Alaybey Hoca ile görüştüm. Bana geliri bol bir grafik
tasarım işinden bahsetti. Çalışıp çalışamayacağımı sordu. Bende olur dedim. Görüştüm bakalım bi 15 gün
sonra netlik kazanacak. Muhtemelen gidemem çünkü kursumla çakışabilir. Hocam, yurdumu
ısrarla Kızılay’a aldırmak istedi. Yol parası sorun değil ben yurdumu seviyorum
aslında yurttan çok arkadaşlarımı. Hocam’ı da seviyorum, dolayısıyla kıramadım
söylediklerini yaptım ama bir sonuç beklemiyorum. Ali’yle karşılaştık çok solgundu, üstüne
zayıflamıştı resmen.
-Nasılsın? Ne yapıyorsun?
-Hiç bildiğin gibi Trabzon’a geldim 2. gün karşılaştık
biliyorsun bi 10 gün kaldım. Sonra babamın kanser olduğunu öğrendik. Hastane
falan uğraşıyoruz.
Sonra sakince durumunu öğrenebilmek için sorular sordum. Yanında kalmak istedim, bırakmamak. Aslında o
sigarasını içerken ona teselli vermek. Bir şeyler sarf ettim tabi ama konuşurken
ona acıyarak baktığımı fark ettim. O kadar güçlü ve yetenekli bir genç ki, hiç
abartmıyorum sadece belki birkaç yıl belki daha da az bir zamanda ismini
herkese duyurabilecek kabiliyette. Aslında kabiliyetten ziyade kendini
göstermese bile o zekaya, yeteneğe, potansiyele artık ne dersen hepsine sahip. Belki
ihtiyacı olan şey sadece biraz da şanstır. Bu kadar güçlü bir gence acıyarak
bakmak istemedim, tesellim yetersizdi, öylece yanında kalmam olayı drama
çevirmekten farksızdı, sonra arkadaşları da teselli etmişlerdi. Hem babası daha önce bu hastalığı bir kere atlatmıştı. Yanında kalıp dolu gözlerle
bakıp daha fazla üzmek istemedim.
-Benim gitmem lazım. Kendini fazla üzme. Gene atlatırsınız.
-O bi gelsin de onu pavyonlara götürcem kafası dağılsın
biraz.
-Ooo iyi olur, tamam Ali yine görüşürüz.
-Görüşürüz Fatma.
…
Yanından ayrılınca kendimi ağlarken buldum sadece. Hayatımı
iyice acıklı dizilere çevirdim…
Ali’yi tekrar görmek istiyorum ve ona sarılmak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder