak artık.
Biri var diyo seni seviyor ve yoğun yaşıyor. Sana çok yakın hatta sana yakın zamanda biri aracılığıyla haber göndermiş biri. İçimden "onu geç başka diyorum". Kadın biraz duruyor ve anlatmaya devam ediyor. Biri var bu gideceğin yerde ve sana çok yardım edecek ikinizde aynısınız. Şimdilik pek bişey düşünmüyor ama düşünecek ve sana karşı olan hislerini yüzüne söyleyecek.
Hemen soruyorum hangi gideceğim yerde?
Bu eğitim işlerini maddi kazançlarını yaşayacağın yerde diyo ve ben yıkılıyorum.
Kadın bunları söyledikten sonra başka şeyler de söyleyecek miydi acaba. Çünkü bana baktı, baktı, sırıttı sonrada "git bunu hemen yıka" dedi.
Bu ne dedim ya içimden. Bu ne şimdi, nasıl göremez ya her yerde gördüğüm hissettiğim KOCAMAN Ender'i. Bişey bildiği yok salladı işte diyebildim sadece...

Perşembe

Kardeşim eline geçirdiği yumaklarla bişeyler örmeye başladı. O bu işte profesyonelleşti sanki. Otururken bi ara bende elime aldım. Örmeye başladım, aslında sevmiyor da değilim. Örgü kazaklar, atkılar sıcacık duruyo. Başlar başlamaz, aklıma ne gelebilir malum başka bişey düşünemiyorum bu aralar, Ender'e de böyle güzel mi güzel, sıcak mı sıcak bişeyler örmek istedim, ne olursa. Sonra o bilgisayarının başında oyun oynarken gidip ölçüsünü almaya çalışmak ne güzel olurdu. Böyle şeyler aklımda belirdi işte...
Erkekler bu tarz şeyler düşünmez mi acaba? Aaa doğru onlar sık sık seks üstüne fantezi üretiyorlardır o kadar. Hepsininde hakkını yememek lazım ama malum verilerde ortada söyleyecek bişey bırakmıyorlar.

Ender'e bir mesaj gönderdim. Önceki mesajlar gibi saçma bulmuştur belki bilmiyorum. Bana bişeyler yazdığı tarih ve saati hatırladığımı belirten bir mesaj.
Ne önemi var? Belirli bir zaman dilimine anlam yükleme fato. Bu hiç sana göre değil, çok saçma ve çocukça. 1 yıl olduğuna inanmak bile güç, şimdi zamanı geri alsak ve bu aklımla neler yazardım düşünmeden edemiyorum. Hatalı mıydım diye çok düşündüm ama bulamadım, sanırım tavrım yine aynı olurdu. Sen normal hiçbir günde arama sorma, arkadaş askerde ettiğin lafa bak. Ne olurdu madem öyle gerçekten sevdiğini askerden sonrada söyleseydin ya, anlasaydık bizde gerçek olduğunu. Sonra tatlım mesajı hepsi bu. Yanıtlarım biraz daha farklı olabilirdi bir güzel kafaya alırdım. Neyse siktir et. Yeterince hayal kurdum bu mevzuda.

Ender=Kontrast
Herşeyi içinde barındırıyor çünkü...

Anladığım kadarıyla gerçek sevgi veya aşk kendisini başkalarının bildiği gibi sadece şehvetle göstermiyor. Daha derin duygular ve düşünceler var.

Pazartesi

Sema yolunda, dağların ardından görünenler kar mı yoksa bulut mu?
Çok güzeller...

Geniş salon, koltuklar, lavabo, anahtar, dolap, tezgah, bilgisayar, pencere, kapılar, duvar boyası, televizyon, halı, kilim, yolluk...

Soğuk ama içim ısındı...

Bittim ben. Küllerimden tekrar yaratılmak istiyorum artık. Ölene dek çalışmak, keyif almak...

Aslında, yaratmasanız da olurdu.

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar; "Evliliğin anlamı nedir?"
"Gündüzleri çifte hırlama, geceleri çifte horlama." demiş.

Bu durum kişilik ya da belkide sadece ortak amaçlar için yapılan evlilik için geçerlidir bilemiyorum. Yada sadece işte her şeyi birlikte yapacağın yegane insanla olan bağın. Saçma bi yerden daldım farkındayım. Duyumlarıma göre aşk evliliği yapanların %70 i mutlu sonla bitiyor. Bunu daha önce yazmış mıydım?

Aman Tanrım!!! Babam hackerlığa soyundu. Bilenler korksun...

Çok dürzü var çoook. Bir toplumun kendi adaletini sağlarken sürecin, birden, bitirici ve sonuç sağlıyor olması güzel bişey. Gerçek adalet ise kesinlikle bu. Kusursuz bir yargıç.

İşte bu! Bugün ağlamadım. Grıp oldum, bişey düşünecek halim yoktu ve yapılacak çok iş vardı sanırım sebep bu. Tek başıma kalmış olsaydım aklıma geldikçe...
Her neyse, bugün ağlamadık, geçiyor mu? geçecek mi? geçmeli mi?...

Mahalle çocukları ödevlerini yaptırmak için sık sık bize geliyorlar. Bugün onlar için çıkardığım işlerden biri. Soyut ve suluboya hemde reprodüksiyon, çok iyi geldi valla. Eserin kime ait olduğunu bilmesem de.


Ateşler içinde yansam da hissediyorum ya...

Hakkım yok lan.