Cuma


Ender rahatsız oluyorsun dimi benden? Onu kırmak üzmek hiç istemiyorum, sürekli yardım etme duygusu ama yapamamak. Yakın durmak mı iyidir acaba, uzak durmak mı? Ben bu kadar severken uzak durmayı kendime yediremiyorum. Temsil gereği babam bir telefon uzağımdayken yakın da olamıyorum. O kadar çok seviyorum ki, beni sevmesin istiyorum. Rahatsız olsun benden, rahatsız olup soğusun belki de.
Hiç bir zaman ağlayan çocuklar gibi kendimi yırtarak “anne şu şekeri bana alsana” demedim. Bir iki isteğimde oldu tabi ortaokulda, lise de falan. Ama kesinlikle aşırı ısrarcı olmadım. Onlara bakıyorum da ne kadar ısrarcılar ve alana kadar kendilerini ağlamaktan almıyorlar. Ya da yetişkin birinden bahsedelim. Çok beğendiğimiz, tam aradığımız şeyi bulduk diyelim. Bu kıyafet, araba yada her neyse satın alabilmek için efor sarf eder, kendimizi yırtar, bize uygun durup durmayacağını belki de çok düşünmeden yinede almak isteriz. Tüm bunları anlıyorum. Sadece istemek ve zorda olsa olabilecek şeyler, basit şeyler yani. Ender'i istiyorum, sadece onunla olmak istiyorum, onun suratında kendimi görüyorum çünkü. Çocukluğumu, gençliğimi, her şeyi... Ona sahip olmak istiyorsun, onunla olmak istiyorsun sürekli, yanından ayrılmasın istiyorsun, normal şartlarda belki çabalarsam olabilirdi de, bilemiyorum ama bu kadar çok istediğin bir şeyin yanında olmaması gerektiğini sürekli birileri durmadan tekrarlıyor. Sende farkı gayet iyi biliyorsun ama yinede yinede çok istiyorsun.
Ne yapmalı? Hemen bütün iletişim bilgilerini sil, görmek için yaşadığı şehre gitme planlarından kurtul olsun bitsin. Sonra yapıyorsun. Tamam, haber almıcam, sesini duymıcam ve görmicem artık. Bitti. Sonra, zaten şöyle çirkin, böyle kötü bi insan bahaneleri arayıp buluyorsun ki aklına da yatsın, kendini gerçekten ikna et. Tamam diyorsun şimdi her şey yoluna girdi. Artık hayatıma daha tedbirli ve huzurlu, eskisi gibi rahatça devam edebilirim. Bitti. Bitti işte. Bu kadar. Ohh be dünya varmış...
Sonra ertesi gün, sonra ertesi gün, sonra ertesi gün...
Bekliyorum, sadece zamanın geçmesini bekliyorum ama gün geçtikçe nefes alamıyorum sanki. Sonra, acaba başına bir şey geldi mi? Yok yok bunları düşünme, aa şu insanlara bak, etrafa bak, onlarca belki yüzlerce, binlerce daha iyi erkekler bulabilirsin. Düşünme, başkalarını da bırak sadece kendi hayatını yaşa işte…
Sonra, ya ona bir şey olur ve öğrenemezsem düşüncesi. Ya ölürse, ya ağlarsa, ya üzülürse, ya acı çekerse... Ne yaparım o zaman? Ya ben duyamazsam bilemezsem...
Boş ver Fatma ona bir şey olursa hissedersin. Çünkü sürekli içinde taşıyorsun.
Peki, hissedince ne değişecek, arayamadıktan sonra? Nasıl emin olacağım?
Bu hayata bir kere geliyorum ve tanıdığım öyle biri var ki ben onun hatalarını göremiyorum bile. Bunu yapabildiğim başka bir insan da yok üstelik. Ne yapmalıyım yinede bırakmalı mıyım, yoksa yaşamalı mıyım?
Çok düşündüm tüm bunları, çok fazla ve durmadan. Olmayacak bir ilişkiye başlamak, bu yapılabilir mi? Yapılırsa ne olur? Kendi üzüntümü ya da ailemden duyacağım hakaretleri saymıyorum. Ona bir şey olur mu acaba? Bir gün beni severse ve sonra terk edersem üzülür. Bunu istemiyorum, o zaman uzak durmalıyım. Nefsine hâkim ol Fatma.
Ama böyle mutlu yaşayamıyorum ki?
Bekle o zaman sadece bekle.
Tamam. Bir şartla, tarih belirleyelim.
Nasıl?
Bir ay sonra veya en erken 10 gün sonra ona bir kaç mesaj atalım yada arayalım. Giderek belirlediğimiz tarihi uzatalım böylece hem ondan haber alır hem de kendimi belirlediğim bir tarih olduğundan tutabilirim. 
Peki, en son ne zaman bir şey yazdık?
Mart 5
Cevap geldi mi?
Hayır.
Başına bir şey gelmiş olabilir mi? Acaba mesajlarını okumuyor olabilir mi?
Yüksek ihtimal okumadan siliyordur. Böyle düşün...
Tamam, hangi tarih yapalım.
10 gün sonrası olsun.
Mart 15 yani.
Evet.
Dur dur böyle beşli beşli gitmeyelim. 18 i yapalım mı? Hem sen 18 rakamını seviyorsun. Hem de kendini tutma konusunda biraz daha sabır göstermiş olursun. Ufak ufak da kendimizi kontrol etmeyi öğrenmiş oluruz belki.
Tamam, 18 olur güzel rakam.
Mesajlarım günler öncesinden hazır zaten ,yazıp yazıp gönderemediğim mesajlarım duruyor. Söylemek istediklerim belli. Tamam yazarım bir şeyler. Süper.
Ayın 18 i gündüz yazamam belki işi vardır, akşam yazarım. Akşamın erken saatleri de olmaz belki yemek yer, işi gücü vardır, bir şeyler yapıyordur rahatsız etmemek gerek. O yatmadan önceki saatlerde olabilir 11 gibi iyidir. 
Tamam.
Ayın 18 i saat 11 i gösteriyor ve heyecanlıyım çok hem de. İlk mesajımı gönderiyorum, ardından diğerleri, bir yandan telefonu pasif olarak kullandığından mail atabilir düşüncesiyle mail sayfam açık bekliyorum ama hiç bir yanıt yok. En azından arayıp merak ettiklerimi sorayım, sonra da bir sonraki tarih. Zaten bir kaç arkadaştan ‘hayatını yaşa sadece, fazla düşünme’ gazı da almışım. 
Arıyorum...
Ama açmadı. Kapattı hatta çalar çalmaz. Arkasından bir kaç mesaj daha. Yarın tekrar arayacağımı söylüyorum ve içimden geçenleri.
Ertesi gün çok yoğun geçiyor. Yurda dönüyorum, içeri girmeden mahallede turluyorum. Herhalde 1 saat parklarda, sokaklarda, birazda kırtasiyelerde oyalanmışımdır. Saat 6 oldu. Gene heyecanlıyım bekliyorum biraz sakinleşmek için ve arıyorum. 
Açıyor. Bu kez sesi daha iyi geliyor. Mesajlarımı okuduğunu öğreniyorum, aslında sadece sesini duymak yetiyor. O kadar iyi geldi ki bütün dertlerim konuşurken uçtu gitti sanki. Evet böyle biri var ve yaşıyor bu gerçek olamayacak kadar güzel sanki. Yurda giriyorum ama ağzımı kapatmalıyım artık. Odadayım ama hala gülüyorum. Ardından bir mesaj daha atıyorum ve tamam artık. Kargomu da gönderdikten bir kaç gün sonra eline ulaşırsa haberim olacak. Ondan sonra da yeni bir tarih belirlerim.
Mutluyum ama gerçekten mutluyum. Artık bir şey beklemiyorum, derslerime adam gibi odaklanayım. Aksatmak istemiyorum ve günü gününe çalışmalıyım ki bir an önce bol gelirli bir meslek sahibi olup, onu da alıp Tahiti’ye gidelim. Olmazsa Malta'da olur. Ya da dünyanın başka bir yerine fark etmez. Biraz tatil sonra döneriz. Ona saldırmayı veya sahip olmayı da düşünmüyorum, sadece doya doya bakayım, sarılayım, yorulana kadar gezelim hepsi bu.
Ertesi gün, uykusuzum, hem de nasıl. Derste hocayı anlayabilmek için kendimi nasıl zorladığımı anlatamam. 9:30 da ki ders için sabah 5 te kalktım biraz daha çalıştım, bir kaç saat uyudum sadece, kahvaltımı da yapamadım. 14-15 gibi yurda girdim. Gelen grafik işlerini yaptım, bir şeyler atıştırdım, duş, yemek derken saat 10 olmuş yaptığım işleri gönderirken bi kaç saniyelik beklemelerde bile gözlerim kapanıyor ama kendimi kaldırıyorum neyse yatıcam nihayet ve gece kalkıp ders çalışıcam. Dişler, kremler derken, yatağımın üzerindeki telefon çalıyor. Tam o esnada arkadaşım hemen benim yatağın yanında ve o bakıyor telefona.
Kim o?
...
Gülşah kim o? Etrafa bakıyor. Tekrar telefonu eline alıp bakıp bırakıyor, sonra tekrar.
Bende gülerek kalkıp ‘eee söylesene’ diyerek yanına gidiyorum. Gördüklerim şöyle; 1 Yeni Mesaj Ender Ahali.
Ender evdeki birinin numarasıyla mesaj atmış. Odadaki herkes şok oldu, ben daha çok. Herkes merakla;
Ne diyor Fatma?
Napıyosun diyor.
O akşam mesajlaştık, babası yatana kadar sanırım, babasının telefonuyla attığına göre. Çok bir şey konuşmadık ama yetti.
Ona daha neler neler söylemek istiyorum ama bana bağlanmasından korkuyorum. Sonraki günün gecesi rüyamda onu gördüm ve mesajımı da deli gibi rüyanın o mutluluğuyla uyanınca ona yazdım. Tamam yeter artık daha fazla yazmıyoruz.

Bu daha önce yaptığım bir resmi arkadaşım merak edince biraz daha gerçekçi olsun diye photoshopta gözlerini küçültüp, burnunu birazcık büyüttüm. Sonra da buraya yüklemek istedim, çünkü bu önceki yüklediğimden daha yakın gerçeğine. Bu kadar güzel bir genç değil ama olsun bana en az Picasso'nun Guernica'sı gibi eşiz, devasa ve güzel gözüküyor. Ender bir başyapıt yaa… En azından benim gözümde...


Aşk, onca şey alıp götürmesine rağmen şüphesiz insana ince bir akıl da veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder