Ender rahatsız oluyorsun dimi benden? Onu kırmak üzmek hiç
istemiyorum, sürekli yardım etme duygusu ama yapamamak. Yakın durmak mı iyidir
acaba, uzak durmak mı? Ben bu kadar severken uzak durmayı kendime
yediremiyorum. Temsil gereği babam bir telefon uzağımdayken yakın da
olamıyorum. O kadar çok seviyorum ki, beni sevmesin istiyorum. Rahatsız olsun
benden, rahatsız olup soğusun belki de.
Hiç bir zaman ağlayan çocuklar gibi kendimi yırtarak “anne
şu şekeri bana alsana” demedim. Bir iki isteğimde oldu tabi ortaokulda, lise de
falan. Ama kesinlikle aşırı ısrarcı olmadım. Onlara bakıyorum da ne kadar ısrarcılar
ve alana kadar kendilerini ağlamaktan almıyorlar. Ya da yetişkin birinden
bahsedelim. Çok beğendiğimiz, tam aradığımız şeyi bulduk diyelim. Bu kıyafet, araba yada her neyse satın alabilmek için efor sarf eder, kendimizi yırtar,
bize uygun durup durmayacağını belki de çok düşünmeden yinede almak isteriz.
Tüm bunları anlıyorum. Sadece istemek ve zorda olsa olabilecek şeyler, basit şeyler
yani. Ender'i istiyorum, sadece onunla olmak istiyorum, onun suratında kendimi
görüyorum çünkü. Çocukluğumu, gençliğimi, her şeyi... Ona sahip olmak istiyorsun,
onunla olmak istiyorsun sürekli, yanından ayrılmasın istiyorsun, normal şartlarda belki
çabalarsam olabilirdi de, bilemiyorum ama bu kadar çok istediğin bir şeyin yanında olmaması gerektiğini sürekli birileri durmadan tekrarlıyor. Sende farkı gayet iyi
biliyorsun ama yinede yinede çok istiyorsun.
Ne yapmalı? Hemen bütün iletişim bilgilerini sil, görmek için
yaşadığı şehre gitme planlarından kurtul olsun bitsin. Sonra yapıyorsun. Tamam,
haber almıcam, sesini duymıcam ve görmicem artık. Bitti. Sonra, zaten şöyle
çirkin, böyle kötü bi insan bahaneleri arayıp buluyorsun ki aklına da yatsın,
kendini gerçekten ikna et. Tamam diyorsun şimdi her şey yoluna girdi. Artık
hayatıma daha tedbirli ve huzurlu, eskisi gibi rahatça devam edebilirim. Bitti.
Bitti işte. Bu kadar. Ohh be dünya varmış...
Sonra ertesi gün, sonra ertesi gün, sonra ertesi gün...
Bekliyorum, sadece zamanın geçmesini bekliyorum ama gün geçtikçe nefes
alamıyorum sanki. Sonra, acaba başına bir şey geldi mi? Yok yok bunları düşünme,
aa şu insanlara bak, etrafa bak, onlarca belki yüzlerce, binlerce daha iyi
erkekler bulabilirsin. Düşünme, başkalarını da bırak sadece kendi hayatını yaşa
işte…
Sonra, ya ona bir şey olur ve öğrenemezsem düşüncesi. Ya ölürse, ya
ağlarsa, ya üzülürse, ya acı çekerse... Ne yaparım o zaman? Ya ben duyamazsam
bilemezsem...
Boş ver Fatma ona bir şey olursa hissedersin. Çünkü sürekli içinde
taşıyorsun.
Peki, hissedince ne değişecek, arayamadıktan sonra? Nasıl emin
olacağım?
Bu hayata bir kere geliyorum ve tanıdığım öyle biri var ki ben
onun hatalarını göremiyorum bile. Bunu yapabildiğim başka bir insan da yok
üstelik. Ne yapmalıyım yinede bırakmalı mıyım, yoksa yaşamalı mıyım?
Çok düşündüm tüm bunları, çok fazla ve durmadan. Olmayacak bir
ilişkiye başlamak, bu yapılabilir mi? Yapılırsa ne olur? Kendi üzüntümü ya da
ailemden duyacağım hakaretleri saymıyorum. Ona bir şey olur mu acaba? Bir gün beni
severse ve sonra terk edersem üzülür. Bunu istemiyorum, o zaman uzak
durmalıyım. Nefsine hâkim ol Fatma.
Ama böyle mutlu yaşayamıyorum ki?
Bekle o zaman sadece bekle.
Tamam. Bir şartla, tarih belirleyelim.
Nasıl?
Bir ay sonra veya en erken 10 gün sonra ona bir kaç mesaj atalım
yada arayalım. Giderek belirlediğimiz tarihi uzatalım böylece hem ondan haber
alır hem de kendimi belirlediğim bir tarih olduğundan tutabilirim.
Peki, en son ne zaman bir şey yazdık?
Mart 5
Cevap geldi mi?
Hayır.
Başına bir şey gelmiş olabilir mi? Acaba mesajlarını okumuyor
olabilir mi?
Yüksek ihtimal okumadan siliyordur. Böyle düşün...
Tamam, hangi tarih yapalım.
10 gün sonrası olsun.
Mart 15 yani.
Evet.
Dur dur böyle beşli beşli gitmeyelim. 18 i yapalım mı? Hem sen 18
rakamını seviyorsun. Hem de kendini tutma konusunda biraz daha sabır göstermiş
olursun. Ufak ufak da kendimizi kontrol etmeyi öğrenmiş oluruz belki.
Tamam, 18 olur güzel rakam.
Mesajlarım günler öncesinden hazır zaten ,yazıp yazıp
gönderemediğim mesajlarım duruyor. Söylemek istediklerim belli. Tamam yazarım bir
şeyler. Süper.
Ayın 18 i gündüz yazamam belki işi vardır, akşam yazarım. Akşamın
erken saatleri de olmaz belki yemek yer, işi gücü vardır, bir şeyler yapıyordur
rahatsız etmemek gerek. O yatmadan önceki saatlerde olabilir 11 gibi iyidir.
Tamam.
Ayın 18 i saat 11 i gösteriyor ve heyecanlıyım çok hem de. İlk
mesajımı gönderiyorum, ardından diğerleri, bir yandan telefonu pasif olarak
kullandığından mail atabilir düşüncesiyle mail sayfam açık bekliyorum ama hiç
bir yanıt yok. En azından arayıp merak ettiklerimi sorayım, sonra da bir sonraki
tarih. Zaten bir kaç arkadaştan ‘hayatını yaşa sadece, fazla düşünme’ gazı da
almışım.
Arıyorum...
Ama açmadı. Kapattı hatta çalar çalmaz. Arkasından bir kaç mesaj
daha. Yarın tekrar arayacağımı söylüyorum ve içimden geçenleri.
Ertesi gün çok yoğun geçiyor. Yurda dönüyorum, içeri girmeden
mahallede turluyorum. Herhalde 1 saat parklarda, sokaklarda, birazda kırtasiyelerde
oyalanmışımdır. Saat 6 oldu. Gene heyecanlıyım bekliyorum biraz sakinleşmek
için ve arıyorum.
Açıyor. Bu kez sesi daha iyi geliyor. Mesajlarımı okuduğunu
öğreniyorum, aslında sadece sesini duymak yetiyor. O kadar iyi geldi ki bütün
dertlerim konuşurken uçtu gitti sanki. Evet böyle biri var ve yaşıyor bu gerçek
olamayacak kadar güzel sanki. Yurda giriyorum ama ağzımı kapatmalıyım artık. Odadayım
ama hala gülüyorum. Ardından bir mesaj daha atıyorum ve tamam artık. Kargomu da
gönderdikten bir kaç gün sonra eline ulaşırsa haberim olacak. Ondan sonra
da yeni bir tarih belirlerim.
Mutluyum ama gerçekten mutluyum. Artık bir şey beklemiyorum,
derslerime adam gibi odaklanayım. Aksatmak istemiyorum ve günü gününe
çalışmalıyım ki bir an önce bol gelirli bir meslek sahibi olup, onu da alıp Tahiti’ye
gidelim. Olmazsa Malta'da olur. Ya da dünyanın başka bir yerine fark etmez. Biraz tatil sonra döneriz.
Ona saldırmayı veya sahip olmayı da düşünmüyorum, sadece doya doya bakayım,
sarılayım, yorulana kadar gezelim hepsi bu.
Ertesi gün, uykusuzum, hem de nasıl. Derste hocayı anlayabilmek
için kendimi nasıl zorladığımı anlatamam. 9:30 da ki ders için sabah 5 te
kalktım biraz daha çalıştım, bir kaç saat uyudum sadece, kahvaltımı da yapamadım.
14-15 gibi yurda girdim. Gelen grafik işlerini yaptım, bir şeyler atıştırdım,
duş, yemek derken saat 10 olmuş yaptığım işleri gönderirken bi kaç saniyelik
beklemelerde bile gözlerim kapanıyor ama kendimi kaldırıyorum neyse yatıcam nihayet ve gece kalkıp ders çalışıcam. Dişler, kremler derken, yatağımın üzerindeki telefon çalıyor. Tam o
esnada arkadaşım hemen benim yatağın yanında ve o bakıyor telefona.
Kim o?
...
Gülşah kim o? Etrafa bakıyor. Tekrar telefonu eline alıp bakıp
bırakıyor, sonra tekrar.
Bende gülerek kalkıp ‘eee söylesene’ diyerek yanına gidiyorum. Gördüklerim
şöyle; 1 Yeni Mesaj Ender Ahali.
Ender evdeki birinin numarasıyla mesaj atmış. Odadaki herkes şok
oldu, ben daha çok. Herkes merakla;
Ne diyor Fatma?
Napıyosun diyor.
O akşam mesajlaştık, babası yatana kadar sanırım, babasının
telefonuyla attığına göre. Çok bir şey konuşmadık ama yetti.
Ona daha neler neler söylemek istiyorum ama bana bağlanmasından
korkuyorum. Sonraki günün gecesi rüyamda onu gördüm ve mesajımı da deli gibi rüyanın o mutluluğuyla uyanınca ona yazdım. Tamam yeter artık daha fazla yazmıyoruz.
Bu daha önce yaptığım bir resmi arkadaşım merak edince biraz daha
gerçekçi olsun diye photoshopta gözlerini küçültüp, burnunu birazcık büyüttüm.
Sonra da buraya yüklemek istedim, çünkü bu önceki yüklediğimden daha yakın gerçeğine. Bu kadar güzel bir genç değil ama olsun bana en az Picasso'nun Guernica'sı gibi eşiz, devasa ve güzel gözüküyor. Ender bir başyapıt yaa… En azından
benim gözümde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder