Film ve dizi yorumlarımda spoiler bulunmaktadır. Tüm okurlarımın bilgisine.
Perşembe
rüyamda onu görmeye çalıştım. gördüm demiyorum görmeye çalıştım. güya kardeşim onu uygunsuz bişey yaparken görüyor, bana da "abla bırak bişey olmaz ondan" diyor başka saçmalıklarda sayıyor hatırlamıyorum ama bende nerde şuan deyip onu aramaya başlıyorum sonra hep bi engel bi türlü bulamıyorum. başkaları onun gibi konuşunca Ender zannedip dinliyorum sonra o olmadığını fark edip hemen ordan çıkıyorum ama gene yok arkadaş. o kadar peçete havlunun sırası mı koli koli ve taşımamız gerekiyo hızlıca yapıp aramaya devam etmek istiyorum ama yok lafa tutup sürekli etraftaki kadınlar bişeyler anlatıyor sonra bunalınca uyandım. bu ne yaa dedim bilinçaltımda da onu göremicek miyim. eğer onu göremicem bi rüya görmektense rüya körü olmayı tercih ederim. kendi bilincini bile yönlendiremiyorsun.
bugün az kalsın yaptığım çalışmaları yanlışlıkla Ender'e gönderiyordum. Anladığım da birden panik oldum ve heyecanlandığımı fark ettim lan işe bak. huuuuhhhhhh lan ufacık şeyde bu kadar kötü oluyorsam görünce geber miyim sakın.
babam geldi bugün iş yerinde söktükleri bir bilgisayardan bahsetti. uzun uzun anlattı da anlattı. normalde can kulağıyla dinlediğim olayları yarım yamalak dinleyebildim. anladığım kadarıyla gördüklerimizden çok farklı bir ekrana aktarma sistemi varmış neyse siktir et. yanımda otururken masaüstünde ki göstergenin ne olduğunu sordu bende işlemci ve ram performans göstergesi dedim. nasıl çalışıyo bakim dedi. gösterdim. yanlış algıladı, anlattım anlamadı, çizerek gösterdim. bu kez neyini yanlış algıladığını oda çizerek gösterdi ama beni çok güldürdü.
fevkaladenin fevkinde bir durum evde yalnızım...
ama kısa sürdü...
bana taktik verenlere bakın. sinirden kuduruyorlar. anladığım kadarıyla bu işin formülü yok. ben bildiğim gibi yaşıyorum. sizde canınız nasıl isterse, ister bildiğiniz gibi, ister bilmediğiniz sadece hissettikleriniz gibi yaşayın.
annemin saçlarını kestim. en son bi kaç yıl önce kesmiştim şimdi bakıyorum da beyazları en az 3 kat artmış ama dökülen tek bi teli bile yok.
elektronik tadilat işlerini seviyorum aslında tadilatın her türlüsünü. şimdi kulaklıklar canavar gibi.
sanırım bu piç benimle dalga geçti. daha ne kadar bekleyebilirim bilmiyorum.
mahalledeki bütün kadınlar zayıflığıma takık. "daha zayıflıcak mısın?" ne ya...
nadir de olsa bazen sanki yıllardır onu tanıyormuşum gibi hissediyorum...
Çarşamba
çok şey yazmak istiyorum ama ya ne olduklarını unutuyorum yada vaktim olmuyor çoğu zaman.
Sanırım artık başkalarına yaklaşmalıyım. Alper olabilir yaa. hem çocuk rüyalarında beni görüyormuş. hem onunla konuşurken de rahat olabiliyorum. ama hafifsiktir bir rahatlık. eğer Alper'le muhabbeti geliştirirsek bu onun için de benim için de verimli olabilir malum arkadaşın da benim gibi bi dönem zararı var. aslında güzel fikir, atölyesini kullanabilirim. hem kaynaklar konusunda da muhtemelen yardım eder. niye aklıma gelmedi daha önce lan. bazen konuşurken bazı şeyleri fark eder ve fikirler çıkar ya buda şimdi yazarken aklıma geldi lan.
bu önümüzde ki dönem için kafamı dağıtabilir.
artık sorunlu bir dönem geçmez umarım, yeter ki Ender'siz olmasın. aslında hayatım eskisi gibi olabilse keşke, onunla şununla bununla sohbetler, arkadaşlıklar, hafif yaklaşmalar sonra da aklına bile gelmemeler. Ender neden onlardan olamıyor? neyse artık önemi yok. olmasın. o bitanedir çünkü.
başta, içinde bulunduğum durumu fark ettiğim de aslında çok korkmuştum. ama gerçekten çok korktum ve bu beni tedirgin etti. diken üstünde yaşamaya başladım. birini düşünerek yaşamak, özgürlüğüne düşkün benim gibi biri için korkutucu bişey gerçekten. Sadece bu mu, daha neler neler korkuttu beni. ipsiz sapsız 5 kuruşu olmayan hayatın üzerinden atlayamayan birine aşık olmak. bunu da geçtim tüm dünyaya sahip olsa bile yine de olmayacak olan birine aşık olmak... o günleri hatırladım da uuuvvvvv çok soğuk esen rüzgar gibi....
sanırım şimdi güneş yavaşca bulutlardan sıyrılmaya başladı ve tatlı tatlı Evren den selam gönderiyor.
grafik işlerimi yaparken genelde çok sakinimdir ve gerekmedikçe yani bi albümü merak edip dinleyeyim demedikçe çalışırken şarkı açmam hatta bu durumuma şaşıranlar olmuştu. ama o durumda çıkardığım işin kalitesinden emin hissediyorum kendimi hepsi bu. ama gerekirse de dinlerim tabi. şuan evde misafirler olmasa bangır bangır arşivden ne olursa dinlemek istiyorum işler bu kadar yoğun olmasına rağmen.
bizimkiler konuştukça içim gerçekten fazlasıyla acıyo. anlatmayın yeter! biliyorum herşeyi ama bırakmak istemiyorum. onun için sorun olmaması için ne gerekirse yaparım.
aslında Ender'i uğraştırmak istemiyorum. ona engel olmak, başkalarına bakmasını engellemek ama zaten ben bunu yapamam ki. o zaten başkalarını da kucaklayabilecek biri değil mi? sanırım bi kişiye sonsuz değer verebilecek biri değil. zaten Ender mantıklı olduğundan dolayı bu yargıya ulaşıyorum. Bunun mantıkla alakası var mı acaba? bende gayet mantıklı bir insandım. Şimdi değil miyim? ufff neyse. ama onun canını sıkmak gerçekten istemiyorum. Belki de yapamam. sanırım canını sıkmak istesem de takmaz zaten. böylelikle dilediğimi yaparak rahat edebilir miyim acaba?
şuan Ender hayatımda bu kadar etkili olmasaydı muhtemelen buraya yazmasam bile bir yerlere siyasi yazılar yazardım. şu defterlerimi bi karıştırayım ben yaa. hükümetin tekerine laf sokmak zevk veriyordu. ülke berbat durumda, kayıtsızlıksa daha berbat. neyse ki eylemde olamadığım da sanatımla aktarıyorum.
sıcak çikolatalı süt mü? anne ne bu ilgi lan :9 :)
Sanırım artık başkalarına yaklaşmalıyım. Alper olabilir yaa. hem çocuk rüyalarında beni görüyormuş. hem onunla konuşurken de rahat olabiliyorum. ama hafifsiktir bir rahatlık. eğer Alper'le muhabbeti geliştirirsek bu onun için de benim için de verimli olabilir malum arkadaşın da benim gibi bi dönem zararı var. aslında güzel fikir, atölyesini kullanabilirim. hem kaynaklar konusunda da muhtemelen yardım eder. niye aklıma gelmedi daha önce lan. bazen konuşurken bazı şeyleri fark eder ve fikirler çıkar ya buda şimdi yazarken aklıma geldi lan.
bu önümüzde ki dönem için kafamı dağıtabilir.
artık sorunlu bir dönem geçmez umarım, yeter ki Ender'siz olmasın. aslında hayatım eskisi gibi olabilse keşke, onunla şununla bununla sohbetler, arkadaşlıklar, hafif yaklaşmalar sonra da aklına bile gelmemeler. Ender neden onlardan olamıyor? neyse artık önemi yok. olmasın. o bitanedir çünkü.
başta, içinde bulunduğum durumu fark ettiğim de aslında çok korkmuştum. ama gerçekten çok korktum ve bu beni tedirgin etti. diken üstünde yaşamaya başladım. birini düşünerek yaşamak, özgürlüğüne düşkün benim gibi biri için korkutucu bişey gerçekten. Sadece bu mu, daha neler neler korkuttu beni. ipsiz sapsız 5 kuruşu olmayan hayatın üzerinden atlayamayan birine aşık olmak. bunu da geçtim tüm dünyaya sahip olsa bile yine de olmayacak olan birine aşık olmak... o günleri hatırladım da uuuvvvvv çok soğuk esen rüzgar gibi....
sanırım şimdi güneş yavaşca bulutlardan sıyrılmaya başladı ve tatlı tatlı Evren den selam gönderiyor.
grafik işlerimi yaparken genelde çok sakinimdir ve gerekmedikçe yani bi albümü merak edip dinleyeyim demedikçe çalışırken şarkı açmam hatta bu durumuma şaşıranlar olmuştu. ama o durumda çıkardığım işin kalitesinden emin hissediyorum kendimi hepsi bu. ama gerekirse de dinlerim tabi. şuan evde misafirler olmasa bangır bangır arşivden ne olursa dinlemek istiyorum işler bu kadar yoğun olmasına rağmen.
bizimkiler konuştukça içim gerçekten fazlasıyla acıyo. anlatmayın yeter! biliyorum herşeyi ama bırakmak istemiyorum. onun için sorun olmaması için ne gerekirse yaparım.
aslında Ender'i uğraştırmak istemiyorum. ona engel olmak, başkalarına bakmasını engellemek ama zaten ben bunu yapamam ki. o zaten başkalarını da kucaklayabilecek biri değil mi? sanırım bi kişiye sonsuz değer verebilecek biri değil. zaten Ender mantıklı olduğundan dolayı bu yargıya ulaşıyorum. Bunun mantıkla alakası var mı acaba? bende gayet mantıklı bir insandım. Şimdi değil miyim? ufff neyse. ama onun canını sıkmak gerçekten istemiyorum. Belki de yapamam. sanırım canını sıkmak istesem de takmaz zaten. böylelikle dilediğimi yaparak rahat edebilir miyim acaba?
şuan Ender hayatımda bu kadar etkili olmasaydı muhtemelen buraya yazmasam bile bir yerlere siyasi yazılar yazardım. şu defterlerimi bi karıştırayım ben yaa. hükümetin tekerine laf sokmak zevk veriyordu. ülke berbat durumda, kayıtsızlıksa daha berbat. neyse ki eylemde olamadığım da sanatımla aktarıyorum.
sıcak çikolatalı süt mü? anne ne bu ilgi lan :9 :)
3 saat uyumak genime işledi. sabah sabah siparişler gelmiş hallettim ve bankaya gittim. daha önce bu şubede böyle bi uygulama yoktu. gişeler F ve E diye ayrılmış. bana F71 geldi E71 olaymış iyiymiş. ama önemli değil bi E den bi Fden yandı bende keyifle bu durumu izledim. :D
halledip hastaneye ordan Osman abi'nin yanına geçtim.
keşke Ender bi rüzgar olsaydı ve bende durmaksızın içime çekseydim.
müşavirlerin işi gerçekten zor ama bu adamın işi daha zor 3 iş birden yapmak ne demek ya. en güzeli de ne kadar istersem isteyeyim rak diye veriyor olması. adam kasadan tomarları çıkarıp hemen çekinmeden ne kadar istersen söyle diyor ya. bende hemen söylüyorum he he :) umarım durumunu düzeltebilir.
sonra Emre'yle Servet'e haber verecektim ben büroya geçiyorum diye ama telefonum bozuldu :(
neyse büroya geçip Onur'un telefonuna hattı taktık ama bu kezde Emre'nin numarası telefonda çıkmadı neyse Servet'e haber verdik geldi beklerken Onur'la bi güzel lafladık. bürodaki bütün eşyalar ve ortak arkadaşları görmek mutlu etti. sonra o burdayken neden onunla daha fazla ilgilenmedim diye düşündüm ama hoşlanmaktan başka bi ilgim yoktu. ve o yıllarca bu şehirde yaşadı fakat ben onunla son yılında tanıştım hayat çok acımasız... Servet, ardından Mustafa arkasından liseli tarafsız Yılmaz dı sanırım ismi o geldi. Servet, bi insan bu kadar anlayışlı, alçak gönüllü, bilgili, kültürlü, sempatik, ince olmasın yaa çok iyisin...
sonra hep beraber partiye geçtik. Yeliz, Cenk, Nurettin, Hasan abi hepsi ordaydı hatta tanımadığım ve sayamadığım birileri daha. Atalay'ı görmek çok iyi geldi. hala Midas diyo yaa :) hatta Hasan abiyi, umarım bundan sonra iletişimde bi problem olmaz.
ama akşamın en berbat olayı Yeliz'le yaşadığım ufak bi konuşmaydı.
-nasılsın Yeliz?
-iyiyim. dersler falan uğraşıyoruz 3. sınıf olduğumdan dolayı dersler biraz daha ağır onun dışında iyiyim. sen nasılsın?
bende iyiyim.
-Ender'le görüşüyor musunuz? (pat diye sordu hiç beklemiyordum ve ne söylemem gerektiğini gerçekten bilemedim. ben ona aşığım ama konuşmuyoruz mu ne kafam durdu..)
-boşver onu ya yada bırak onu ya mı dedim panikten hatırlayamıyorum. (güldüm)
-neden? (güldü)
-deli yaa. yada manyak yaa. yada başka bişey söyledim sanırım ama neydi hatırlayamıyorum bunlara benzer bişey. (gülerek söyledim)
-evet haklısın o biraz öyledir. (oda gülerek yanıt verdi.)
bitti. ohhh evet Yeliz yeter bu kadar....
Ender'i tanıyan biriyle 2 cümle de olsa konuşmak aslında çok mutlu etti. ama Yeliz'le konuşmuş olmak :)
onları kapıdan beraber girdiklerini gördüğümde acayip kıskanmıştım. sonra arkadaşlar işte ne olcak ki demiştim. o aralar beynim daha baskınmış demek. Psikopatım ben yaa...
ortam ciddiyetten uzaklaştı iyi de oldu zaten Atalay da olunca gırgır şamata. saat 8 e gelince ben kalktım. o kadar gündem konuştuk vs. vs. kafam dağıldı ama dolmuşa yürürken, ki ben hiç böyle biri değilimdir. benim için düşünülmesi gereken şeyler işler, girişimler, nerden dalarımlar, sanat, sınırsız anime, manga ve üretim ihtiyacı, bu akşam eve gidince önce hangisiyle uğraşayımlar, kendimi bildim bileli böyleyim. dolmuşa yürüyorum başka bişey düşünemiyorum zaten ve sadece şunu söylüyorum "Ender seni seviyorum" onlarca kez söylemişimdir salak gibi...
sonra şiddetli bir mesaj atma isteği sadece söylediğini yaz ve at hepsi bu. oda bilsin. ama bi yerlerden birisi de atma. ya onu üzersen diyo. şuna bak ne saçmalıyo hâlâ diyebilir. muhtemelen anlamsız bulabilir, onu rahatsız edebilir bi şekilde. sonuç yazamadım.
akçaabat dimi?
evet ön koltukta bayan otuyo istersen onun yanına geç.
ooo geçmem mi dolmuşta önde ve cam tarafında oturmayı seviyorum arkada ise hiç farketmez. tamam mp3 mü takıcam ve yol boyunca sadece Ender'i düşünücem. zaten başka bişey düşünmek istesem de araya parazit gibi giriyo. iyisi mi sadece onu düşün. ücretimi ödüyorum artık rahatsız edilmem. Beşirli yolcusu da yok. herşey harika derken bir mesaj ama bakmıcam, derken başka birinden başka bir mesaj ama ben hala bakmıcam eve geçince bakarım derken babam arıyor. lan geliyorum evde konuşuruz uzattıkça uzattı. tam şimdi tamam derken kısa bir süre sonra yanımdaki bayan iniyor lann noluyo bee buna da mı izin yok. Ender ama ayıp ediyolar yaa. kendimi düşünce suçlusu gibi hissettim. düşünmeme izin verilmiyo lan bi siktirin.
neyse önemli mi? değil. zaten hiç benden ayrılmıyor ki. mesajlarıma bakarken, evden çıkarken saçımı tararken, ooohoooo bu liste inanılmaz uzun...
zavallılar gibi aşkımı tek taraflı yaşamak istemiyorum bu biraz acizlik gibi geliyor. belki karşılığı olmayabilir ama en azından hissettiklerimi ona da aktarmak istiyorum rahatsız olmadığı sürece. oo gerçi ben sarınca fena sarıyorum sanırım, özgürlüğüne müdahale etmediğim sürece dozunda rahatsız etmeyi pek umursamam. bi insan rahatsız olacaksa bu tür sebeplerden olsun katlanılmaz mı ki?
Yasom seni çok iyi anlıyorum ve hep ne kadar herşey bizim elimizde desek de bazı şeyleri değiştiremiyoruz bu da o bariz durumlardan biri sanırım. tek tedavisi de zaman, o da çözdüğünden değil alıştırdığından.
halledip hastaneye ordan Osman abi'nin yanına geçtim.
keşke Ender bi rüzgar olsaydı ve bende durmaksızın içime çekseydim.
müşavirlerin işi gerçekten zor ama bu adamın işi daha zor 3 iş birden yapmak ne demek ya. en güzeli de ne kadar istersem isteyeyim rak diye veriyor olması. adam kasadan tomarları çıkarıp hemen çekinmeden ne kadar istersen söyle diyor ya. bende hemen söylüyorum he he :) umarım durumunu düzeltebilir.
sonra Emre'yle Servet'e haber verecektim ben büroya geçiyorum diye ama telefonum bozuldu :(
neyse büroya geçip Onur'un telefonuna hattı taktık ama bu kezde Emre'nin numarası telefonda çıkmadı neyse Servet'e haber verdik geldi beklerken Onur'la bi güzel lafladık. bürodaki bütün eşyalar ve ortak arkadaşları görmek mutlu etti. sonra o burdayken neden onunla daha fazla ilgilenmedim diye düşündüm ama hoşlanmaktan başka bi ilgim yoktu. ve o yıllarca bu şehirde yaşadı fakat ben onunla son yılında tanıştım hayat çok acımasız... Servet, ardından Mustafa arkasından liseli tarafsız Yılmaz dı sanırım ismi o geldi. Servet, bi insan bu kadar anlayışlı, alçak gönüllü, bilgili, kültürlü, sempatik, ince olmasın yaa çok iyisin...
sonra hep beraber partiye geçtik. Yeliz, Cenk, Nurettin, Hasan abi hepsi ordaydı hatta tanımadığım ve sayamadığım birileri daha. Atalay'ı görmek çok iyi geldi. hala Midas diyo yaa :) hatta Hasan abiyi, umarım bundan sonra iletişimde bi problem olmaz.
ama akşamın en berbat olayı Yeliz'le yaşadığım ufak bi konuşmaydı.
-nasılsın Yeliz?
-iyiyim. dersler falan uğraşıyoruz 3. sınıf olduğumdan dolayı dersler biraz daha ağır onun dışında iyiyim. sen nasılsın?
bende iyiyim.
-Ender'le görüşüyor musunuz? (pat diye sordu hiç beklemiyordum ve ne söylemem gerektiğini gerçekten bilemedim. ben ona aşığım ama konuşmuyoruz mu ne kafam durdu..)
-boşver onu ya yada bırak onu ya mı dedim panikten hatırlayamıyorum. (güldüm)
-neden? (güldü)
-deli yaa. yada manyak yaa. yada başka bişey söyledim sanırım ama neydi hatırlayamıyorum bunlara benzer bişey. (gülerek söyledim)
-evet haklısın o biraz öyledir. (oda gülerek yanıt verdi.)
bitti. ohhh evet Yeliz yeter bu kadar....
Ender'i tanıyan biriyle 2 cümle de olsa konuşmak aslında çok mutlu etti. ama Yeliz'le konuşmuş olmak :)
onları kapıdan beraber girdiklerini gördüğümde acayip kıskanmıştım. sonra arkadaşlar işte ne olcak ki demiştim. o aralar beynim daha baskınmış demek. Psikopatım ben yaa...
ortam ciddiyetten uzaklaştı iyi de oldu zaten Atalay da olunca gırgır şamata. saat 8 e gelince ben kalktım. o kadar gündem konuştuk vs. vs. kafam dağıldı ama dolmuşa yürürken, ki ben hiç böyle biri değilimdir. benim için düşünülmesi gereken şeyler işler, girişimler, nerden dalarımlar, sanat, sınırsız anime, manga ve üretim ihtiyacı, bu akşam eve gidince önce hangisiyle uğraşayımlar, kendimi bildim bileli böyleyim. dolmuşa yürüyorum başka bişey düşünemiyorum zaten ve sadece şunu söylüyorum "Ender seni seviyorum" onlarca kez söylemişimdir salak gibi...
sonra şiddetli bir mesaj atma isteği sadece söylediğini yaz ve at hepsi bu. oda bilsin. ama bi yerlerden birisi de atma. ya onu üzersen diyo. şuna bak ne saçmalıyo hâlâ diyebilir. muhtemelen anlamsız bulabilir, onu rahatsız edebilir bi şekilde. sonuç yazamadım.
akçaabat dimi?
evet ön koltukta bayan otuyo istersen onun yanına geç.
ooo geçmem mi dolmuşta önde ve cam tarafında oturmayı seviyorum arkada ise hiç farketmez. tamam mp3 mü takıcam ve yol boyunca sadece Ender'i düşünücem. zaten başka bişey düşünmek istesem de araya parazit gibi giriyo. iyisi mi sadece onu düşün. ücretimi ödüyorum artık rahatsız edilmem. Beşirli yolcusu da yok. herşey harika derken bir mesaj ama bakmıcam, derken başka birinden başka bir mesaj ama ben hala bakmıcam eve geçince bakarım derken babam arıyor. lan geliyorum evde konuşuruz uzattıkça uzattı. tam şimdi tamam derken kısa bir süre sonra yanımdaki bayan iniyor lann noluyo bee buna da mı izin yok. Ender ama ayıp ediyolar yaa. kendimi düşünce suçlusu gibi hissettim. düşünmeme izin verilmiyo lan bi siktirin.
neyse önemli mi? değil. zaten hiç benden ayrılmıyor ki. mesajlarıma bakarken, evden çıkarken saçımı tararken, ooohoooo bu liste inanılmaz uzun...
zavallılar gibi aşkımı tek taraflı yaşamak istemiyorum bu biraz acizlik gibi geliyor. belki karşılığı olmayabilir ama en azından hissettiklerimi ona da aktarmak istiyorum rahatsız olmadığı sürece. oo gerçi ben sarınca fena sarıyorum sanırım, özgürlüğüne müdahale etmediğim sürece dozunda rahatsız etmeyi pek umursamam. bi insan rahatsız olacaksa bu tür sebeplerden olsun katlanılmaz mı ki?
Yasom seni çok iyi anlıyorum ve hep ne kadar herşey bizim elimizde desek de bazı şeyleri değiştiremiyoruz bu da o bariz durumlardan biri sanırım. tek tedavisi de zaman, o da çözdüğünden değil alıştırdığından.
Salı
bugün ilginç bi şekilde kendimi mutlu buldum. sanırım artık bazı şeyleri sindirebiliyorum.
zaman sen nelere kadirsin.
bu demek değil ki istemiyorum ya da düşünmüyorum. kolay kolay geçmez fakat artık onunla yaşamak sorun değil aksine mutluluk kaynağı oldu diyebilirim. bu kadar düzelebileceğimi gerçekten tahmin etmezdim. bugün çok hareketli geçti. gerçi ne zaman bu evde monoton geçiyor ki. tüm gün başım döndü hala dönüyor ama mühim değil. artık başım ne kadar dönerse dönsün düşüncelerim çılgın gibi yerinde durmamazlık etmiyor bu yeterli. zihinsel dinginlik gibisi yok. hala çok seviyorum hala merak ediyorum ama artık sorunlu bi merak değil sanırım beni mutlu eden bir merak.
daha yeni yazmıştım günlük gibi yazmak istemediğimi ama bugün neler olmadı ki :)
arkadaşlarımı çok seviyorum bu kızlar gerçekten manik depresif ilacı gibiler, herbiri ayrı bi dünya. bunalımıma iyi geldiler. bugün annemin sonuçlarını doktora gösterdik. dahiliyeci geri zekalı doktor sen de kiss var, fıtık var, hemde iki tane, sinir sıkışması var deyip saydı da saydı. anasını satayım sonra ben röntgenlere bakmıcam beyin ve genel cerrahiye gidin dedi. neyse gittik sıra bekliyoruz ama nasıl kötüyüm anlatamam. lan diyorum oturup sabah akşam elalemin bi piçiyle yaşıyorsun annen neler çekiyor haberin yok. bide doğru düzgün gösteremese de senin üstüne titrerken. şimdi ne yapmalıyım? neden ilgilenmedim ki? ondan başka seni düşünen var mı? aklımız hangi durumlarda başımıza geliyor işe bak. sonra yine bi aptal gibi sevgimi savunmaya çalıştım kendi kendime. ama elimde değildiler,daha önce yaşamadımlar, ölmek istedimler, her boka ağlar oldumlar,ben böyle değildimler,ler ler ler... neyse beyin cerrahına girdik adam belindeki kisti göremedi yok iyi ki ameliyat olmamışsın dedi. fıtık için küçük, ağrın yoksa ameliyatlık bi durum değil dedi. boyundaki de çok küçükmüş çok yorarsa nüksede bilirmiş hepsi bu. sonra esas sorun için genel cerrahiye karaciğerdeki kisti baktırmak için girdik. adam burda bişey yok her korktuğunda hastaneye gelme dedi çok küçük bişeymiş ve sadece kontrol edilmesi gerekirmiş 6 ayda bir uğra hepsi bu. çıkınca nasıl nefes aldığımı bi ben bi annem biliyo. sanki üstümden tonlarca yük kalktı.
sonra arkadaşlarla haberleştim meydana geçiyorlarmış bende atladım geçtim yine sanat sokağında beklerken onca insan var hemde hepsi erkekti. hepside benim gibi oturuyor bi genç geldi ve bana Türkiye Gençlik Birliğinin nerde olduğunu sordu. bende hemen "tam adamına sordun gel seni götüreyim" dedim kızlar henüz kemeraltındalar onlar gelene kadar büroya geçip gelebilirdim öyle de oldu. çocukla tanıştık büro kapalıydı 12 gün Trabzon'da kalacakmış bu süre zarfında aktif olmak istiyormuş üstelik Balıkesirli bi liseli. sonra telefon numaralarımızı paylaştık. daha sonra başkalarıyla da tanışmak istediğini insanları toplayıp toplayamayacağımı sordu yaa neyse bir sürü mevzu geçti. bende Servet'le tanıştırırım seni yarın dedim. bakalım yarın Servet ben ve Emre buluşucaz ama bana bi mesajında ailevi bir sır vermek istediğini söyledi :P bu ne ya bugün sır verme günü mü? ama merak ettim ne söyleyebilir ki? yarın öğrenicez. bu arada Servet'i de görücem onun gibi sevimli bi delikanlı tanımadım kafa yaa...
benim cafe ye gittik. Neşe abla işten çıkmış onu göremedim ama Şeyda ablayı, Selim abiyi , ooo hele Yasin abiyi, Ahmet abiyi hepsini gördüm konuştum üstüne. kızlarla da erkeklerin kullandığı taktikleri uzun uzun konuştuk valla bugün ilginç bi şekilde masanın ana konusu erkeklerdi. daha önce de konuştuğumuz olurdu ama sorun odaklıydı. çok da zevkli mevzular açıldı ki keyfimize dicek yoktu her telden çaldık süper oldu. Balıkesir mevzusu hele... ama kızlar nafile, vallahi nafile ne söylerseniz söyleyin sizi anlıyor olmamda mevcut durumu değiştirmiyor. haa belki başta soğucak gibi oluyorum ama yok arkadaş feriştahı gelse yine yok belkide sadece zaman geçmeli.erkeklerin moronlukları, öküzlükleri, her şeylerini konuştuk nasıl kalas olduklarını ama belli ki masada Kevser dışında herkes dertliydi Yaso ve Beyza'nın durumu biraz bana beziyor ama onlarınki daha sağlıklı bence. Merve'yi tam çözemedim ama belli ki dertliydi, Aslı zaten aşmıştı.sonuç olarak hepimiz Egeye gelin gidiyoruz.
biri bana durmaksızın Okan'nı mı hatırlatmak istiyor :)
insanlarda çok tuhaf, ucuz dizi filmlerdeki fon müzikleri gibi sürekli duyguları değişiyor. düşünceleri anlıyorum da içinizdeki bu hız nasıl olabiliyor? Ya da bunlar sadece düşünceden beslenen şehvet gibi geçici ihtiyaçlar mı? bu durumu hızlandırmak için açılmış beltek kursları yok mu?
anam yaa olaylar olaylar olaylar hiç bi yer durulmuyor. yol macerasını atlıyorum. ev yine kalabalık yine kendi işlerim yattı. ama Yarabbim bu ne ya gün sonu aldığım haber beni şoklardan şoklara vurmaya yetti. ortalık Dallas'a dönmüş. biz valla gözümüzü kapatıp saftirik saftirik uyuyormuşuz yıllardır. bu ne lan? noluyoruz? kendinize gelsenize? insan bu kadar mı geleceğini düşünmez. sırlar paylaşılmak için var galiba. Ender'in çüküne köle olayım lan. buralarda kimin çükü kimin gtnde belli değil. vay be bak sen şu işe.
anne sen bana sarılmak istediğini söylüyorsun ama aynı evin altındayız gelip sarılamıyorsun bile. bende Ender'e sarılmak istiyorum aynı metre kare içinde olsaydık onu kucaklamadan 1 dk durur muydum acaba.
ben bu şarkıları dinlerken nasıl ağlayabilmişim o kadar huzur verici ve neşeli şarkılar ki.
zaman sen nelere kadirsin.
bu demek değil ki istemiyorum ya da düşünmüyorum. kolay kolay geçmez fakat artık onunla yaşamak sorun değil aksine mutluluk kaynağı oldu diyebilirim. bu kadar düzelebileceğimi gerçekten tahmin etmezdim. bugün çok hareketli geçti. gerçi ne zaman bu evde monoton geçiyor ki. tüm gün başım döndü hala dönüyor ama mühim değil. artık başım ne kadar dönerse dönsün düşüncelerim çılgın gibi yerinde durmamazlık etmiyor bu yeterli. zihinsel dinginlik gibisi yok. hala çok seviyorum hala merak ediyorum ama artık sorunlu bi merak değil sanırım beni mutlu eden bir merak.
daha yeni yazmıştım günlük gibi yazmak istemediğimi ama bugün neler olmadı ki :)
arkadaşlarımı çok seviyorum bu kızlar gerçekten manik depresif ilacı gibiler, herbiri ayrı bi dünya. bunalımıma iyi geldiler. bugün annemin sonuçlarını doktora gösterdik. dahiliyeci geri zekalı doktor sen de kiss var, fıtık var, hemde iki tane, sinir sıkışması var deyip saydı da saydı. anasını satayım sonra ben röntgenlere bakmıcam beyin ve genel cerrahiye gidin dedi. neyse gittik sıra bekliyoruz ama nasıl kötüyüm anlatamam. lan diyorum oturup sabah akşam elalemin bi piçiyle yaşıyorsun annen neler çekiyor haberin yok. bide doğru düzgün gösteremese de senin üstüne titrerken. şimdi ne yapmalıyım? neden ilgilenmedim ki? ondan başka seni düşünen var mı? aklımız hangi durumlarda başımıza geliyor işe bak. sonra yine bi aptal gibi sevgimi savunmaya çalıştım kendi kendime. ama elimde değildiler,daha önce yaşamadımlar, ölmek istedimler, her boka ağlar oldumlar,ben böyle değildimler,ler ler ler... neyse beyin cerrahına girdik adam belindeki kisti göremedi yok iyi ki ameliyat olmamışsın dedi. fıtık için küçük, ağrın yoksa ameliyatlık bi durum değil dedi. boyundaki de çok küçükmüş çok yorarsa nüksede bilirmiş hepsi bu. sonra esas sorun için genel cerrahiye karaciğerdeki kisti baktırmak için girdik. adam burda bişey yok her korktuğunda hastaneye gelme dedi çok küçük bişeymiş ve sadece kontrol edilmesi gerekirmiş 6 ayda bir uğra hepsi bu. çıkınca nasıl nefes aldığımı bi ben bi annem biliyo. sanki üstümden tonlarca yük kalktı.
sonra arkadaşlarla haberleştim meydana geçiyorlarmış bende atladım geçtim yine sanat sokağında beklerken onca insan var hemde hepsi erkekti. hepside benim gibi oturuyor bi genç geldi ve bana Türkiye Gençlik Birliğinin nerde olduğunu sordu. bende hemen "tam adamına sordun gel seni götüreyim" dedim kızlar henüz kemeraltındalar onlar gelene kadar büroya geçip gelebilirdim öyle de oldu. çocukla tanıştık büro kapalıydı 12 gün Trabzon'da kalacakmış bu süre zarfında aktif olmak istiyormuş üstelik Balıkesirli bi liseli. sonra telefon numaralarımızı paylaştık. daha sonra başkalarıyla da tanışmak istediğini insanları toplayıp toplayamayacağımı sordu yaa neyse bir sürü mevzu geçti. bende Servet'le tanıştırırım seni yarın dedim. bakalım yarın Servet ben ve Emre buluşucaz ama bana bi mesajında ailevi bir sır vermek istediğini söyledi :P bu ne ya bugün sır verme günü mü? ama merak ettim ne söyleyebilir ki? yarın öğrenicez. bu arada Servet'i de görücem onun gibi sevimli bi delikanlı tanımadım kafa yaa...
benim cafe ye gittik. Neşe abla işten çıkmış onu göremedim ama Şeyda ablayı, Selim abiyi , ooo hele Yasin abiyi, Ahmet abiyi hepsini gördüm konuştum üstüne. kızlarla da erkeklerin kullandığı taktikleri uzun uzun konuştuk valla bugün ilginç bi şekilde masanın ana konusu erkeklerdi. daha önce de konuştuğumuz olurdu ama sorun odaklıydı. çok da zevkli mevzular açıldı ki keyfimize dicek yoktu her telden çaldık süper oldu. Balıkesir mevzusu hele... ama kızlar nafile, vallahi nafile ne söylerseniz söyleyin sizi anlıyor olmamda mevcut durumu değiştirmiyor. haa belki başta soğucak gibi oluyorum ama yok arkadaş feriştahı gelse yine yok belkide sadece zaman geçmeli.erkeklerin moronlukları, öküzlükleri, her şeylerini konuştuk nasıl kalas olduklarını ama belli ki masada Kevser dışında herkes dertliydi Yaso ve Beyza'nın durumu biraz bana beziyor ama onlarınki daha sağlıklı bence. Merve'yi tam çözemedim ama belli ki dertliydi, Aslı zaten aşmıştı.sonuç olarak hepimiz Egeye gelin gidiyoruz.
biri bana durmaksızın Okan'nı mı hatırlatmak istiyor :)
insanlarda çok tuhaf, ucuz dizi filmlerdeki fon müzikleri gibi sürekli duyguları değişiyor. düşünceleri anlıyorum da içinizdeki bu hız nasıl olabiliyor? Ya da bunlar sadece düşünceden beslenen şehvet gibi geçici ihtiyaçlar mı? bu durumu hızlandırmak için açılmış beltek kursları yok mu?
anam yaa olaylar olaylar olaylar hiç bi yer durulmuyor. yol macerasını atlıyorum. ev yine kalabalık yine kendi işlerim yattı. ama Yarabbim bu ne ya gün sonu aldığım haber beni şoklardan şoklara vurmaya yetti. ortalık Dallas'a dönmüş. biz valla gözümüzü kapatıp saftirik saftirik uyuyormuşuz yıllardır. bu ne lan? noluyoruz? kendinize gelsenize? insan bu kadar mı geleceğini düşünmez. sırlar paylaşılmak için var galiba. Ender'in çüküne köle olayım lan. buralarda kimin çükü kimin gtnde belli değil. vay be bak sen şu işe.
anne sen bana sarılmak istediğini söylüyorsun ama aynı evin altındayız gelip sarılamıyorsun bile. bende Ender'e sarılmak istiyorum aynı metre kare içinde olsaydık onu kucaklamadan 1 dk durur muydum acaba.
ben bu şarkıları dinlerken nasıl ağlayabilmişim o kadar huzur verici ve neşeli şarkılar ki.
internet sorunu, yazılım sorunu ve usb sorununu kısmen de olsa hallettik. evde olmanın en güzel yanları sınırsz temizlik ürünü, sınırsız yemek ve içecek, sınırsız internet ve sınırsız hızlı canavar gibi bi bilgisayar eve dair özlediklerim de yalnızca bunlar ha bide geceleri keyfimce oturmak.
bizimkilerse bazen gerçekten can sıkıyor...
hayatımda annemden dağınığını gördüm ama babamdan düzenlisini görmedim. bugün, bilgisayarın yerini değiştirdiğimiz için kablo çekmemiz gerekti. bir insan bu kadar mı düzenli olur 5 dk lık iş yarım saati aşmıştır.tüm kabloları düzelte düzelte dizdik resmen.
işler güçler temizlik ve yine temizlik :)
misafirler, gelenler gidenler, gelenler ve tekrar gidenler sonra herkes yolculuk sebebiyle çıktı kardeşimle evet dedik şimdi tam zamanı ne var ne yoksa hazırladık, tomara tavası bile yaptık, sofrayı eksiksiz kurduk ve başladık. inanılmaz bi şekilde ikimizde bütün tabakları gülüp konuşurken bitirdik... hala nasıl yiyebildim inanamıyorum.
sonra etrafı topladık mutfağı toparlamayı seviyorum ordan oraya, ordan oraya bazı şeyleri sürekli taşıyorsun ve her seferinde mutfağın görünümü tekrar tekrar değişiyor bu bi şekilde mutlu ediyor sanırım...
illüzyonlu kamera görüntüleri gibi.
sonra ikimizde bizimkiler gelene kadar kestirelim dedik çok iyi geldi. hatta dayımlar gelmiş ve bizi uyandırmamışlar neyse sonra kardeşimi uğurladık bazı aksiliklerden sonra ama olsun. bi insan yegenini bu şekilde nasıl sevebilir dayım bizim gözümüzün içine bakar ama ... neyse kişilik meselesi. ben Ender'i seviyorum ama sadece saf bi sevgi yeterli mi? bence hayır. neler yapmak istemiyorum ki. her görüp ona benzettiğim maskotu ona göndermek, hoşuna giden şeyleri bilip ona göre davranmak, onunla şehir şehir gezmek, onu paraya boğmak, bazen sadece biraz kilo almasını sağlamak yada bilmiyorum böyle rahatsa sakıncası yok. lann bu da çok uzar kesek artık...
sonra eve geldik yine misafirler güya bu akşam ödevimi yapacaktım ama rahat bırakan yok. sanırım artık yavaş yavaş kendime geliyorum artık eskisi kadar beynimi kurcalamasına üzülmemeye başladım sanırım bu artık mutlu etmeye başladı nasıl bi evrimdir bu. Darvin keşke birazda buna el atsaydı. bi insan bu kadar değişebilir mi hiç tanımadığım bi insan oldum. önce benzetmeler, isim görmeler, bununla birlikte doğan merak, bazı sorular, sonra yine merak, bi kaç muhabbet sonunda yaşadıklarını söyleme isteği söyleyince de boka sarma durumu. aslında bunu pek kafama takmadım, aslında hiç takmadım bilmesi hiç rahatsızlık vermedi diyebilirim. hatta kısmen rahatlattı da ama ben çözülebileceğini düşünmüştüm hani bişeyler söylerse belki hevesim kaçabilirdi. ama olmadı. hatta ters cevaplar ters tepki yarattı ve çekici geldi. ortada bi sorun olduğu kesindi ama sorunun kaynağını bulamıyor olmak. tamam seviyorsun, tamam o da çok inandırıcı olmasa da boş değil, her şey hoş. peki neden hala aklına geliyor ve olup olmadık yerde dürtüyor. nefesin kesiliyor. ders çalışamıyorsun, görmek istiyorsun ve zamanla başka bişey düşünemez oluyorsun neden neden? hatta onunla olmanın imkansız olduğunu bildiğin halde. artık bu soruyla pek ilgilenmemeliyim. ama onun yerine şu olabilir neden bunlardan zevk almıyorsun? okul bitti. dilediğin kadar düşünüp mutlu olabilirsin. her ne kadar bi dersten büte ve atölye dersinden ilk kez cc yi görüyor olsan da. geçmiş bitmiş ama belki bundan sonra bu mutlulukla, mükemmele taşıyabilirsin kim bilir?
onsuz onu yaşamak kesinlikle bana göre değil buna bi çözüm getirmek şart belki de konuşmalıyım bilmiyorum. bakalım duygular nasıl seyredecek...
daha fazla burayı günlüğüme çevirip yeri gelince pisliklerimi anlatıcam bi yer yapmak istemiyorum. hem zaten ben bi kaç cümlede olsa bişeyler yazdığım gerçek günlüğümü bulunca bırakamayacak kadar özledim. buraya yazarken rahatladım başta ve sonra yazarken alakasız bile gözüken bişey yazdığımda aslında onunla ilişkilendirdiğim için yazdığımı fark ettim. sonra fark ettim ki her şey de artık o var.ama artık buraya da daha fazla vakit ayırmak istemiyorum. belki bazen Ender, bazen de düşüncelerimden bahsetmek için girebilirim o kadar.
bu akşam Redd'in nefes bile almadan şarkısı pat diye aklıma düştü.sonra şarkıyı hatırladım ve inanmakta zorlandım gerçekten şarkıyı yıllar önce ilk duyduğumda verdiğim tepkiyi çok net hatırlıyorum çünkü. bu aptal deyip kahkayı basmıştım. abartmıyorum çok zavallıca gelmişti.
sonra dinledim
dinledim
dinledim.
çok ağır ama tüm sözleri gerçek çünkü gerçekten bu aralar soluksuz seviyorum...
bizimkilerse bazen gerçekten can sıkıyor...
hayatımda annemden dağınığını gördüm ama babamdan düzenlisini görmedim. bugün, bilgisayarın yerini değiştirdiğimiz için kablo çekmemiz gerekti. bir insan bu kadar mı düzenli olur 5 dk lık iş yarım saati aşmıştır.tüm kabloları düzelte düzelte dizdik resmen.
işler güçler temizlik ve yine temizlik :)
misafirler, gelenler gidenler, gelenler ve tekrar gidenler sonra herkes yolculuk sebebiyle çıktı kardeşimle evet dedik şimdi tam zamanı ne var ne yoksa hazırladık, tomara tavası bile yaptık, sofrayı eksiksiz kurduk ve başladık. inanılmaz bi şekilde ikimizde bütün tabakları gülüp konuşurken bitirdik... hala nasıl yiyebildim inanamıyorum.
sonra etrafı topladık mutfağı toparlamayı seviyorum ordan oraya, ordan oraya bazı şeyleri sürekli taşıyorsun ve her seferinde mutfağın görünümü tekrar tekrar değişiyor bu bi şekilde mutlu ediyor sanırım...
illüzyonlu kamera görüntüleri gibi.
sonra ikimizde bizimkiler gelene kadar kestirelim dedik çok iyi geldi. hatta dayımlar gelmiş ve bizi uyandırmamışlar neyse sonra kardeşimi uğurladık bazı aksiliklerden sonra ama olsun. bi insan yegenini bu şekilde nasıl sevebilir dayım bizim gözümüzün içine bakar ama ... neyse kişilik meselesi. ben Ender'i seviyorum ama sadece saf bi sevgi yeterli mi? bence hayır. neler yapmak istemiyorum ki. her görüp ona benzettiğim maskotu ona göndermek, hoşuna giden şeyleri bilip ona göre davranmak, onunla şehir şehir gezmek, onu paraya boğmak, bazen sadece biraz kilo almasını sağlamak yada bilmiyorum böyle rahatsa sakıncası yok. lann bu da çok uzar kesek artık...
sonra eve geldik yine misafirler güya bu akşam ödevimi yapacaktım ama rahat bırakan yok. sanırım artık yavaş yavaş kendime geliyorum artık eskisi kadar beynimi kurcalamasına üzülmemeye başladım sanırım bu artık mutlu etmeye başladı nasıl bi evrimdir bu. Darvin keşke birazda buna el atsaydı. bi insan bu kadar değişebilir mi hiç tanımadığım bi insan oldum. önce benzetmeler, isim görmeler, bununla birlikte doğan merak, bazı sorular, sonra yine merak, bi kaç muhabbet sonunda yaşadıklarını söyleme isteği söyleyince de boka sarma durumu. aslında bunu pek kafama takmadım, aslında hiç takmadım bilmesi hiç rahatsızlık vermedi diyebilirim. hatta kısmen rahatlattı da ama ben çözülebileceğini düşünmüştüm hani bişeyler söylerse belki hevesim kaçabilirdi. ama olmadı. hatta ters cevaplar ters tepki yarattı ve çekici geldi. ortada bi sorun olduğu kesindi ama sorunun kaynağını bulamıyor olmak. tamam seviyorsun, tamam o da çok inandırıcı olmasa da boş değil, her şey hoş. peki neden hala aklına geliyor ve olup olmadık yerde dürtüyor. nefesin kesiliyor. ders çalışamıyorsun, görmek istiyorsun ve zamanla başka bişey düşünemez oluyorsun neden neden? hatta onunla olmanın imkansız olduğunu bildiğin halde. artık bu soruyla pek ilgilenmemeliyim. ama onun yerine şu olabilir neden bunlardan zevk almıyorsun? okul bitti. dilediğin kadar düşünüp mutlu olabilirsin. her ne kadar bi dersten büte ve atölye dersinden ilk kez cc yi görüyor olsan da. geçmiş bitmiş ama belki bundan sonra bu mutlulukla, mükemmele taşıyabilirsin kim bilir?
onsuz onu yaşamak kesinlikle bana göre değil buna bi çözüm getirmek şart belki de konuşmalıyım bilmiyorum. bakalım duygular nasıl seyredecek...
daha fazla burayı günlüğüme çevirip yeri gelince pisliklerimi anlatıcam bi yer yapmak istemiyorum. hem zaten ben bi kaç cümlede olsa bişeyler yazdığım gerçek günlüğümü bulunca bırakamayacak kadar özledim. buraya yazarken rahatladım başta ve sonra yazarken alakasız bile gözüken bişey yazdığımda aslında onunla ilişkilendirdiğim için yazdığımı fark ettim. sonra fark ettim ki her şey de artık o var.ama artık buraya da daha fazla vakit ayırmak istemiyorum. belki bazen Ender, bazen de düşüncelerimden bahsetmek için girebilirim o kadar.
bu akşam Redd'in nefes bile almadan şarkısı pat diye aklıma düştü.sonra şarkıyı hatırladım ve inanmakta zorlandım gerçekten şarkıyı yıllar önce ilk duyduğumda verdiğim tepkiyi çok net hatırlıyorum çünkü. bu aptal deyip kahkayı basmıştım. abartmıyorum çok zavallıca gelmişti.
sonra dinledim
dinledim
dinledim.
çok ağır ama tüm sözleri gerçek çünkü gerçekten bu aralar soluksuz seviyorum...
Trabzon'a gelirken evdeki en depresif insanın ben olacağımı düşünmüştüm. ama öyle görünüyor ki evde benden başka ölmeyi düşünen psikopatlar var.
kardeşim babam ve ben bi mağazaya girdik istediğimiz tabletin olup olmadığını bi bayana sordum yanındaki çocuk "burda buyrun" dedi ve ne sorduysak cevapladı. derken cana yakın bi şekilde bizimle ilgilenmeye başladı. sonra ödeme işlemlerini babam konuşmaya başladı o esnada başka cana yakın ve sempatik bi eleman geldi iyi ve ilgili davranmalarını işleri gereği anlıyorum ama arkadaş babamın arkasından vınn işlemlerini açıklarken göz kırparak neden anlatıyorsun ya? bi yerlerde bi şeytanlık var. neyse takılmadım ama dövmelerine iyice baktım sol kolunda kesik izleri vardı ve üzerlerine dövme yaptırmış ama çok yakışmıştı diğer kolunda da spiral şeklinde dövmeler. gerçekten farklı bi hava katabiliyor daha önce yaptırmayı düşünmüştüm fakat vücuduma kazıttıracak kadar değerli bi sembol veya anlam bulamadım. ama hala arıyorum...
neyse gün içinde kavga gürültü oldu. ama ben Ender'le yaşıyorum her şeyi. çok şey düşündüm. neler neler... bi nebze olsun rahatlıyorum sanırım.
çok az uyuyorum dolayısıyla yatağa yatmak istediğimde uykusuzluktan bişey düşünemiyorum. bu inanılmaz güzel bişey eğer erken yatıyor olsaydım durmadan Ender'i düşünür ve uyuyamazdım ki bu evreyi atlattığımı düşünüyorum. neyse bi ara bizimkilerin krızine sırtımı dönerek sadece yatmak istedim. hiçbirirni umursamadım. zaten kişisel değiştirilemez tavırlar olduğu için üstelemek hiç bişeyi değiştirmezdi.bende üstelemedim. belki 10-15dk kestirebilirim diye düşündüm, gözlerimi kapattım. Ender'in evde biyerde olduğunu düşündüm, içerlerde bişeyler yapıyor olmalıydı. böyle bi düşüncenin verdiği huzurla uyumak istedim. saat 17:07 gibiydi.. ama daha buçuk olmadan
annem: kalk sofraya, açlıktan ölüyosun kalk sonra gene yatarsın
tamam anne siz yiyin ben biraz daha kestireyim sonra yerim.
bunları bir an önce gitsin az daha uyuyayım diye hızlıca söyledim ama nafile. o gitti kardeşim geldi.
abla hadi yemek yemeye kalk hadi
tamam git
hemen arkasından babam
kalk kızım hep beraber yemek yiyelim hadi sonra yatarsın
tamam baba siz yiyin ben sonra yerim
sonra bi azar
bi kerede birlikte yesek nolur yani. hep beraber yiyelim kızım sende kalk yaa.
anam gel şimdi uyu lan 15 dk uyutmadılar kalkınca sanki yatabileceğim de onlar da gayet iyi biliyorlar bunu.
kalktık yedik bişeyler sonra babam hısımlara geçelim onları buraya çağırırsak ayıp olur, onları da görmeniz lazım deyip kaldırdı bizi.
gittik herkes maç izliyo. bende tam televizyonun karşısındayım ama tam olarak orda olduğumu söyleyemem herkes bir sürü yorum yaptı hiçbirini dinlemedim ve sadece bişeyler düşündüm ne düşündüğümü de bilmiyorum sadece kimle ilgili olduğunu biliyorum. sonra kardeşimin bana doğrudan bişeyler sormasıyla kendime geldim konuştuk biraz eğlendik 1461 de gayet iyi bi takımmış Konya'yı 4-1 yendiler sanırım yada öyle bişey...
bi ara boş boş oturup telefonumdan mesajları silerken aklıma bilgisayarcı da ki çocuk geldi hemen kardeşime söyledim o benden beter deli kız yaa ama nasıl mutlu oldum anlatamam. aralığın 5 den beri muhtemelen daha eskidir ama bazı şeyleri söylediğim bi tarih olduğundan söylüyorum o tarihten itibaren hiç başka birini düşünememiştim, istesem de olmamıştı. bence bu güzel bi gelişme.
birinin senin üzerinde kurduğu esaretten kurtulmak ve bunu sen değil zaman sağlıyor bu mükemmel bişey ama bu kadar kolay değil aklımı durmaksızın kurcalayan bi insanla bağlarını kolay kolay kesebilecek bi insan değilim. saplantılı mıyım sanırım evet düşüncelerimi bir düzene sokamıyorum hatta sağlıklı düşünemiyorum da. çoğu zaman bunun farkında olmam da bi şeyi değiştirmiyor ama yıllardır bulamadığım bişeyleri çok alakasız birinde bulabiliyorsam bu bırakılması gereken bir şey değildir dimi? mesela lastik tokalar...
eve geldik ki kimse yakamı bırakmadı elime tableti tutuşturup sorunlarını çözmemi istediler bende bilgisayar doktoruyum ya. bir de hemen.
kızım bak şuna.
abla şunu sen yapacaksın!
neden?
çünkü sen aldırdın?
sanki kafanıza silah tuttum sen gel bikaç yıldır bana bilgisayar alın kamera alın de bilgisayarımı verince de ağır bu taşınmıyo ben böyle bişey istemem de o zaman saadet sana tablet alalım demekten başka ne diyebilirim. hemde sürekli" abla sen söyle ne alayım?" diye soruyosun.
bunları ona da söyledim tabi ama "abla beni uğraştırma" dedi...
neyse 3 veya 4 saat tabletin internet bağlantısıyla uğraştım herkes beni dinlese her şey ne güzel olacak müşteri hizmetlerinin çalışma saati değil ama bizimkiler bir an önce her şeyi halledilmiş sorunsuz bi bilgisayarı ellerine almak istiyor. insanlar neden bu kadar sabırsız ki. benim teknoloji işinden öğrendiğim en büyük faktör de sabır olmuştur hep. grafik işlerinde neler çekerdik.
neyse ki herşey zamanla halloluyor. bi de kaskosu var neyin telaşi anlamak mümkün değil.
bizimkileri zor yatırdık. gece ise animenin gözüne vurduk. marketten alınan kuru incirler leş gibi.
böyle bir durumda insan her şeyi ona vuruyor, onunla kıyaslıyo, onun gibi düşünmeye çalışıyo ooohhooooo bi liste çok uzayacak en iyisi hiç girmeyeyim.
Şuan genç bir kızım
Bir kemanın notalarına benzer iç çekişim
İlk kez aşık oldum
Ama hala kim olduğunu bilmiyorum.
İlk kez böyle hissediyorum
Senin de ilk seferin (hiç zannetmiyorum.hatta sefer bile değildir. gelip ona aşık olduğunu söyleyip giden biriyimdir onun için. hoşlanmış olması neyi değiştirir.)
Gözlerinden anladım.
Uçuşan kiraz çiçekleri gibi
Eve gitmeliyim
Ormandaki bir duraktayım
Ama seninle gitmeyeceğim
Bedenlerimiz birbirine dolaştı.
Aşkın gölgesi
Işığın büyüsü
Davetkar dudaklar
Tekrar Tekrar sevmek gibi
Birbirine kenetlendi
Hey, Tanrım
Biliyorsun
Tanrım
Kötü bir kız olmak istiyorum
İyi bir kızdım, usandım.
Yalvarıyorum
İblisimi bana bırak!
Bir kereliğine kötü bir kız olursam
Eve gideceğim
Uçuşan eteğimle
Geri döneceğim
Cumartesi güneşli bir gün olacak.
Artık Tanrıyım!...
sinopsisim.
kardeşim babam ve ben bi mağazaya girdik istediğimiz tabletin olup olmadığını bi bayana sordum yanındaki çocuk "burda buyrun" dedi ve ne sorduysak cevapladı. derken cana yakın bi şekilde bizimle ilgilenmeye başladı. sonra ödeme işlemlerini babam konuşmaya başladı o esnada başka cana yakın ve sempatik bi eleman geldi iyi ve ilgili davranmalarını işleri gereği anlıyorum ama arkadaş babamın arkasından vınn işlemlerini açıklarken göz kırparak neden anlatıyorsun ya? bi yerlerde bi şeytanlık var. neyse takılmadım ama dövmelerine iyice baktım sol kolunda kesik izleri vardı ve üzerlerine dövme yaptırmış ama çok yakışmıştı diğer kolunda da spiral şeklinde dövmeler. gerçekten farklı bi hava katabiliyor daha önce yaptırmayı düşünmüştüm fakat vücuduma kazıttıracak kadar değerli bi sembol veya anlam bulamadım. ama hala arıyorum...
neyse gün içinde kavga gürültü oldu. ama ben Ender'le yaşıyorum her şeyi. çok şey düşündüm. neler neler... bi nebze olsun rahatlıyorum sanırım.
çok az uyuyorum dolayısıyla yatağa yatmak istediğimde uykusuzluktan bişey düşünemiyorum. bu inanılmaz güzel bişey eğer erken yatıyor olsaydım durmadan Ender'i düşünür ve uyuyamazdım ki bu evreyi atlattığımı düşünüyorum. neyse bi ara bizimkilerin krızine sırtımı dönerek sadece yatmak istedim. hiçbirirni umursamadım. zaten kişisel değiştirilemez tavırlar olduğu için üstelemek hiç bişeyi değiştirmezdi.bende üstelemedim. belki 10-15dk kestirebilirim diye düşündüm, gözlerimi kapattım. Ender'in evde biyerde olduğunu düşündüm, içerlerde bişeyler yapıyor olmalıydı. böyle bi düşüncenin verdiği huzurla uyumak istedim. saat 17:07 gibiydi.. ama daha buçuk olmadan
annem: kalk sofraya, açlıktan ölüyosun kalk sonra gene yatarsın
tamam anne siz yiyin ben biraz daha kestireyim sonra yerim.
bunları bir an önce gitsin az daha uyuyayım diye hızlıca söyledim ama nafile. o gitti kardeşim geldi.
abla hadi yemek yemeye kalk hadi
tamam git
hemen arkasından babam
kalk kızım hep beraber yemek yiyelim hadi sonra yatarsın
tamam baba siz yiyin ben sonra yerim
sonra bi azar
bi kerede birlikte yesek nolur yani. hep beraber yiyelim kızım sende kalk yaa.
anam gel şimdi uyu lan 15 dk uyutmadılar kalkınca sanki yatabileceğim de onlar da gayet iyi biliyorlar bunu.
kalktık yedik bişeyler sonra babam hısımlara geçelim onları buraya çağırırsak ayıp olur, onları da görmeniz lazım deyip kaldırdı bizi.
gittik herkes maç izliyo. bende tam televizyonun karşısındayım ama tam olarak orda olduğumu söyleyemem herkes bir sürü yorum yaptı hiçbirini dinlemedim ve sadece bişeyler düşündüm ne düşündüğümü de bilmiyorum sadece kimle ilgili olduğunu biliyorum. sonra kardeşimin bana doğrudan bişeyler sormasıyla kendime geldim konuştuk biraz eğlendik 1461 de gayet iyi bi takımmış Konya'yı 4-1 yendiler sanırım yada öyle bişey...
bi ara boş boş oturup telefonumdan mesajları silerken aklıma bilgisayarcı da ki çocuk geldi hemen kardeşime söyledim o benden beter deli kız yaa ama nasıl mutlu oldum anlatamam. aralığın 5 den beri muhtemelen daha eskidir ama bazı şeyleri söylediğim bi tarih olduğundan söylüyorum o tarihten itibaren hiç başka birini düşünememiştim, istesem de olmamıştı. bence bu güzel bi gelişme.
birinin senin üzerinde kurduğu esaretten kurtulmak ve bunu sen değil zaman sağlıyor bu mükemmel bişey ama bu kadar kolay değil aklımı durmaksızın kurcalayan bi insanla bağlarını kolay kolay kesebilecek bi insan değilim. saplantılı mıyım sanırım evet düşüncelerimi bir düzene sokamıyorum hatta sağlıklı düşünemiyorum da. çoğu zaman bunun farkında olmam da bi şeyi değiştirmiyor ama yıllardır bulamadığım bişeyleri çok alakasız birinde bulabiliyorsam bu bırakılması gereken bir şey değildir dimi? mesela lastik tokalar...
eve geldik ki kimse yakamı bırakmadı elime tableti tutuşturup sorunlarını çözmemi istediler bende bilgisayar doktoruyum ya. bir de hemen.
kızım bak şuna.
abla şunu sen yapacaksın!
neden?
çünkü sen aldırdın?
sanki kafanıza silah tuttum sen gel bikaç yıldır bana bilgisayar alın kamera alın de bilgisayarımı verince de ağır bu taşınmıyo ben böyle bişey istemem de o zaman saadet sana tablet alalım demekten başka ne diyebilirim. hemde sürekli" abla sen söyle ne alayım?" diye soruyosun.
bunları ona da söyledim tabi ama "abla beni uğraştırma" dedi...
neyse 3 veya 4 saat tabletin internet bağlantısıyla uğraştım herkes beni dinlese her şey ne güzel olacak müşteri hizmetlerinin çalışma saati değil ama bizimkiler bir an önce her şeyi halledilmiş sorunsuz bi bilgisayarı ellerine almak istiyor. insanlar neden bu kadar sabırsız ki. benim teknoloji işinden öğrendiğim en büyük faktör de sabır olmuştur hep. grafik işlerinde neler çekerdik.
neyse ki herşey zamanla halloluyor. bi de kaskosu var neyin telaşi anlamak mümkün değil.
bizimkileri zor yatırdık. gece ise animenin gözüne vurduk. marketten alınan kuru incirler leş gibi.
böyle bir durumda insan her şeyi ona vuruyor, onunla kıyaslıyo, onun gibi düşünmeye çalışıyo ooohhooooo bi liste çok uzayacak en iyisi hiç girmeyeyim.
Şuan genç bir kızım
Bir kemanın notalarına benzer iç çekişim
İlk kez aşık oldum
Ama hala kim olduğunu bilmiyorum.
İlk kez böyle hissediyorum
Senin de ilk seferin (hiç zannetmiyorum.hatta sefer bile değildir. gelip ona aşık olduğunu söyleyip giden biriyimdir onun için. hoşlanmış olması neyi değiştirir.)
Gözlerinden anladım.
Uçuşan kiraz çiçekleri gibi
Eve gitmeliyim
Ormandaki bir duraktayım
Ama seninle gitmeyeceğim
Bedenlerimiz birbirine dolaştı.
Aşkın gölgesi
Işığın büyüsü
Davetkar dudaklar
Tekrar Tekrar sevmek gibi
Birbirine kenetlendi
Hey, Tanrım
Biliyorsun
Tanrım
Kötü bir kız olmak istiyorum
İyi bir kızdım, usandım.
Yalvarıyorum
İblisimi bana bırak!
Bir kereliğine kötü bir kız olursam
Eve gideceğim
Uçuşan eteğimle
Geri döneceğim
Cumartesi güneşli bir gün olacak.
Artık Tanrıyım!...
sinopsisim.
Cuma
akşam yine geç yattım ne yapıyorsun derseniz ki kime anlatıyorum. neyse gelen grafik işlerini yapıyorum. sonra elimin altındaki kitapları kurcalıyorum işte son zamanlarda da buraya yazıyorum, aslında yazmak rahatlamamı sağlamanın yanı sıra mevzuyu uzatmama da vesile oluyor ama unutmak isteyen kim tadını çıkara çıkara yaşamak istiyorum. onunla yaşasaydım tabi her şey daha anlamlı olurdu. bazen bunu da düşünüyorum ama elimden bişey gelmiyorsa ne yapabilirim. sadece bir gün nasıl olduğunu sorarak sesini duymak istiyorum, bu sadece nefesini duymam için bahane. aslında çok merak da ediyorum nasıl olduğunu. ama eminimki iyidir unutmuştur herşeyi. mutluysa sorun yok. bayağıdır albüm indirmiyormuşum onu fark ettim eksik olan albümlerle uğraşıyorum falan filan.. bunlar dışında web işine de artık ciddiyetle baksam iyi olacak Mücahide'yle çok hayalimiz var aslında geliştirdiğimiz fikirlerin birini bile yapsak sektör oluşur. o kadar iyi olduğunu düşünüyorum ama çok uğraştıracak işler her yönüyle. neyse film izleyelim dedik kardeşimle başladık fakat sonunu getiremedik hadi kendimi bu aralar geçiyorum ama kardeşimin izlemesi gereken o kadar film var ki. harddiskler hocalarının tavsiye ettikleriyle dolu ama kızımız çok gevşek davranıyor, hadi hayırlısı.
sabahın 9 unda aldığım bi cuma mesajı canımı iyice sıktı. hem dini, hem aşk içerikli kapatıp uyuyabildim mi? Hayır. hemen cevap yazdım üstelik durumu mu bilen, yıllardır bana bütün aşklarını anlatmış sonrada dönüp bana sen nasılsın dememiş, korkusundan bizi yanına emri vaki aldırmış biri. oturup konuştuğumuz akşam ilk kez ciddi anlamda ona kendimi açmıştım bide. hatta ilk kez ona hoşlandığım birinden bahsettim. yıllardır arkadaşız bakim 9-10 yıldır arkadaşız lan ve daha önce hiç aşktan bahsetmedim üstelik ona. mesajı görünce gerçekten kötü oldum ve yanıtladım
"bunlar normalde, ya boka konarsak ne yapmalıyız"
aslında bunu sırf onun mesajından duyduğum rahatsızlıktan yazdım. lan sen benim derdimi biliyorsun nasıl böyle şu şunu sevmiş şu efendimiz şuna şöyle bakmış şu peygamber şöyle demiş bu ne arkadaş bana nispet mi yapıyorsun tamam bu aralar sende aşıksın yerinde duramıyorsun çünkü seninkiyle işler iyi gidiyor ve olmaması için bir engel yok ama mesajı atarken azcık beni düşünemez miydin? tamam belki de iyi niyetle yazdın bana yazdığı cevabı okuyunca da şok oldum.
"Ama neydi söyle"
lan bilmiyo ya o kadar zırlıyorum aylardır beni her aradığından "kötüyüm ben Esma biliyosun işte" derken ben. demek o bişey bilmiyormuş. lan kaç yıldır arkadaşız ve sen küçük ya da büyük iyi ya da kötü ne kadar derdin varsa ben seni kulaklarımı açarak dinledim. sen beni hiç dinlememişsin vay arkadaş neler oluyo yaa.
aslında buraya yazmak vakit aldığı kadar bazı şeyleri fark etmemi de sağlıyor. sabah ne yediğini unutan benim gibi biri için beyin jimnastiği ve her şeyi ayrıntısıyla hatırlamamı analiz etmemi de sağlıyor.
neyse mesaj krizinden önce Kamilcan'ın öpücüğü hatta salyaları ve kucaklaşmalar vs. annesi babası onu hastaneye götürmek için gelmişler. ama yataktan kalkmadım. neyse sonra başka misafirler ve mecbur kalktık.
19-18 yaşındaki insanlarda mı yuh bu insanlar neler yapıyor sabah sabah şok oldum valla. bizimkiler gerçekten ermiş geni taşıyor.
annemle hastaneye gittik mr sonuçlarını aldık doktoru izinliymiş iş pazartesiye kaldı umarım sonuçlar iyi çıkar.
dolmuşta Ender'i ona acıdığım için sevip sevmediğimi düşündüm. hayır tek sebep bu olamazdı. hem neden acımalıyım ki kendi bildiğini okuyan bi insan sonuçta.
sonra babama ilaç yazdırmak için sağlık ocağına gittik. oradaki bayan doktorun tavırlarından hiç hoşlanmadım. diliyle tamam ver yazayım diyordu yüzüyle bunu zorunda olduğum için yazıyorum istediğim için değil gibi bi ifade sergiliyordu. sonra doktorun içerideki odasından hastanede görevli teyzelerden biri çıktı biraz çaprazımda bulunan kapıyı açtı ve bana baktı. durdu baktı baktı bende güldüm. sonra eğildi ben oturuyordum, sağ bacağıma bi kaç kez vurdu ve mp3 ümü göstererek "onu da elinde tutma buraya tak" deyip güldü. sonra "bu gençler hep böyle kanser olacaksınız kanser" dedi, güldü. bende "teyzecim bu telefon değil ki sadece mp3 bişey olmaz" dedim. oda gülerek gitti sonra kadından duyunca annemde huylanıp tekrarladı ona da açıklamamı yaptım. o sırada super junior'dan ıt has to be you'yu dinliyordum.
sonra eczaneden ilaçları aldık. yuh yaa ilkokul görünümündeki çocuklar askere gidiyo lan. o nasıl bi şeydi bizim hısımın oğlunun 4 arkadaşı bunların üçü bücür ve hepsi askere hazırlanıyorlarmış nasıl bişey anlamadım. bunların gübrelerine ne veriyorlar ya hep mi market lan?
neredeyse hurda bir aracın içinde utanarak oturan bir kızı görünce aklıma neler geldi...neyse o arada bir sürü bişey oldu bizde markete girdik annem misafirlere içyağ almayı unuttuğu için geri dönmek zorunda kaldı beni poşetlerle eve göndermek istememesine rağmen ben ısrar ettim. neyse eve girdim bizim kız ağzı kulaklarında kapıyı açtı. aldıklarımızı yerleştirdim.annem bir akrabayla geldi. sonra tüm evi süpürdüm. saadetle tanrı,aşk ve bizimkiler üstüne kurulu bir sohbet sonra Saadet'ten beklenmeyen sözler:
senin ailen benim ailem olabilir ama sen benim ailem olabilir misin?
ne yazık ki bizim gibilerin karşılaştıkları bir sorun. daha fazlasını da konuştuk. hiç esnetilemez dediğimiz düşünceler bi bakmışız ki yok olmuş. ağır aksak ilerliyor olsa da belki bugün yaşadığım sorunların hiç biri 20 yıl sonra yaşanmayacak. o 20 yıl sonrası yarın gelebilse keşke.
babam geldi. annem ben maillerime bakarken sofrayı hazırlamıştı bile. anne çorbasını, anne taze fasulyesini özlemişim gerçekten. annem fasulyesini kendi yetiştirir o yüzden tadı başkadır. her türlü başka sanırım.
neyse teyzemler de olan dayımların ısrarı üzerine kalkıp hep beraber teyzemlere geçtik. Emre'den sonra bana en uzun sarılan ikinci kişi teyzem oldu yavrum diye diye sarıldı valla. bende zaten istiyorum ölümüne bende sarıldım. :) sonra şöyle bi soru "çok zayıflamışsın yemek yemiyor musun?" aslında zayıfladığımı düşünmüyorum ama boşver.
çay faslı uzadıkça uzadı 4 demlik çay yaptık yine yetmedi ya. neyse teyzem haşlama yapmaya başlayınca millet tadından içmeyi bıraktı. zeki kadın vesselam.
sonra Saadet'le yine muhabbetin dibini gördük. bu kez mevzu Saadet'in kişiliği ve benim içinde bulunduğum durum. ne kadar aciz olduğumu, aşık olan kadınların erkeklere nazaran göze çirkin geldiğinden bahsettim o da hak verdi. bildiğin bir şeyi başkalarından da duymak bu kadar kırabilir miydi?
herşey doğa meselesi kadının doğası ve erkeğin doğası. sanırım erkeler umursasalar bile göstermiyorlar mesela kuzen içten içe gülüyor ama bize göstermiyor arkasını dönüyor. kızların anlattıkları örnekler sorulan sorulara cevap vermeyen erkeklerle dolu o kadar varmış ki ben ilk kez birine rastlamışım.
hepsinin cevap vermeme nedenleri de farklıdır belkide ama cevap vermemeleri iyi yada kötü kendilerini bişey söylemekten çekme ihtiyacı.zor bi durum olmalı onlar için yada fazlasıyla basit.
bi ara balkona çıktım. yüksekte olunca manzarayı da görünce bazı şeyleri yapabileceğini ve yaparsan içinde bulunduğun durumu değiştirebileceğini bilmene rağmen yine de yapmıyorsan bu gerçekten güçlü olduğunu gösterir dedim kendi kendime ve içeri girdim çünkü bayağı esiyordu.
yeni bi animeye başladım. kendimi vermekte çok zorlanıyorum hatta bi çok yerini kaçırdım ama Allah'tan bi sonraki bölümün başında özetini veriyor :) başından kalkınca eskisi kadar zevk almadığımı fark ettim ama yine de bitirmek istiyorum eski hayallerime geri dönebilmek için. normalde ne kadar film, dizi, anime, manga varsa üstlerine atlardım. senaryoları, oyuncuları yada çizimler, karakterler her neyse hepsi bana fikirler verirdi. hatta kendi senaryolarım için oluşturduğum karakterlerle yaşıyordum. her içine girdiğim durumu tek tek o karakterlerin tavırlarıyla analiz etmek zevk veriyordu. şimdi hiç aklıma bile gelmiyorlar. oysa tezle birlikte onların çizimlerine de başlamalıyım.
gün içinde kaç kez onu sevdiğimi tekrarladığımı bilmiyorum. zamanla iyileşeceğim en fazla 3 yıl sık dişini fatma. ama yinede yinede çok seviyorum. artık bıkmalı ve sogumalıyım. sanırım bu çocuk benim için kadife eldivenler içinde demir çubuklar kullanıyor.
Lütfen Tanrım
Yalvarırım
O değerli insanı özledim.
Tanrım
Canım acıyor.
Bugün de onu bekledim.
Ama o hiç gelmedi.
Bir isteğim var Tanrım beni kurtar.
Tanrım
Artık benim için çok geç
O çocuk belirsiz gökyüzünde kayboldu.
Elveda, Bebeğim, elveda.
buda benle aynı durumda. ama arkadaş elveda ne yaa salaklar zor bulunan bişey bu kadar kolay bırakılır mı.
sabahın 9 unda aldığım bi cuma mesajı canımı iyice sıktı. hem dini, hem aşk içerikli kapatıp uyuyabildim mi? Hayır. hemen cevap yazdım üstelik durumu mu bilen, yıllardır bana bütün aşklarını anlatmış sonrada dönüp bana sen nasılsın dememiş, korkusundan bizi yanına emri vaki aldırmış biri. oturup konuştuğumuz akşam ilk kez ciddi anlamda ona kendimi açmıştım bide. hatta ilk kez ona hoşlandığım birinden bahsettim. yıllardır arkadaşız bakim 9-10 yıldır arkadaşız lan ve daha önce hiç aşktan bahsetmedim üstelik ona. mesajı görünce gerçekten kötü oldum ve yanıtladım
"bunlar normalde, ya boka konarsak ne yapmalıyız"
aslında bunu sırf onun mesajından duyduğum rahatsızlıktan yazdım. lan sen benim derdimi biliyorsun nasıl böyle şu şunu sevmiş şu efendimiz şuna şöyle bakmış şu peygamber şöyle demiş bu ne arkadaş bana nispet mi yapıyorsun tamam bu aralar sende aşıksın yerinde duramıyorsun çünkü seninkiyle işler iyi gidiyor ve olmaması için bir engel yok ama mesajı atarken azcık beni düşünemez miydin? tamam belki de iyi niyetle yazdın bana yazdığı cevabı okuyunca da şok oldum.
"Ama neydi söyle"
lan bilmiyo ya o kadar zırlıyorum aylardır beni her aradığından "kötüyüm ben Esma biliyosun işte" derken ben. demek o bişey bilmiyormuş. lan kaç yıldır arkadaşız ve sen küçük ya da büyük iyi ya da kötü ne kadar derdin varsa ben seni kulaklarımı açarak dinledim. sen beni hiç dinlememişsin vay arkadaş neler oluyo yaa.
aslında buraya yazmak vakit aldığı kadar bazı şeyleri fark etmemi de sağlıyor. sabah ne yediğini unutan benim gibi biri için beyin jimnastiği ve her şeyi ayrıntısıyla hatırlamamı analiz etmemi de sağlıyor.
neyse mesaj krizinden önce Kamilcan'ın öpücüğü hatta salyaları ve kucaklaşmalar vs. annesi babası onu hastaneye götürmek için gelmişler. ama yataktan kalkmadım. neyse sonra başka misafirler ve mecbur kalktık.
19-18 yaşındaki insanlarda mı yuh bu insanlar neler yapıyor sabah sabah şok oldum valla. bizimkiler gerçekten ermiş geni taşıyor.
annemle hastaneye gittik mr sonuçlarını aldık doktoru izinliymiş iş pazartesiye kaldı umarım sonuçlar iyi çıkar.
dolmuşta Ender'i ona acıdığım için sevip sevmediğimi düşündüm. hayır tek sebep bu olamazdı. hem neden acımalıyım ki kendi bildiğini okuyan bi insan sonuçta.
sonra babama ilaç yazdırmak için sağlık ocağına gittik. oradaki bayan doktorun tavırlarından hiç hoşlanmadım. diliyle tamam ver yazayım diyordu yüzüyle bunu zorunda olduğum için yazıyorum istediğim için değil gibi bi ifade sergiliyordu. sonra doktorun içerideki odasından hastanede görevli teyzelerden biri çıktı biraz çaprazımda bulunan kapıyı açtı ve bana baktı. durdu baktı baktı bende güldüm. sonra eğildi ben oturuyordum, sağ bacağıma bi kaç kez vurdu ve mp3 ümü göstererek "onu da elinde tutma buraya tak" deyip güldü. sonra "bu gençler hep böyle kanser olacaksınız kanser" dedi, güldü. bende "teyzecim bu telefon değil ki sadece mp3 bişey olmaz" dedim. oda gülerek gitti sonra kadından duyunca annemde huylanıp tekrarladı ona da açıklamamı yaptım. o sırada super junior'dan ıt has to be you'yu dinliyordum.
sonra eczaneden ilaçları aldık. yuh yaa ilkokul görünümündeki çocuklar askere gidiyo lan. o nasıl bi şeydi bizim hısımın oğlunun 4 arkadaşı bunların üçü bücür ve hepsi askere hazırlanıyorlarmış nasıl bişey anlamadım. bunların gübrelerine ne veriyorlar ya hep mi market lan?
neredeyse hurda bir aracın içinde utanarak oturan bir kızı görünce aklıma neler geldi...neyse o arada bir sürü bişey oldu bizde markete girdik annem misafirlere içyağ almayı unuttuğu için geri dönmek zorunda kaldı beni poşetlerle eve göndermek istememesine rağmen ben ısrar ettim. neyse eve girdim bizim kız ağzı kulaklarında kapıyı açtı. aldıklarımızı yerleştirdim.annem bir akrabayla geldi. sonra tüm evi süpürdüm. saadetle tanrı,aşk ve bizimkiler üstüne kurulu bir sohbet sonra Saadet'ten beklenmeyen sözler:
senin ailen benim ailem olabilir ama sen benim ailem olabilir misin?
ne yazık ki bizim gibilerin karşılaştıkları bir sorun. daha fazlasını da konuştuk. hiç esnetilemez dediğimiz düşünceler bi bakmışız ki yok olmuş. ağır aksak ilerliyor olsa da belki bugün yaşadığım sorunların hiç biri 20 yıl sonra yaşanmayacak. o 20 yıl sonrası yarın gelebilse keşke.
babam geldi. annem ben maillerime bakarken sofrayı hazırlamıştı bile. anne çorbasını, anne taze fasulyesini özlemişim gerçekten. annem fasulyesini kendi yetiştirir o yüzden tadı başkadır. her türlü başka sanırım.
neyse teyzemler de olan dayımların ısrarı üzerine kalkıp hep beraber teyzemlere geçtik. Emre'den sonra bana en uzun sarılan ikinci kişi teyzem oldu yavrum diye diye sarıldı valla. bende zaten istiyorum ölümüne bende sarıldım. :) sonra şöyle bi soru "çok zayıflamışsın yemek yemiyor musun?" aslında zayıfladığımı düşünmüyorum ama boşver.
çay faslı uzadıkça uzadı 4 demlik çay yaptık yine yetmedi ya. neyse teyzem haşlama yapmaya başlayınca millet tadından içmeyi bıraktı. zeki kadın vesselam.
sonra Saadet'le yine muhabbetin dibini gördük. bu kez mevzu Saadet'in kişiliği ve benim içinde bulunduğum durum. ne kadar aciz olduğumu, aşık olan kadınların erkeklere nazaran göze çirkin geldiğinden bahsettim o da hak verdi. bildiğin bir şeyi başkalarından da duymak bu kadar kırabilir miydi?
herşey doğa meselesi kadının doğası ve erkeğin doğası. sanırım erkeler umursasalar bile göstermiyorlar mesela kuzen içten içe gülüyor ama bize göstermiyor arkasını dönüyor. kızların anlattıkları örnekler sorulan sorulara cevap vermeyen erkeklerle dolu o kadar varmış ki ben ilk kez birine rastlamışım.
hepsinin cevap vermeme nedenleri de farklıdır belkide ama cevap vermemeleri iyi yada kötü kendilerini bişey söylemekten çekme ihtiyacı.zor bi durum olmalı onlar için yada fazlasıyla basit.
bi ara balkona çıktım. yüksekte olunca manzarayı da görünce bazı şeyleri yapabileceğini ve yaparsan içinde bulunduğun durumu değiştirebileceğini bilmene rağmen yine de yapmıyorsan bu gerçekten güçlü olduğunu gösterir dedim kendi kendime ve içeri girdim çünkü bayağı esiyordu.
yeni bi animeye başladım. kendimi vermekte çok zorlanıyorum hatta bi çok yerini kaçırdım ama Allah'tan bi sonraki bölümün başında özetini veriyor :) başından kalkınca eskisi kadar zevk almadığımı fark ettim ama yine de bitirmek istiyorum eski hayallerime geri dönebilmek için. normalde ne kadar film, dizi, anime, manga varsa üstlerine atlardım. senaryoları, oyuncuları yada çizimler, karakterler her neyse hepsi bana fikirler verirdi. hatta kendi senaryolarım için oluşturduğum karakterlerle yaşıyordum. her içine girdiğim durumu tek tek o karakterlerin tavırlarıyla analiz etmek zevk veriyordu. şimdi hiç aklıma bile gelmiyorlar. oysa tezle birlikte onların çizimlerine de başlamalıyım.
gün içinde kaç kez onu sevdiğimi tekrarladığımı bilmiyorum. zamanla iyileşeceğim en fazla 3 yıl sık dişini fatma. ama yinede yinede çok seviyorum. artık bıkmalı ve sogumalıyım. sanırım bu çocuk benim için kadife eldivenler içinde demir çubuklar kullanıyor.
Lütfen Tanrım
Yalvarırım
O değerli insanı özledim.
Tanrım
Canım acıyor.
Bugün de onu bekledim.
Ama o hiç gelmedi.
Bir isteğim var Tanrım beni kurtar.
Tanrım
Artık benim için çok geç
O çocuk belirsiz gökyüzünde kayboldu.
Elveda, Bebeğim, elveda.
buda benle aynı durumda. ama arkadaş elveda ne yaa salaklar zor bulunan bişey bu kadar kolay bırakılır mı.
mutluluk ve aşk
Yunanca’daki, mutluluk eudaimonia sözünün içinde şeytan yani
daimon gizlidir. Eski yunanlılar için şeytan bize doğru yolu gösteren iç
sesimize verdiğimiz isimdir. Bu de demektir ki yunanca mutlu olmak istiyorsanız
şeytanı işin içine karıştırmalısınız. Bu konuda çok çelişki yaşıyorum. Bazen diyorum ki koy götüne ve git ne yapmak istiyorsan onu yap ve rahatla. Henüz bu evreye geçemedim.
Yaşamın karşıt anlamı ölüm değil can sıkıntısıdır. Bundan bahsetmiştim.
Ölümün karşıt anlamı ise aşktır dimi? Aşk yaşanan bişey, anlaşılan ve anlatılan değil. Ne kadar anlatsam da olmuyor çünkü tam olarak
anlattıklarım gerçekten değil.
Mesela artık bir filme kendimi veremiyorum, herkes izliyor. Ben bakıyorum sadece. orada değilim. Film ne kadar sanatsal, sıradışı senaryoya sahip, etkileyici görüntü kalitesi ya da bilinmezliklerin çekici yanını yansıtan bir felsefeye sahip olsa bile, artık içinde aşk yoksa para bile vermişsem izleyemiyorum.
Mantıklı mı?
Değil.
Açıkladım, net mi sizce?
Bence nette değil. Sanki hep anlatamadığım eksik yerler kalıyor, öyle hissediyorum
Aaa filmde aşkla ilgili kısımlar olunca sadece algıda seçicilik o kadar.
ws. is this love seni dinlemeden edemiyorum. Daha önce de ölümüne dinliyordum ama sözlere bu kadar dikkat etmeden.
Normale dönmeye çalışırken, ondan bahsetmicem, şarkı dinlemicem diyorum ama sonra kendimi uzun uzun anlatırken ve dramatik şarkılar dinlerken buluyorum.
Biliyorum kızlara aşık olmak yakışmıyor. Aşık bi erkekle kıyaslandığında kesinlikle komik duruyor. Tamam belki haklısın kızlara sadece aşk yakışıyor ama kendine hakim olamıyorsan neyin yakışıp neyin yakışmadığının bi önemi var mı? Bilemiyorum belki de haklısınız. Hatalı olan kesinliklikle benim.
Mesela artık bir filme kendimi veremiyorum, herkes izliyor. Ben bakıyorum sadece. orada değilim. Film ne kadar sanatsal, sıradışı senaryoya sahip, etkileyici görüntü kalitesi ya da bilinmezliklerin çekici yanını yansıtan bir felsefeye sahip olsa bile, artık içinde aşk yoksa para bile vermişsem izleyemiyorum.
Mantıklı mı?
Değil.
Açıkladım, net mi sizce?
Bence nette değil. Sanki hep anlatamadığım eksik yerler kalıyor, öyle hissediyorum
Aaa filmde aşkla ilgili kısımlar olunca sadece algıda seçicilik o kadar.
ws. is this love seni dinlemeden edemiyorum. Daha önce de ölümüne dinliyordum ama sözlere bu kadar dikkat etmeden.
Normale dönmeye çalışırken, ondan bahsetmicem, şarkı dinlemicem diyorum ama sonra kendimi uzun uzun anlatırken ve dramatik şarkılar dinlerken buluyorum.
Biliyorum kızlara aşık olmak yakışmıyor. Aşık bi erkekle kıyaslandığında kesinlikle komik duruyor. Tamam belki haklısın kızlara sadece aşk yakışıyor ama kendine hakim olamıyorsan neyin yakışıp neyin yakışmadığının bi önemi var mı? Bilemiyorum belki de haklısınız. Hatalı olan kesinliklikle benim.
İnsanın algılarıyla bildiğini sandığı bir Evren vardır.
Mehtapsız bir gecede kafanızı yukarı kaldırmanızla görebilirsiniz onu.
Algılayamadığınız ama bildiğiniz başka varoluşlar da bunun içindedir. Gama
ötesi ışınlar, kara delikler gibi…
Bilmediğimiz ama sezdiğimiz başka evrenler de var mıdır?
Bambaşka âlemlerin bambaşka varoluşları.
En kıdemli düşünceler bu soruya ya evet ya hayır diyor.
O zaman en kıdemli düşünce Tanrıdır.
Bu bilinmezlikler değil mi hayatı yaşanabilir yapan. Hayatın
anlamını bilseydik nasıl yaşardık? Yaşayabilir miydik? Kesinlikle hayır. Hayata anlam yüklememize vesile olan kişinin A kişisi değil de E kişisi olmasının altında yatan anlam. Bunu bilmeli miyiz?
“Evren kendini deneye sınaya kurmuştur. Bir Tanrı ya gerek
yoktur” derler. Bu evrenin sadece nasıl kurulduğunu anlatır. Neden kurulduğunu
anlatmaz. Bu soruya bilmiyoruz, bilemeyiz, bilemeyeceğiz gibi cevaplar
verildiği müddetçe, Tanrıya en kıdemli düşünce olarak tekrar tekrar
başvurulacaktır. Oysa neden sorusunun cevabı bir karşı soru olmalıydı ki
sonsuza kadar rahat edebilelim.
Bilmeli miyiz?
Hayır.
Öyleyse?
Yiyelim, içelim, uçalım.
O zaman sevgilinin kulakları oyalanmak için hiç de
fena bi yer değil.
Tanrı tüm doğanları hayat, ölenleri ise cennet vaadi ile kandırıyo valla.
Keyfimce yaşıyorum, demek ki haklıyım. Descartes var olmak için düşünmek yerine haz duysaydı, insanlık 5 yüzyıl kaybetmeyebilirdi.
Haz duyuyorum yada keyif alıyorum o halde varım. Bence daha mantıklı.
Tanrı tüm doğanları hayat, ölenleri ise cennet vaadi ile kandırıyo valla.
Keyfimce yaşıyorum, demek ki haklıyım. Descartes var olmak için düşünmek yerine haz duysaydı, insanlık 5 yüzyıl kaybetmeyebilirdi.
Haz duyuyorum yada keyif alıyorum o halde varım. Bence daha mantıklı.
Yine her zaman ki gibi, sabah 6 gibi yat 10 gibi kalk. Bu
sabah da aynı oldu. Gelen işleri yapmaya çalıştım. bi tanesi tamam fakat ikinci
bitmedi. bize misafirler çok gelir demiştim düşünün o saatte bile misafir
geldi. Bi süre sonra annem kalkın gidiyoruz dedi dayımlar geldi. Kefken'den gelen
misafirlerle köye çıktık. Bilgisayarımı da almak zorundaydım bugüne yetişmesi
gerekir aslında ama net olmadığı için yapamıyorum. Şifrenin değiştirilmesinin
zamanımı o kadar ters zamanda siparişler geliyor ki hayret ediyorum.
Arabadayız 4-5 yaşlarındaki Gamze istediğini alamadığından
uyduruktan ağlıyor. Onu ağlarken görünce bende ağlamak istedim. Daha önce de bu
olmuştu bana, bi çocuk sokakta bangır bangır ağlarken bende onunla ağlamamak için kendimi zor
tutmuştum. Bu kadar duygusal mıydım ben? Ama bende istiyorum neyse ki sen istediğini
ya da olmadı alternatifini alıyorsun ya ben? Onun alternatifi bile yok
istediğimi ise alamıyorum bunu bildiğimden uyduruktan da ağlayamıyorum. Benim
bam telime çok kötü dokunmuşlar.
Köye çıktık hem de en
tepedeyiz, dağlar ve gökyüzü o kadar saf ve eşsiz ki yinede üzerimdeki kırgınlığı
alamıyor. Hava açık, soğuk denemez gerçekten hava güzel ama manzara beni hiç
etkilemiyo. Her şeyi geçtim yüzüme vuran rüzgar bile beni kendime getiremiyor. Misafirlerle mezar ziyaretine gittik
etraf çok güzel, her yerde kardelen açmış hatta benim çocukluğumun turuncu
çiçekleri bile. Ama gerçekten daha kötü yapıyor. Dedemin mezarı. Çok özledim.
Ve çocukluk aşkım Ensar’ın mezarı. Keşke
yaşıyor olsaydın her şey ne kadar farklı olurdu. Sen beni, ben seni cepte
tutardık. Seni çok özledim. Seninle birlikte açan çiçeklerin kokusunu da.
Umarım yakında cennetine gelebilirim.
Dedemle mezar ziyaretinde çekildiğimiz resim. Paşaların paşasıdır, adamların hasıdır, onun torunu olmaktan gurur duyuyorum, keşke onun da benimle gurur duyacağı işler yapabilsem...
Dedemle mezar ziyaretinde çekildiğimiz resim. Paşaların paşasıdır, adamların hasıdır, onun torunu olmaktan gurur duyuyorum, keşke onun da benimle gurur duyacağı işler yapabilsem...
Herkes birbirine, kimin ne olduğunu, kimin âşık, kimin
derviş olduğundan bahsederek yerlerini tespit etti. Bense uzaktaki tahtadan
oturakta ağladım hepsi bu. Nasıl bu kadar sevebiliyorum. Nasıl bu kadar
isteyebiliyorum. Aynı şeyleri farklı kelimelerle tekrar tekrar yazıyorum. Bunu
biliyorum. Ama sadece yazmak istiyorum.
Amcamlardayız çocukluğumun hatta ergenliğimin geçtiği evde.
En güzel günlerimin geçtiği yerler harabeye çevrilmiş. Her yer berbat edilmiş.
Onlara da söyledim ama takmazlar. Başkasının geçmişine saygı duymayan insanlara
hatıralarımızı nasıl kaptırabildik ve mahvetmelerine izin verdik. Kıymet
bilmeyen insanların eline kıymetli eşyaların geçmesini sağlayan dengeden
hoşlanmadım bugün. Sahip çıkamıyorsun,
kimin elinde. Ya da neyi değiştirebiliyoruz.
Bi anı bi anını tutmayan bir insandım ben. çok yansıtmasam da düşüncelerim çok çabuk değişir ve bugün şiddetle savunduğum bişeyin yarın tersini sağlam bi mantığa dayandırabildiğim sürece savunurum. çünkü tutarlı insanlar anlamsız bir kainata, akılcı bir yaşama, huysuz ve alaycı bir doğaya ve istinasız hepsi muzip ve şakacı olan Tanrılara boş yere kafa tutarlar resmen. Bu yüzden rezil olmak önemli değildir önemli olan hep durumdur benim için. Bu kadar değişebilirken, her şey bu kadar kolayken. Artık aşamadığımı düşünüyorum, üzerine çıkamıyorum ve değiştiremiyorum. Ne berbat bi durum.
Bi anı bi anını tutmayan bir insandım ben. çok yansıtmasam da düşüncelerim çok çabuk değişir ve bugün şiddetle savunduğum bişeyin yarın tersini sağlam bi mantığa dayandırabildiğim sürece savunurum. çünkü tutarlı insanlar anlamsız bir kainata, akılcı bir yaşama, huysuz ve alaycı bir doğaya ve istinasız hepsi muzip ve şakacı olan Tanrılara boş yere kafa tutarlar resmen. Bu yüzden rezil olmak önemli değildir önemli olan hep durumdur benim için. Bu kadar değişebilirken, her şey bu kadar kolayken. Artık aşamadığımı düşünüyorum, üzerine çıkamıyorum ve değiştiremiyorum. Ne berbat bi durum.
Amcam: bağlanıyor diyor ama bağlanmıyor bu.
Babaannem: kim bağarmış ben bağarmadım.
Gülüşmeler vs. babaannem müthiş bi insandır. Gençlere taş
çıkarır. Yerinde duramaz hiçbir zaman. Hep doludur. Hep anlatacak bişeyleri
vardır. Hiç tanımadığı bi insana hayatındaki her şeyi belki en saklı tutulması
gereken şeyleri bile anlatabilir. Ama onu çok seviyorum. ben ve Saadet'ten
başka seveni de yok sanırım. Çok geveze olduğundan herkesi usandırmıştır çünkü.
Amcam yeni yaptığı çatı katını yine bissürü hırdavatla ve
içleri sökülmüş onlarca televizyonla doldurmuş. bu adama bayılıyorum yaa. Tembel
olmasa aslında bi dahidir kendisi.
Levent, sizin evi bile görmek artık tat vermiyor. Yürüyoruz
halamlara rastlıyoruz sonra onlara geçiyoruz. Bi ponçik börek yiyorum bi ponçik
köy ekmeği ve ona bandırılmış menemen hepsi bu. Akşam yemeği tamamdır. Kamil can’a
sarılırım diye düşündüm de bu aralar yerini yadırgadığından annesinden
başkasına gitmiyormuş hevesim kursağımda kaldı valla. Bu aralar bulduğum bütün
bebeklere çocuklara sarılıyorum da. Hatta kardeşime, kimi bulursam aslında.
Sonra Servet’e eyleme gidemeyeceğimi haber verdim.
Ve nihayet evdeyiz. Ev gibisi yok kendi evin bulabildiğin en
temiz evdir. Annem çıktı biz girdik. Hemen odun aldım. Baba yaa aslan gibi
adamsın. Adam 3 kamyonet odun yaptı en alt katın nerdeyse yarısı dolu o kadar
geniş alanın bide. Kaç yıl yeter kim bilir. Aslında satsakta iyi para
kaldırırız kanımca ama babam emeğinin keyfini başkasına yaşatmaz. Babam bu
mevzularda çok iyidir ve herkes ona gıpta ile bakar. Ama birde çenesi vardır
ki…
Neyse sobayı yaktım. Yakarken nefesimin yaktığı odunlara baktıkça, acaba nefesim başka şeyleri de yakar mı gibi bi soru belirdi. Bizim kız yatmış
lan. Bilgisayarımı kurdum sırtıma minderimi aldım sobaya en yakın tekli
koltukta oturuyorum. Keyfine fazlasıyla düşkün
bi insanımdır aslında keyif ve kederden başka ne var ki bu alemde Ama artık
keyif falan da istemezdim o burda olsaydı. Kendimden fazlasıyla taviz
verebileceğimi düşünüyorum artık.
Şalpazarına gitmek istiyorum, ordan Horosan'a, ordan da Orta Asya'ya.
Biri şu zamanı geri alamaz mı?
Ben gerçek günlüğümü özledim.
Şizofrene bağlamış başrol dizi karakterleri gibi oldum kafa mı kurcalayan şeylere kendimce
çözümler bulup geçici mutlu oluyorum. Hangi mutluluk kalıcı ki? Ama birilerinin
sonsuz huzurla bu dünya da yaşayıp yaşamadığı da muamma. Belki bi yerlerde
vardır. Olmalı dimi?
Sanırım gerçekten ben bir şekilde uyuştum çünkü hayatı
yaşayamıyorum. Sebebi sadece, sanki beni ayakta tutabilecek olan birinin
duygularıma karşılık vermiyor olması değil. Tabi bu durumda beni rahatsız
ediyor fakat işin bu kısmını bir şekilde zamanla atlatabilirim. Sorun onun bana
karşı bişey hissetmemesi değil özünde. Asıl sorun gerçeklik. Ben onun beni sevip sevmemesinden öte, olur da
bir gün tekrar ilgi duyarsa yaşanması muhtemel şeylerin hesabını
tutuyorum. Bir erkeği evliliğe
zorlayacak kadar baskıcı bi tavır sergilemek istemem asla. Hatta iplerini biraz
salmak isterim, gerçekten onun için de doğru insansam gelmesi için. Tabi bunun
için elimden geleni önce yapmalıyım. Ki Ender'i benim için en olması gereken insan olarak gördüm ama doğru insan olarak
göremiyorum. Sebepleri de çok açık başkalarının kriterleri benimse onlara
çivili olmam. O kadar umutlu bi şekilde özde bazı aşamaları olmuş varsayıp iş
bir süre sonra ciddiyete binerse olacak olan sorunlardan korkuyorum sanırım
hepsi bu.
Keşke gördüklerimi gösterebilseydim. O zaman değişir miydi
dünya?
Akşam 9 gibi şehre indik. Evde yine misafir üstelik babam ağırlıyo. sonra 20 kişilik sofra hazırladık çünkü bizden sonra yine gelenler oldu. herkes evden kalktığında saat 00:19 du. Hadi bize kolay gelsin ev her zaman ki gibi şavaş alanına dönmüş. yine önce kabası sonra yarın temizliği.
Anne yeter artık daha fazla süt içmek istemiyorum...
Akşam 9 gibi şehre indik. Evde yine misafir üstelik babam ağırlıyo. sonra 20 kişilik sofra hazırladık çünkü bizden sonra yine gelenler oldu. herkes evden kalktığında saat 00:19 du. Hadi bize kolay gelsin ev her zaman ki gibi şavaş alanına dönmüş. yine önce kabası sonra yarın temizliği.
Anne yeter artık daha fazla süt içmek istemiyorum...
Perşembe
farklılıklar
bu da Ender'i çizdiğim ilk eskiz, karikatür havasında iyi bence. onu yansıtıyor, Ender'in profil özeti. :) ne olursa olsun bendeki durum değişmiyor sıç.
Sabah kalktım hazırlandım ve evden çıktım. meydana geçip annemin işlerini hallettim. arkasından kızlarla buluşmak için sanat sokağına gittim. biri evden henüz çıkmadığını söyledi. oysa ben tam saatinden ordaydım. bekletilmek kötü. diğeri de geç geleceğini beklememizi söyledi. evden çıkmayan arkadaşın gelmesi en az 45 dk yı bulurdu. ne yapsam diye düşündüm başta banklardan birinde oturup kızlar gelene kadar elimdeki kitabı bitirmeyi düşündüm.sonra tgbyi merak ettim büroya uğramak istedim. hem birileri varsa da görüp neler yaptıklarını öğrenirdim malum mühim gelişmeler var. gittim fakat büro yerinde yok işçi partisi de. bi amca neye baktığımı sordu.söyledim. gazipaşa caddesine taşındıklarını söyledi. teşekkür ettim. ve caddeye inip aramaya başladım. sonuna kadar gidip bulamayınca geri dönüyordum ki tam karşımda Servet. yeni bürolarının bulunduğu sokağın başındaymışım. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. ne yapıyorsun dedi. içimden büroyu arıyordum demek gelmedi sadece hiççç dedim ve güldüm. gerçekten mutlu oldum beraber büroya çıktık yeni gençlerle tanıştım. hepsi çok şeker. Servet bitanedir ama ya... sonra Yeliz geldi öpüp koklaştık. yeni büroları bayağa geniş fiyatı da uygun biraz ters bi yerde ama olsun. Servet beni kapıya kadar geçirdi yarın buluşmak için sözleştik ama bizimkiler uyuzluk çıkardılar nasıl moralim bozuldu anlatamam. ama elimden gelen bi şey yok. eyleme gitmek istiyorum. sonrada Yeliz'le, Servet'le dertleşmek istiyorum. gündemden konuşalım istiyorum... Servet bu kadar iyi olmak zorun da mısın?
neyse yanlarından ayrıldım.sanat sokağına geçtim 5-10 dk sonra Beyza geldi oturup dertleştik. Kevser gelemeyince biz ona geçtik yedik içtik eğlendik. hepsi çok mutlu.hele Kevser. sonra kendimi ona nasihat verirken buldum.nişanlısına keyfi ne zaman isterse cevap yazıyormuş. bende kıymetini bil merakta bırakma dedim. hepsi bu. uzun uzun konuştuk. mevzu koşulsuz kabule gitti gitti geldi. yok arkadaş yok bütün mevzular Ender'den ibaret olsa sabahlara kadar konuşurum yine de rahatlayamam. sakız gibi uzattık, uzattıkça uzattık her açıdan baktık, kızların sorunlarına benim sorunlarıma. hangisi hangi aşkını anlatırsa anlatsın bendeki ufak bir durum onlarınkini eziyor. her açıdan beter bir durumdayım. o kadar yoruldum ki tamam diyorum şimdi tamam konuşmayalım. sadece ben kendi halimde, aşkımı yaşamak istiyorum tamam artık konuşmayalım hiç bişeyin çözüldüğü yok zihnimin düzene girdiği de. madem hiçbir duygumu değiştiremiyorum sadece bırakın gerektiği gibi yaşayayım. sıkıntıdan ölsem de yaşamak istiyorum. kendimce artık tadını çıkarmak. Yasom da gelsin artık onu da görmek istiyorum yine ne kadar erkek varsa masamıza davet edelim. laflayalım sohbetin tadını çıkaralım. sonrada evlere postalanalım. Yahya, Cemal, Osman,Ali, hepsiyle görüşelim. ne kadar saf olduğumu, gözlerim açıldıktan sonra doğrudan dinlemek istiyorum. nasıl gözlerimizi tüm dünyaya kapatarak yaşamışız. insanlar neler yapıyor. biz kimsenin elini bile tutmuyoruz. bu saatten sonra kendimi değiştirmeye niyetim yok ama Emre'den duyduğum gerçeklerin devamını istiyorum. ne kadar bandajlı dolaştığımızın seslerini duymak. artık büyüdük dünyanın nelerden ibaret olduğunu yeni öğreniyorum her ne kadar gözlerim Ender'le kapanmış olsa da. onun neler yaptığını bilmiyorum ve ona dair hiç bişey öğrenememeye yavaşça alışıyorum sanırım daha ne kadar sürer bilmiyorum ama benim neler hissettiğimden haberi yok olmasında olursa üzülebilir belki umarım onu benden daha fazla seven biri ile karşılaşır (ki bu kadar sevebilecek kimseye ben rastlamadım ama yine de belki bir mucize gerçekleşebilir onun için) ve çok mutlu olur.
bırakmak istemiyorum. kesinlikle istemiyorum. nesini bu kadar sevdim bilmiyorum ama artık daha fazla uzak kalmak istemiyorum. çok acıyo inanılmaz acıyo. artık birileri onun minyatürünü benim için yapabilir mi lütfen. nasıl ihtiyacım var. sanki ulaşamamak beni bitiriyo. nasıl olursa olsun ne yaparsa yapsın sadece seviyorum ve sadece durmadan seviyorum...
8 gibi Kevser'ler den çıktık. 8:45gibi dolmuştan indim eve girmek istemedim evin yanındaki sahildeki parka gittim bi kaç serseri vardı döndüm sonra limana yürüdüm balıkçılar ve fazlasıyla havada mevcut bulunan balık kokusu zaten muhtemelen 1 ay olmuştur yada daha fazla aldığım kokulardan dolayı mide bulantısından yemek yiyemiyorum. oradan da ayrıldım. bizim evin çatısına çıktım. korkuluğu olmayan merdivenlerden çıkarken bi ara başım döndü ama atlattım. kenara oturdum bacaklarımı sarkıttım sırt çantamı başımın hizasına attım montumun kapüşonunu başıma geçirdim ve uzandım. dünya tersine dönmüştü artık bulutlar değil ay ve uydular hareket ediyordu ve bundan vazgeçmediler. uzunca bi süre açık ve rüzgarlı havada yattım şarkılar dinledim. Ender'i dinledim. sert ve çekici metallerimi cebime koydum. harleyleri yukarı alarak kalktım. eve indim yine misafir. bizden misafir hiç eksik olmazda... insanlarla sohbet ederken bir yandan elime geçen ojeyi sürdüm sonra da bir şeyler karalamak istedim. normalde senaryolarım için sıradışı karakterler çizmem gerekirken kalemin ucundan enderin hafızamda kalan ve mangaya uyarlanmış portresi çıktı.
pek benzemediği aşikâr fazla gözlemlememişim onu farkettim çene kemiği nasıl ilerliyo, göz genişliği, alın yüksekliği bunları çok anımsayamıyorum bu yüzden gördüğümde portresini çizebilecek kadar bakmalıyım. bu vatandaşın göz torbaları var aslında ve kemerli koca bir burnu. bu saçlar ona seyrek kaçmış sanırım biraz daha arttırmalıymışım neyse şimdilik bununla idare edelim eğer ölmeden görebilirsem daha güzellerini çıkartabilirim.aslında onu anime gibi çizmek istediğimden böyle bişey çıktı. Gözleri bu kadar büyük değil ve burnu bu kadar küçük değil. bir de en çok dudak ve çene mesafesini merak ediyorum. ne kadardı fazla mı az mı? piercingli kaşı solundaydı sanırım ama aynadan yansıma diyek, geçek. baktığı yön gereği sağına alınca bozmak istemedim. yine etrafa bakıyor ve yüzünde herkesle alay edermiş gibi gülümseyen bir ifade bence bu onu yansıtıyor olabilir en azından bana karşı olan tavrını.
bi de negatif denedim gizemli ve sinsi bi yanı olduğunu düşündüğüm için.
bunları çizince kendimi de çizmek istedim. kendime pis pis ve acıyarak baktığım zavallı halimi...
karakalemler 15 er dk dan yarım saatte çıktı diğerleri 5 dk bile tutmamıştır bu yüzden kaş göz kaymaları var ama umursamıyorum. artık depresyon kazağımı giymek istiyorum.
neyse yanlarından ayrıldım.sanat sokağına geçtim 5-10 dk sonra Beyza geldi oturup dertleştik. Kevser gelemeyince biz ona geçtik yedik içtik eğlendik. hepsi çok mutlu.hele Kevser. sonra kendimi ona nasihat verirken buldum.nişanlısına keyfi ne zaman isterse cevap yazıyormuş. bende kıymetini bil merakta bırakma dedim. hepsi bu. uzun uzun konuştuk. mevzu koşulsuz kabule gitti gitti geldi. yok arkadaş yok bütün mevzular Ender'den ibaret olsa sabahlara kadar konuşurum yine de rahatlayamam. sakız gibi uzattık, uzattıkça uzattık her açıdan baktık, kızların sorunlarına benim sorunlarıma. hangisi hangi aşkını anlatırsa anlatsın bendeki ufak bir durum onlarınkini eziyor. her açıdan beter bir durumdayım. o kadar yoruldum ki tamam diyorum şimdi tamam konuşmayalım. sadece ben kendi halimde, aşkımı yaşamak istiyorum tamam artık konuşmayalım hiç bişeyin çözüldüğü yok zihnimin düzene girdiği de. madem hiçbir duygumu değiştiremiyorum sadece bırakın gerektiği gibi yaşayayım. sıkıntıdan ölsem de yaşamak istiyorum. kendimce artık tadını çıkarmak. Yasom da gelsin artık onu da görmek istiyorum yine ne kadar erkek varsa masamıza davet edelim. laflayalım sohbetin tadını çıkaralım. sonrada evlere postalanalım. Yahya, Cemal, Osman,Ali, hepsiyle görüşelim. ne kadar saf olduğumu, gözlerim açıldıktan sonra doğrudan dinlemek istiyorum. nasıl gözlerimizi tüm dünyaya kapatarak yaşamışız. insanlar neler yapıyor. biz kimsenin elini bile tutmuyoruz. bu saatten sonra kendimi değiştirmeye niyetim yok ama Emre'den duyduğum gerçeklerin devamını istiyorum. ne kadar bandajlı dolaştığımızın seslerini duymak. artık büyüdük dünyanın nelerden ibaret olduğunu yeni öğreniyorum her ne kadar gözlerim Ender'le kapanmış olsa da. onun neler yaptığını bilmiyorum ve ona dair hiç bişey öğrenememeye yavaşça alışıyorum sanırım daha ne kadar sürer bilmiyorum ama benim neler hissettiğimden haberi yok olmasında olursa üzülebilir belki umarım onu benden daha fazla seven biri ile karşılaşır (ki bu kadar sevebilecek kimseye ben rastlamadım ama yine de belki bir mucize gerçekleşebilir onun için) ve çok mutlu olur.
bırakmak istemiyorum. kesinlikle istemiyorum. nesini bu kadar sevdim bilmiyorum ama artık daha fazla uzak kalmak istemiyorum. çok acıyo inanılmaz acıyo. artık birileri onun minyatürünü benim için yapabilir mi lütfen. nasıl ihtiyacım var. sanki ulaşamamak beni bitiriyo. nasıl olursa olsun ne yaparsa yapsın sadece seviyorum ve sadece durmadan seviyorum...
8 gibi Kevser'ler den çıktık. 8:45gibi dolmuştan indim eve girmek istemedim evin yanındaki sahildeki parka gittim bi kaç serseri vardı döndüm sonra limana yürüdüm balıkçılar ve fazlasıyla havada mevcut bulunan balık kokusu zaten muhtemelen 1 ay olmuştur yada daha fazla aldığım kokulardan dolayı mide bulantısından yemek yiyemiyorum. oradan da ayrıldım. bizim evin çatısına çıktım. korkuluğu olmayan merdivenlerden çıkarken bi ara başım döndü ama atlattım. kenara oturdum bacaklarımı sarkıttım sırt çantamı başımın hizasına attım montumun kapüşonunu başıma geçirdim ve uzandım. dünya tersine dönmüştü artık bulutlar değil ay ve uydular hareket ediyordu ve bundan vazgeçmediler. uzunca bi süre açık ve rüzgarlı havada yattım şarkılar dinledim. Ender'i dinledim. sert ve çekici metallerimi cebime koydum. harleyleri yukarı alarak kalktım. eve indim yine misafir. bizden misafir hiç eksik olmazda... insanlarla sohbet ederken bir yandan elime geçen ojeyi sürdüm sonra da bir şeyler karalamak istedim. normalde senaryolarım için sıradışı karakterler çizmem gerekirken kalemin ucundan enderin hafızamda kalan ve mangaya uyarlanmış portresi çıktı.
pek benzemediği aşikâr fazla gözlemlememişim onu farkettim çene kemiği nasıl ilerliyo, göz genişliği, alın yüksekliği bunları çok anımsayamıyorum bu yüzden gördüğümde portresini çizebilecek kadar bakmalıyım. bu vatandaşın göz torbaları var aslında ve kemerli koca bir burnu. bu saçlar ona seyrek kaçmış sanırım biraz daha arttırmalıymışım neyse şimdilik bununla idare edelim eğer ölmeden görebilirsem daha güzellerini çıkartabilirim.aslında onu anime gibi çizmek istediğimden böyle bişey çıktı. Gözleri bu kadar büyük değil ve burnu bu kadar küçük değil. bir de en çok dudak ve çene mesafesini merak ediyorum. ne kadardı fazla mı az mı? piercingli kaşı solundaydı sanırım ama aynadan yansıma diyek, geçek. baktığı yön gereği sağına alınca bozmak istemedim. yine etrafa bakıyor ve yüzünde herkesle alay edermiş gibi gülümseyen bir ifade bence bu onu yansıtıyor olabilir en azından bana karşı olan tavrını.
bi de negatif denedim gizemli ve sinsi bi yanı olduğunu düşündüğüm için.
bunları çizince kendimi de çizmek istedim. kendime pis pis ve acıyarak baktığım zavallı halimi...
karakalemler 15 er dk dan yarım saatte çıktı diğerleri 5 dk bile tutmamıştır bu yüzden kaş göz kaymaları var ama umursamıyorum. artık depresyon kazağımı giymek istiyorum.
Çarşamba
kadınların iç güdüsel olarak çağın en güçlü erkeğine verme istekleri vardır öyle ki neodental dönemde magaraya en çok et getiren erkeğe, rönesans da ressamlara ne bilim 1840'lı yıllarda marksizlere (bu liste bayağa uzundu). günümüze ise iş adamları örnek. sebebi çok açık en ilkel dönemlerden de anlaşılacağı gibi kadın ırkı soyunu en iyi idam ettirebilecek erkeklerle çifleşmek ister. bu içgüdüsel bi arzu sanırım doğamızda var. yada doğalarında mı demeliyim ama ben hangi akla hizmet ne kendine ne de geleceğine faydası olabilecek bi adam seçiyorum bu da benim kadınszılığım ya da sezgisizliğim olabilir mi?
çok enteresan bi durum kendi senaryonun filmini izlemek.
dünyanın diğer ucunda benim gibi düşünenler var bunu öğrenmek harika bişey ve insana güç veriyor.
ne yezitler var arkadaş bu kadar olmaz dedirttiriyor. anlayışlı, açık, net...
az kaldı haziran 20 daha ne kadar hissettirebilirsin son günüm olacağını.
ümmüye gürbüz gerçek bir türk kadını işte. daha ne olsun. İlker yücel sırf karakterin ya da yaptıkların için sevgilin olmak isterdim lan.
kimileri benim gibi oluyor bende kimileri gibi...
trabzona girerken zorla araladığım gözlerime inanamadım. gerçekten müthiş bi manzara vardı içim açıldı. resmen güzel memleketine hoşgeldin dedi. bugün evdeyim ve annem beni görünce bayağa şaşırdı sürekli bişeyler yedirmek istiyo. alışverişe çıktık, koltuk aldık. çarşı pazardan mutfak için ıvır zıvır. marketten yemelik bişeyler anne yaa bana bişey yaptırtmıyo ne market poşeti, ne su şişesi ne de başka bişey. çok zayıflamışım ve gidene kadar sürekli yemem gerekiyormuş. sütler, yemekler, sütler ağzıma sürekli bişeyler tıkıştırıyor.
bazen annemin kendi evinde istediği gibi eşyalarını kullanamadığını düşünüyorum. evdeki bilgisayarları söküp yediden tek tek temizleyip toplamaya bayılıyorum. musluğun altından su içmeyi özlemişim.
neyse ki kuzenler var farklı konularda kafa patlatabiliyoruz. o değilde teyzemlerin mutfak balkonunda saat kaçtı bilmiyorum akşam saatleri inanılmaz ılık bi rüzgar dağ havası ve bende saçma bi gülümseme ve kendime içimden gelenleri haykırma saçmalığı bunun verdiği mutluluk vs. vs... çok aptalım...
trabzona girerken zorla araladığım gözlerime inanamadım. gerçekten müthiş bi manzara vardı içim açıldı. resmen güzel memleketine hoşgeldin dedi. bugün evdeyim ve annem beni görünce bayağa şaşırdı sürekli bişeyler yedirmek istiyo. alışverişe çıktık, koltuk aldık. çarşı pazardan mutfak için ıvır zıvır. marketten yemelik bişeyler anne yaa bana bişey yaptırtmıyo ne market poşeti, ne su şişesi ne de başka bişey. çok zayıflamışım ve gidene kadar sürekli yemem gerekiyormuş. sütler, yemekler, sütler ağzıma sürekli bişeyler tıkıştırıyor.
bazen annemin kendi evinde istediği gibi eşyalarını kullanamadığını düşünüyorum. evdeki bilgisayarları söküp yediden tek tek temizleyip toplamaya bayılıyorum. musluğun altından su içmeyi özlemişim.
neyse ki kuzenler var farklı konularda kafa patlatabiliyoruz. o değilde teyzemlerin mutfak balkonunda saat kaçtı bilmiyorum akşam saatleri inanılmaz ılık bi rüzgar dağ havası ve bende saçma bi gülümseme ve kendime içimden gelenleri haykırma saçmalığı bunun verdiği mutluluk vs. vs... çok aptalım...
iyi ki bugün rastlamışım sana bukan sen bitanesin.
yakutistanlı bi sevgili isterdim. ya da uzun şaçlı, keçi sakallı bi sevgili. artık bırak nasıl sevgilim olması gerektiğini başka sevgili bile isteyemiyorum aşık olduğum adama bak.
şaç boyu nasıl acaba. kısa yakışıyor mu acaba. kafası orantısız mı acaba. dalgalı saçından başka kafatasına dair pek bişey hatırlamıyorum. :)
el ele tutuşan, birbirlerinin omzuna yatan, birbirlerine sarılan yaşlılar görüyorum sık sık.
bazen benden daha iyilerini hak ediyor bırak gitsin diyorum... Sonra da bırakmak mi? Bu kadar severken ve isterken mümkün mü?
herşeyden kurtulmak istedim. üzerimdeki baskılardan, değiştiremediğim duygulardan. içinde bulunduğum şehirden, insanlardan, bütün düşüncelerden ama eyleme dökerek tek kurtulabildiğim ne yazık ki
saçlarım oldu.
hep birilerine aşık olduğumu zannederdim.
bazen insanlar ender kılığına girip beni korkutuyorlar.artık bunu yapmayın çok kötü oluyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=MxjJaztJyho
ajda pekkanı hiç sevmem hatta artık şarkı dinlemek bile istemiyorum ama şuna bak yaa ne yapıyo bana buraya eklettiriyo işte kendini. bu aralar sanki bütün şarkılar onun için çalıyor.
bütün yol boyunca enderle beraber geldim 5 dk rahat bırakmadı.
seni ben neden bu kadar çok seviyorum.
onun üstüne kimseyi koyamıyorum.
bütün muhabbetleri bir şekilde ender e bağlıyorum.
sadece aşk...
bu kelimeden hiç hazetmeyen benin düştüğü hallere bak. bu kadar sevilmeyi hak ediyor mu acaba. Ali Haydar'a acaba çektirdim mi ki bunları çekiyorum. ne alaka yaa..
ne yapıyorum ben?
çok gurursuz oldum.
24 yaşındayım ilk kez aşık oluyorum hemde görmeden doğru düzgün tanımadan acaba tanımıyor olmak, gizemli olması mı aşık ediyor. tanımadan yapılan evlilikler daha mutlu olurmuş hatta evlendikten sonra bile tanıma çabasına düşmemek gerekirmiş bu sebeple. bi filmde duymuştum ilginç gelmişti.
sesini duymak istiyorum sadece, çok istiyorum hemde.
boş zaman kavramını gevezelik olarak algılayan ben kendime boş zamanlar yaratıyorum ana karakteri hep ender olan.
sen çok başkasın lann...
( ismiyle ilgili bissürü espri uyduruyorum ama not almayınca unutuyorum hafızam fazlasıyla zayıftır da. bunu bi kenara yazmışım.tek ender eksik oda ander dursun :P okuyunca iğrenç duruyo ama söyleyince hoş olmuştu. :)) ama eksik kalmasın.
blogunu günlüğü gibi kullanan ilk insanım sanırım. her neyse çok mu umurumda.
bazen bu anı rüyamda görmüştüm dersiniz ya. hani kimileri dejavu der. bahsettiğim çok kısa bi andır, bi önemi de yoktur hatta. belki de vardır. öyle bi durumda ben hep "acaba bu anın nasıl bi gizemi var ki ben bunu daha önce gördüğümü hatırlıyorum" diye düşünürüm çoğu zaman. son günlerde pek fazla uyuyamıyorum ama uzun zamandır hiç abartmıyorum. neredeyse biraz sonra olacakları bilecekmiş kadar her durum için "daha önce rüyamda görmüştüm" diyorum. çok enteresan değil mi?
bulamıyorum
yrıca gördükten sonrası
em bitiy
aslında olay, bu haftalarca aklımdan çıkmayan 7 ünlü 11 ünsüz 18 harfle yarattığı çirkin ve ergence bişeydi belki ama özünde sadece bırakabilmek için bahaneydi. bi kız onu sevdiğini söylüyor ve oda bundan faydalanmak istedi belkide hepsi bu.
-Hepsi bu mu?
-Evet. Hangi erkek istemez ki?
-Seni kaybetmek istemeyenler olabilir mesela en basitinden. Ya da dürüst insanlar, açık insanlar, ahlaklı insanlar.
-Ne olduğu önemli değil yaa. Tamam anladık bizi takmıyor ama ne yapabilirim? ben onu fazlasıyla. belki de benim için yaratılmış melekgillerden bi şeytan kendisi.
bunların yaşandığı o ana geri dönüp sebeplerini adam akıllı sormak ve anlamak istiyorum.
Bişey değiştirir mi ki?
kesin hayatında çok sevdiği biri oldu.onunla kötü şeyler yaşadı.belki böyle bir sebepten bu kadar duyarsız.
allah inancı olmayanların merhametsiz olduğuna inanmak istemiyorum.
sonuçta oda insan duyguları olmak zorunda.duyguları var fakat benimle ilgili değil. önemli mi aslında evet ama kime aşık olacağımıza biz karar veremiyoruz. bu yüzden kendimize aşık etmek gibi bir lüksümüz de yok sanırım.
sanırım onun gözünde ben çok değersizim. Söylediği sözlere takılmak istemiyorum. bu yüzden sadece yaptıklarımız gerçek duygularımızın göstergesi değil midir? Seni farklı işler yapmaya sevk eden faktörler yoksa. bu çocuk için diğerlerini çıkarıyoruz etrafını umursamadığından.
benim pek sevmediğim bir arkadaşım benimle ilişkisini yaptığım bi hatadan dolayı kesse insan ister istemez bıraz kırılır ama eğer bişeyler merak etmiyorsam ve üstelemiyorsam onun benim gözümde hiç bir değeri yoktur demektir değil mi.
çok şerefsizsin dimi.
askerdeyken benimle oynadın dimi. herşey palavraydı sadece yalnız kalınca işte fatma var çok kek kız saftiriğin önde gideni du bi aklını karıştırayım nasıl olsa benimle ilgilenir sever beni üzmez. insanlarla bu kadar kolay alay edilebiliyor dimi. peki ya sonra samimiyet yoktu ki belki de farklı amaçları vardı çankırı da olması yanına çağırması bunları artık düşünmek istemiyorum ama beynimde dolaşan düşüncelere engel olamıyorum benim zihnimi kim yönlendiriyo. kes artık oyunu çünkü ben gerçekten yoruldum.
özür dilememesinin sebebi bırakmak istemesi olabilir mi? başka nasıl bi sonuç çıkarabilirim ki. ya da yapısı mı böyle?
beni kendine layık görmüyor dimi pezevenk.
allah inancı olmayanların merhametsiz olduğuna inanmak istemiyorum.
sonuçta oda insan duyguları olmak zorunda.duyguları var fakat benimle ilgili değil. önemli mi aslında evet ama kime aşık olacağımıza biz karar veremiyoruz. bu yüzden kendimize aşık etmek gibi bir lüksümüz de yok sanırım.
sanırım onun gözünde ben çok değersizim. Söylediği sözlere takılmak istemiyorum. bu yüzden sadece yaptıklarımız gerçek duygularımızın göstergesi değil midir? Seni farklı işler yapmaya sevk eden faktörler yoksa. bu çocuk için diğerlerini çıkarıyoruz etrafını umursamadığından.
benim pek sevmediğim bir arkadaşım benimle ilişkisini yaptığım bi hatadan dolayı kesse insan ister istemez bıraz kırılır ama eğer bişeyler merak etmiyorsam ve üstelemiyorsam onun benim gözümde hiç bir değeri yoktur demektir değil mi.
çok şerefsizsin dimi.
askerdeyken benimle oynadın dimi. herşey palavraydı sadece yalnız kalınca işte fatma var çok kek kız saftiriğin önde gideni du bi aklını karıştırayım nasıl olsa benimle ilgilenir sever beni üzmez. insanlarla bu kadar kolay alay edilebiliyor dimi. peki ya sonra samimiyet yoktu ki belki de farklı amaçları vardı çankırı da olması yanına çağırması bunları artık düşünmek istemiyorum ama beynimde dolaşan düşüncelere engel olamıyorum benim zihnimi kim yönlendiriyo. kes artık oyunu çünkü ben gerçekten yoruldum.
özür dilememesinin sebebi bırakmak istemesi olabilir mi? başka nasıl bi sonuç çıkarabilirim ki. ya da yapısı mı böyle?
beni kendine layık görmüyor dimi pezevenk.
ahmet, hasan gibi bir ismi olsaydı o zaman belki bu kadar rastlamazdım. ender inşaat ne ya. hava çok güzel ama bende iş yok. bugün okuldaki işlerimi ilginç bi şekilde sorunsuz hatta harika diyebileceğim şekiller de hallettim. sonra tunalıya çıktım ardından kuğuluda buluştuk leman da yemeğimizi yedik ardından dağıldık. akşam 5 e doğru o kadar güzel bi hava vardı ki bu şehri hiç böyle görmemiştim. bana gitme mi demeye çalışıyor? onu böyle görünce bırakmak istemedim ama gitmeliyim çünkü gitmezsem ve arkadaşlarımı görmezsem çıldırabilirim. içimdeki patlamayı yüz yüze paylaşmak ve enine boyuna tartışıp bi çözüm bulmak istiyorum.
onu her yer de ve gerçekten içimle hissedebiliyorum rüzgarı da bu şarkıyı da çok seviyorum wind of change.
yurda girdim. valizimi hazırladım. çıkış işlemleri için idareye indim. ama birileri benim fena halde sabrımı sınıyo.
o kadar sinirliyim ki o pezevenğin sklmiş dölünden doğan orospuyu alacaksın, masayı dağıtacaksın üzerine yatırıp ne bulursan...
gerisi de var.ego faciası, otobüs faciası akşam olmadı karanlık belasıyla geldi sanki. herşey mi üst üste gelir arkadaş
öpüşmeyin arkadaş, önümde bi de yaa..
birileri ender'in kılığına giripte beni korkutmaz mı lütfen!
düşüncelerim son günlerde inanılmaz dağınık ve aklımı bir türlü toparlayamıyorum.
iyice mazoşist oldum. saçlarımı çekerek ve mıknatıslarımın arasına parmaklarımı sıkıştırarak, ezerek kendimi yatıştırmaya ve rahatlamaya çalışıyorum. bazen yorulabilmek için tüm gün ayakta durmaya çalışmak gibi şeyler yapıyorum.
Nil Karaibrahimgil-Masal
Öldüm!
Ama ben masalımı da gördüm.
Pazartesi
küpeli genç artık bakmayı kesmelisin.
aşkın cinsel boyutu. dosta her girdiğimde bu konuyla ilgili kitapları kurcalıyorum. hatta aşk konusundaki bilimsel kitapları.açıklamalar hep aynı beyindeki bilmem ne hücresinin fazla salgılanması.
bu konu hakkında çok şey yazmak istiyorum ve yazıcam...
metroda karşımdaki çiftler birbirlerine yenilecek bir yemekmiş gibi bakıyorlar. yada ye beni der gibi...
sen ne güzel şeysin öyle erkekler çok şanslı piyasada çok güzel genç kızlar var.
Yine tostosumun yanındayım. az önce bissürü aksiyon yaşadık onunla, klavyeye tırmanma, masadan halıya atlama, kablolara dolanma şuan da yüzme. çok atletik zamanlar geçiriyoruz.
kafamda yine bi şeyler birikti hep çok şey var fakat hepsini yazacak kadar vaktim yok.
satırlarca bıkmadan usanmadan enderden bahsedebilirim oysa.
neyse yolda gelirken dil tarihe baktım. öyle bi aurası var ki. sakin, ağır, heybetli, yaşanmışlıklar sanki her tarafından akıyor ve karanlık pencereler korku filmi gibi. gündüz veya gece farketmez. her an patlamaya hazır gibi...
İnanılmaz özlüyorum...
aslında artık müzik dinlemek istemiyorum zaten hiçbir şarkıyı baştan sona dinleyemiyorum. bi işadamları bi de ben. kafanda onlarca şey dönüyor. neydi 6 dk lık klasik müzik mi? abi dk si gelmeden zaten dinlemediğimi başka şeyler düşündüğünü fark ediyorum.
bazen şiddetle, onunla sadece arkadaş olduğumuz günlere dönmek istiyorum.
uzaklara gitmek burdan milyon km. uzaklara. kimsenin olmadığı yerlere. saf dağlara çıkmak.
ne hale gelmişiz Yarabbi, kendimizi bir metayla paylaşarak huzur arıyoruz.
hayatında kimler var. kimi daha çok seviyor. onlarla arası nasıl. hangi ayrıntılardan hoşlanır. neler sinirine dokunur.bunları bilmiyorum. hiç bişey bilmememe rağmen yinede aşık olabiliyorum. görmeden. kendi hayallerime mi aşığım acaba ya da kendi kafamda uydurduğum Ender'e. görmeden aşık olmak.
saat kaç?
6 yı 20 geçiyo.
neden Ender.başkası değilde neden ender. bu soruyu durmaksızın soruyorum. henüz yanıt yok. ve anahtarları bulamıyorum.
tedaviye ihtiyacım var.
emek te parkta oturuyorum ve oturduğum yerden karşımdaki apartmanın 3. katı rahatlıkla görülüyor. sanırım anne sofrayı hazırladı, çocuğunun tabağına yemek koydu az önce. 8 yaşlarında bir oğlan. bir adamda geldi muhtemelen eşidir.kendi de oturdu. sanki büyük bi huzurla yemek yiyorlar.perdeleri şu yanlardan tutulanlardan. tülü yok yada kenara sıyrılmış. bakim diğer odaları kapalı. tavanda 6 lambalı sarı ışıklı avize. sanırım 8 kişilik bi masa3 beyaz sandalyesini görüyorum kadın başta oturuyor. duvarlar mat grimsi bi mavi.
güzel bi manzara.
kafamda yine bi şeyler birikti hep çok şey var fakat hepsini yazacak kadar vaktim yok.
satırlarca bıkmadan usanmadan enderden bahsedebilirim oysa.
neyse yolda gelirken dil tarihe baktım. öyle bi aurası var ki. sakin, ağır, heybetli, yaşanmışlıklar sanki her tarafından akıyor ve karanlık pencereler korku filmi gibi. gündüz veya gece farketmez. her an patlamaya hazır gibi...
İnanılmaz özlüyorum...
aslında artık müzik dinlemek istemiyorum zaten hiçbir şarkıyı baştan sona dinleyemiyorum. bi işadamları bi de ben. kafanda onlarca şey dönüyor. neydi 6 dk lık klasik müzik mi? abi dk si gelmeden zaten dinlemediğimi başka şeyler düşündüğünü fark ediyorum.
bazen şiddetle, onunla sadece arkadaş olduğumuz günlere dönmek istiyorum.
uzaklara gitmek burdan milyon km. uzaklara. kimsenin olmadığı yerlere. saf dağlara çıkmak.
ne hale gelmişiz Yarabbi, kendimizi bir metayla paylaşarak huzur arıyoruz.
hayatında kimler var. kimi daha çok seviyor. onlarla arası nasıl. hangi ayrıntılardan hoşlanır. neler sinirine dokunur.bunları bilmiyorum. hiç bişey bilmememe rağmen yinede aşık olabiliyorum. görmeden. kendi hayallerime mi aşığım acaba ya da kendi kafamda uydurduğum Ender'e. görmeden aşık olmak.
saat kaç?
6 yı 20 geçiyo.
neden Ender.başkası değilde neden ender. bu soruyu durmaksızın soruyorum. henüz yanıt yok. ve anahtarları bulamıyorum.
tedaviye ihtiyacım var.
emek te parkta oturuyorum ve oturduğum yerden karşımdaki apartmanın 3. katı rahatlıkla görülüyor. sanırım anne sofrayı hazırladı, çocuğunun tabağına yemek koydu az önce. 8 yaşlarında bir oğlan. bir adamda geldi muhtemelen eşidir.kendi de oturdu. sanki büyük bi huzurla yemek yiyorlar.perdeleri şu yanlardan tutulanlardan. tülü yok yada kenara sıyrılmış. bakim diğer odaları kapalı. tavanda 6 lambalı sarı ışıklı avize. sanırım 8 kişilik bi masa3 beyaz sandalyesini görüyorum kadın başta oturuyor. duvarlar mat grimsi bi mavi.
güzel bi manzara.
gülsek keşke
kadınlar hamamı bir gün alev almış ve bütün kadınlar peştamallarını kapıp kaçmaya başlamış. peştamallarıyla edep yerlerini örterek kaçıyorlarmış. kadının biri kaçarken karşıdan kocası geliyormuş ve karısını görünce ona;
- Oranı kim tanıcak yüzünü kapat yüzünü. demiş.
Bir kadın, papağan almaya gitmiş. adam ona papağanın daha önce genel evde bulunduğunu o yüzden çok konuştuğunu ve küfrettiğini söylemiş. kadın yine de kabul etmiş ve papağanı alıp eve getirmiş. papağan kadın eve gelince;
-hoşgeldin orospu,
oğlu eve gelince;
-hoş geldin piç,
kızı eve gelince;
-hoş geldin küçük orospu der.
akşam olup kadının kocası içeri girince;
- ooo hoş geldin Osman Aga yeni yerimizi ne çabuk buldun.
kadın papağanı çok küfrettiği için geri getirir. adam da bir hafta sonra gelip almasını o zamana kadar papağanı eğiteceğini söyler.adam papağan her küfrettiğin de kafasını suya batırarak onu eğitir. kadın bir hafta sonra gelir ve papağanını sorar. adamda papağanı eğittiğini ve isterse papağana soru sorabileceğini söyler.
kadın papağana;
-ben eve geldiğimde ne diyeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi.
-peki ben eve bir erkekle geldiğimde ne diyeceksin.
-hoşgeldiniz hanımefendi ve beyfendi
-peki ben eve iki erkekle geldiğimde ne diyeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi ve beyfendiler.
-peki ben eve üç erkekle geldiğimde ne diyeceksin.
-Cevat suyu kap getir bu kadın gerçekten orospu.
- Oranı kim tanıcak yüzünü kapat yüzünü. demiş.
Bir kadın, papağan almaya gitmiş. adam ona papağanın daha önce genel evde bulunduğunu o yüzden çok konuştuğunu ve küfrettiğini söylemiş. kadın yine de kabul etmiş ve papağanı alıp eve getirmiş. papağan kadın eve gelince;
-hoşgeldin orospu,
oğlu eve gelince;
-hoş geldin piç,
kızı eve gelince;
-hoş geldin küçük orospu der.
akşam olup kadının kocası içeri girince;
- ooo hoş geldin Osman Aga yeni yerimizi ne çabuk buldun.
kadın papağanı çok küfrettiği için geri getirir. adam da bir hafta sonra gelip almasını o zamana kadar papağanı eğiteceğini söyler.adam papağan her küfrettiğin de kafasını suya batırarak onu eğitir. kadın bir hafta sonra gelir ve papağanını sorar. adamda papağanı eğittiğini ve isterse papağana soru sorabileceğini söyler.
kadın papağana;
-ben eve geldiğimde ne diyeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi.
-peki ben eve bir erkekle geldiğimde ne diyeceksin.
-hoşgeldiniz hanımefendi ve beyfendi
-peki ben eve iki erkekle geldiğimde ne diyeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi ve beyfendiler.
-peki ben eve üç erkekle geldiğimde ne diyeceksin.
-Cevat suyu kap getir bu kadın gerçekten orospu.
Nerde lan?
Pixies Where is my Mind?
With your feet in the air and your head on the ground
Try this trick and spin it, yeah
Your head will collapse
But there's nothing in it
And you'll ask yourself:
"Where is my mind?
Way out in the water, see it swimming.
I was swimming in the Carribean
Animals were hiding behind the rock
Except for little fiso
When they told me east is west, trying to talk to me, coy koi
Where is my mind?
Way out in the water, see it swimming
With your feet in the air and your head on the ground
Try this trick and spin it, yeah
Your head will collapse
But there's nothing in it
And you'll ask yourself:
"Where is my mind?
Way out in the water, see it swimming.
I was swimming in the Carribean
Animals were hiding behind the rock
Except for little fiso
When they told me east is west, trying to talk to me, coy koi
Where is my mind?
Way out in the water, see it swimming
Pazar
İnsanlar salak gibi ölümden korkarlar hangi felsefeci demişti şu an hatırlayamıyorum o kadar da bahsetmiştik neyse bizim felsefeciler gelince sorarım. "bilmediğim bir şeyden nasıl korkayım". çok doğru henüz yaşamadım ve korkmak için sebebim yok benim asıl korktuğum can sıkıntısı olmuştur hep, artık aşka tutulmakta onunla eşdeğer. can sıkıntısı çekiyorsan hiç bi şeyden zevk alamıyorsun ve kitleniyorsun insan yaşarken başka neden korkabilir ki yaşarken yaşayamamak. hiç bir şeyden zevk alamamak gerçek ve daha mühim bi sorun değil mi?
Şimdi ben içimde bir evren taşıyorsam bu aralar kıyamete yaklaşmışım demektir dimi sonuç bu. kıyametin varlığı. kıyameti yaratan etkenler ve hepsini bütünüyle ele alan mantık neyse ki şunu biliyorum inanmakla anlamak aynı şey değil!
farklı mevzular da yazmalıyım artık. oturup ergen gibi aşk hastalığından daha fazla bahsetmesem iyi olur. Felsefeyi seviyorum.
Şimdi ben içimde bir evren taşıyorsam bu aralar kıyamete yaklaşmışım demektir dimi sonuç bu. kıyametin varlığı. kıyameti yaratan etkenler ve hepsini bütünüyle ele alan mantık neyse ki şunu biliyorum inanmakla anlamak aynı şey değil!
farklı mevzular da yazmalıyım artık. oturup ergen gibi aşk hastalığından daha fazla bahsetmesem iyi olur. Felsefeyi seviyorum.
kimseye bişey söyleyemiyorum sadece onların hallerinin güzel olduğunu gülerek belli ediyorum.daha önce de hep böyleydi. sevimli tartışmalarına şahit oluyordum ama gayet normal evli çiftler arasında konuşma deyip geçiyordum. bugün sanki gözüme sokmak istediler sadece onlar değil herkes. tamam mutlusunuz anladık ben önümde sergilediğiniz hallerinizi daha da yumuşatmak için gülerken daha fazlasını yapmayın. bugün gerçekten çaktırmadım ama çok battı çok kötü geldi.
eniştem: ne bu özlem kokuyo bu tavuk?
kuzenim: kokmuyo baharat attım kekik var sadece.
eniştem: eee kokuyo işte nerde görülmüş tavuğa keklik atıldığı. tavukla keklik bir yenir mi hiç."gülüşmeler" ıyy ben bunu yiyemem. ama açım mecbur.
kuzenim: sen yapsaydın?
eniştem: onuda ben mi yapayım sen ne yapıcan ben yaparsam.
kuzenin: tatlı tatlı tebessümle cevaplar vs. vs. vs.
zaten sanki bunları göstermek istermiş gibi saat 7 de zor bıraktınız.bilgenin mutluluğu ve basit yemek dertleri de ayrı.
ve ademoğlu herkes mi mutlu olur arkadaş pastahane de nişan. bizimkinin ağzı kulaklarında diğeri de öyle. çift de öyle. melih de öyle. orayı terk ettim valizi aldım. pastahaneye bakmak istemeyerek önünden geçip durağa gittim. doldum sanırım bi şekilde o kadar doldum ki tüm gün. otobüsten indim. bir iki durak var önlerinde bekleyenler hiç birinin suratını görmek istemedim zaten bakmam da. insan kalabalığını geçtikten sonra üst geçidin bulunduğu alana doğru yürümeye devam ederken önümde kalan son insan da yanımdan geçti. ben ve karanlık. özür dilerim baba gerçekten özür dilerim çok özür dilerim seni seviyorum kusura bakma çok özür dilerim seni seviyorum gerçekten özür dilerim.benden istediğini yapamadığım için çok özür dilerim tek istediğin mutlu ve başarılı olmam. yapamadığım için gerçekten özür dilerim. istemicen bi insana aşık olduğum ve beni üzmesine izin verdiğim için de özür dilerim anne seni seviyorum ve benim için neler yaptığınızı çok iyi biliyorum karşılığını veremediğim için çok özür dilerim. sizi seviyorum sizi seviyorum gerçekten içtenlikle özür dilerim. özür dilerim yaptıklarım için ikinizden de tüm benliğimle özür dilerim.daha fazla tutamadım merdivenleri çıkarken sadece ağladım. içimden geldiği gibi zaten araçların sesinden bişey duyulmazdı merdivenleri inene kadar kendimi zor durdurdum. insanlar yine. en karanlık yere gitmek istedim kimsenin olmadığı ıssız bi yerde avazım çıktığı kadar bağırıp ağlamak istedim sadece durmadan ağlamak. yurtda ki kızların korktuğu bi yer var çok ıssız ve karanlık kimse ordan geçmek istemiyo. ordayım sesimi falan çıkarmadan ağlıyorum bi yandan da yurda doğru yürümeye devam ediyorum. gözlerimi aralayarak yürürken etrafta kimsenin olmadığını düşündüm ama yinede kendimce sessizce ve temkinli ağlıyordum. bi ses geldi "baksana ne kadar içli ağlıyo". sonra da farkettirmeden ağlayamadığıma ağladım.
yurda girdim bi kaç içecek aldım. duşa girdim ağladım. bu aralar duşta ağlama durumu bi kaç kez oldu. hilal ve sevgilisinin atışmalarına şahit oldum durumu anlattı dinledim. hilal beni seviyorsun biliyorum ki bende seni çok seviyorum teselli etmek istiyorsun farkındayım ama olmuyo taş gibi hatunsun çok iyilerini bulursun gibi sözlerin daha kötü yapmaktan ileriye gitmiyo sıkma tatlı canını. çünkü daha iyisini istemiyorum. oturup burcuyla da ağladık o kendi derdine ben kendi derdime.
ender, seni kafamdan silip atabilmek için neler yapmadım ki o kadar merak ediyor ve o kadar unutmak istiyorum ki. hiç kimseyi seveme, kimseye aşık olama. nasıl bi günah işledim acaba. eminim başkasıyla evlenmek zorunda kalıcam ama yok ya istemiyorum. nasıl allah a küfreden bi insana aşık olabiliyorum. isterse gözümün önünde en iğrenç pozisyonlara girsin soğuyamıyorum bi siktir soğuyamıyorum işte. bi insan nasıl her haliyle sevilebilir ki herşeyiyle ya her haliyle. sadece durmadan seviyorum.bazen tüm bedenimle hissediyorum. işi gücü olmayan boş gezenin boş kalfası. hayat amacı yok. kendini ayağa kaldıramayan bi berduş hepsi bu. durumun ne kadar kötü olduğunu biliyorum ama bunların hiç bi önemi yok ben ona çalışır bakarım. ne isterse alırım hatta. yeter ki şöyle bi köşede dursun sadece keyfine baksın. o saçma kişiliği ve karakteriyle seviyorum ben onu işte. bu yeterli değil mi? ne mantıksız şeyler düşünüyorum dimi akıl almıyo.
buraya yazarken içimden geldiği gibi yazıyorum ve derdim kiminleyse onunla konuştuğumu varsayarak anlatmak daha tesirli geliyo bazende onu başkasına anlattığımı varsaymak ama kesinlikle o an içimden nasıl cümle kurmak istiyorsam sadece öyle işte zaman mekan kavramını ve nereye vurduğunu düşünmeden. Malcanak. bundan sonra da böyle devam edeceğim sanırım.
Cumartesi
hayvanat
Yoruldun mu böyle yüzdürürler adamı. neyse sana da bana da spor oldu.:) gerçekten üzülüyorum evlere hapsedilmiş hayvanların haline. kendi doğasında dursun ve ben oraya gidip onunla oynayayım istiyorum daha fazlası değil. Onu bir eve hapsetmenin mantığı nedir? hayvan severler derneğiymiş. peh. bu yüzyılda sizin kadar büyük ve örgütlü hayvan katledenler görülmemiştir. çevreciler artık kıçımla gülerim siz bu doğaya ne verebilirsiniz ya da ne alabilirsiniz. dünya milyon yıldır kendini yenileyerek yaşamını sürdürüyo bu insanlar neyin kafasında anlamıyorum doğayı el ele vererek katlediyo muyuz? siz avucunuzu yalayın. topluca mutasyona uğrarız hepsi bu. mucizeyi mahvedemezsin. kendi döşediğimiz yolları yine kendi ürettiğimiz hazır ambalajlarla çirkin gösterebiliriz yalnızca. köpek efendi istemezdi, efendi köpeğin dünyasını yıkmasaydı eğer böyle bişey.
tepkisiz
bu tostos aynı ender yaa çok tepkisiz suyun içinde tüm bacaklarını açmış sadece keyfine bakıyo. Beni takmıyo bile vay ibne bak şimdi ben sana ne yapıyorum...
kar ve tosbağa
Sabah 10 dan beri kar yağıyo. yerleri tuttu ve evdekiler gitmeme izin vermediler ama muhtemelen birazdan çıkarım. çok güzel yağıyor. lan hayvan orda canın sıkılmadı mı senin du seninle biraz oynayayım. Yalnız tosbağalar baldır ve kar kokusu müthiştir.
parmak uçlarım
Ben değil gerçekten ben değil! bugün dolmuşta sadece parmak uçlarım yüzünü ve burnunu yoklamak istedi. Bana da çok özlediklerini söylediler.
miknatıslarım
bugün sen den biraz bahsettim ama daha fazla bahsedilmeyi hak ediyorsun.
sürekli yanımda taşıdığım bir çift mıknatısım var aslında şunsuz bunsuz yapamam diyen bi insan hiç değilim yemek yiyelim duş alabilelim dişlerimizi fırçalayabilelim yaşamak için bunlar kafi. telefonum olmadan asla, bilgisayarım olmadan asla, şuyum olmadan buyum olmadan asla diyen insanlardan da pek hoşlanmam ama bu mıknatıslarla bayadır yaşıyorum artık ben onları onlarda beni özümsedi hatta geçen ayırmaya çalışırken üzerime öyyle bi elektrik bırakmış ki resmen içimde bi organım acıdı. kalbim muhtemelen bunu romantiklik olsun diye yazmıyorum gerçekten acıdı çünkü. benim için giderek de değerleniyorlar sonları nasıl olur kestiremiyorum kaybedersem üzülürüm şuan için derecesi net değil ama giderek bağlanıyorum işte. başta stres alabilir belki deyip bi gün elime aldım. sonra birinin daha zayıf ve hasarlı olduğunu fark ettim tıpkı benim gibi. diğeri de daha pürüzsüz ve besili tıpkı ender :) ve ben kıçından bi türlü ayrılamıyorum. onları ayırmaya da kıyamıyorum havada birleştiklerinde çok mutlu oluyorlar çıkardıkları sesten belli. birbirlerini görmeseler bile çekiyorlar. birini çevirince diğeri de dönüyor. birbirlerine yapışınca sevinçten çığlık atıyorlar.aralarına fazla mesafe girdiğinde birbirlerini bulamıyorlar bulduklarında ise zıpkın gibi yapışıyorlar yada burda zıpkın gibi yapışan benim. benim ki yapışıyor aslında ender in ki etkisiz eleman ama bazen ikisinin pozitifleri karşılaşınca birbirlerini itiyorlar sanırım enderi farklı olmasından dolayı çekici buluyor. aralarına parmaklarım girse de önemli değil yeter ki elimin kalın kısmı girmesin :)
aslında konuşursak belkide hiç bi sorun çıkmayabilir yeter ki aileler girmesin. çok zıtlar onun ailesi tamamen dönmüş bizimkilerse nuh demiş peygamber dememişler asimile olmamışlar nolur du bizimkilerde topluma uysaydı.dediğim dedik çaldığım düdük.
sürekli yanımda taşıdığım bir çift mıknatısım var aslında şunsuz bunsuz yapamam diyen bi insan hiç değilim yemek yiyelim duş alabilelim dişlerimizi fırçalayabilelim yaşamak için bunlar kafi. telefonum olmadan asla, bilgisayarım olmadan asla, şuyum olmadan buyum olmadan asla diyen insanlardan da pek hoşlanmam ama bu mıknatıslarla bayadır yaşıyorum artık ben onları onlarda beni özümsedi hatta geçen ayırmaya çalışırken üzerime öyyle bi elektrik bırakmış ki resmen içimde bi organım acıdı. kalbim muhtemelen bunu romantiklik olsun diye yazmıyorum gerçekten acıdı çünkü. benim için giderek de değerleniyorlar sonları nasıl olur kestiremiyorum kaybedersem üzülürüm şuan için derecesi net değil ama giderek bağlanıyorum işte. başta stres alabilir belki deyip bi gün elime aldım. sonra birinin daha zayıf ve hasarlı olduğunu fark ettim tıpkı benim gibi. diğeri de daha pürüzsüz ve besili tıpkı ender :) ve ben kıçından bi türlü ayrılamıyorum. onları ayırmaya da kıyamıyorum havada birleştiklerinde çok mutlu oluyorlar çıkardıkları sesten belli. birbirlerini görmeseler bile çekiyorlar. birini çevirince diğeri de dönüyor. birbirlerine yapışınca sevinçten çığlık atıyorlar.aralarına fazla mesafe girdiğinde birbirlerini bulamıyorlar bulduklarında ise zıpkın gibi yapışıyorlar yada burda zıpkın gibi yapışan benim. benim ki yapışıyor aslında ender in ki etkisiz eleman ama bazen ikisinin pozitifleri karşılaşınca birbirlerini itiyorlar sanırım enderi farklı olmasından dolayı çekici buluyor. aralarına parmaklarım girse de önemli değil yeter ki elimin kalın kısmı girmesin :)
aslında konuşursak belkide hiç bi sorun çıkmayabilir yeter ki aileler girmesin. çok zıtlar onun ailesi tamamen dönmüş bizimkilerse nuh demiş peygamber dememişler asimile olmamışlar nolur du bizimkilerde topluma uysaydı.dediğim dedik çaldığım düdük.
gökyüzü
Bu gidişle çift karakterli olucam kendimle konuşmaktan. neyse ki ziyaretçiler var.
Emre seni bir gün bulucam umarım mezarını bulmam. bakim 52 yaşındasın ölmeden konuşmak istiyorum. şu yurtdışı işini de bi halletsek artık.
çimlerin üzerinde yatmaya bayılıyorum. böceklerden falan pek korkmam. rahatlıkla uzanırım nereye baktığım önemli sadece yukarda çatılar ve teller görmek istemem. saf bi gökyüzü. keşke şu lisedeki pilot olma isteğimi gerçekleştirebilseydim. neyse paraşütle belki.
çimlere uzanınca sadece huzur ve mutluluk hissetmiyorum. doğama döndüğümü hissediyorum. sonra kafamda şunlar beliriyo.
kapitalizim mi? yerim onun sinemasını, parklarını, gösterilerini, avmlerini, konserlerini, topluca eğlence sektörünü, aslında hepsini. sırtımı dayadığım o çimlerle birlikte onlarda eziliyor. hiç biri o mutluluğu veremiyor ve bana parayla satamıyorlar bende satın almıyorum zaten. eğer sistemin bittiği bir nokta varsa o da hafif bir esinti, durmadan şekillenen bulutlar, açılıp kapanan gökyüzü, yıldızlar, ay veya güneşe denk gelindiği toprağa düşülen o an.
Emre seni bir gün bulucam umarım mezarını bulmam. bakim 52 yaşındasın ölmeden konuşmak istiyorum. şu yurtdışı işini de bi halletsek artık.
çimlerin üzerinde yatmaya bayılıyorum. böceklerden falan pek korkmam. rahatlıkla uzanırım nereye baktığım önemli sadece yukarda çatılar ve teller görmek istemem. saf bi gökyüzü. keşke şu lisedeki pilot olma isteğimi gerçekleştirebilseydim. neyse paraşütle belki.
çimlere uzanınca sadece huzur ve mutluluk hissetmiyorum. doğama döndüğümü hissediyorum. sonra kafamda şunlar beliriyo.
kapitalizim mi? yerim onun sinemasını, parklarını, gösterilerini, avmlerini, konserlerini, topluca eğlence sektörünü, aslında hepsini. sırtımı dayadığım o çimlerle birlikte onlarda eziliyor. hiç biri o mutluluğu veremiyor ve bana parayla satamıyorlar bende satın almıyorum zaten. eğer sistemin bittiği bir nokta varsa o da hafif bir esinti, durmadan şekillenen bulutlar, açılıp kapanan gökyüzü, yıldızlar, ay veya güneşe denk gelindiği toprağa düşülen o an.
Tez konusunu gene Pazartesi ne aksattık. benden bi bok olmaz yarın şu işi adam gibi halledeyim artık ender bi rahat verirsen müsadenle. kadınların işi çok zor. çok yoruldum bugün. bilirsiniz işte insan olmak yoruyo.:)
akşam yurda dönerken otobüste tuttuğum koltukta oturan kadının, siyah, hafif tepesi açılmış bukle bukle biraz kirlenmiş ve taranmamış ama aralarından tek tek turuncu çıkan siyah saçları vardı. kirli saçtan iğrenmeme rağmen parmağımı buklelerine o kadar sokmak istedim ki. yurda girdim çıkış aldım cola ve atıştırmalıklar. diş macunum ve fırçam temiz çoraplar. mp3 telefon cüzdan kesici aletlerim kalem not defterim mıknatısım dilekçe sanırım hazırım. cola mı içip mp3ümle durağa yürüdüm. yurdun yanındaki koşu pistinin olduğu alanı çok seviyorum çünkü etrafta ev yok ve gökyüzünün insan algısında ki yaklaşık % 10ü görülebiliyor ne büyük keyif. 417 yi bekliyorum saat 20 ye geliyo durakdaki dalyan tipli genç beni kesiyo yada doğradı da diyebiliriz ama alımlı oluğumu düşünmüyorum birine benzetti herhalde salla. emekte inmek için basıyorum babam arıyo kardeşin aştı de yanına git diyo benim yerime diğer insanlar iniyo ve ben bi sonraki durakta iniyorum. insanlar çok değişiyor dün gördüğüm kardeşim bir günde başka birisi olmuş.tanıyamadım. bu kızla napıcaz :). neyse kızları uğurluyoruz yurda geçiyoruz. orospu memura dil dök sen takık ya. takmış bi kere izin vermiyo işte. lan o anki sinirimi gerçekten göstersem neler olurdu çok merak ediyorum. bi gün yapıcam bunu. ama yapıcam demekle yapılmıyo dimi. sonra boşuna uğraştığımı fark ettim ama yazılı kurallar esnetilmezse sorunlar çıkabilir düşüncesi belirdi. cihan ı arayıp aramamayı düşündüm. aramalıydık belki de yada neyi ödetebilirdik ki toleranslı olması gerektiğini mi öğretmiş olurduk hayattan nasıl soğunurmuş onu mu? boşver dedik ve boşverdik. bizimkinin benimle tanıştırmak istediği pilot melih le nihayet tanıştım.
Abla nasıl?
hoş karizmatik.
ee çıksanız ne güzel olur...
oldu canım sonu var mı onu söylesene. bir sona bağlayabilseydik hemen ender le çıkardım çıkmayı geçtim hemen yarın evlenirdim. böylece her gün görebilirdim.
hıı.
konuyu değiştirdik okul sınavlar imkanlar her zaman ki gibi gözden geçirildi. ufak krizler bile yaşandı hatta. umarım yarın halledebilirim. eğer karşılıklı seviyorsan bu seni mutlu ediyor ve başarılı işler çıkarabiliyorsun sanırım. örnek kardeşim. çok mutlu oldum. sonra o yurduna döndü ben dolmuşa atladım kendi dünyama merhaba dedim nasılsın fatma bi değişiklik var mı? yok anasını satayım yok yine üzgün. bi ağırlık ve yine yorgunluk hissi.mıknatıslarım sizi seviyorum.
ve dikmende yim dikmen yüksektir ve soğuktur dolmuştan indim saat 21:21 hava müthiş beklediğim gibi değil yani. ay belli belirsiz alan geniş olduğundan mütevellit gökyüzünün % 40 kadarını görebiliyorum bu harika bişey kocaman asfalt yolda kimsecikler yok arabalar bile. whıtesnake ve scorpions dinliyorum world wide live albümlerindeki performans şarkılarını seviyorum. iyi geldi valla. biraz soğuk biraz manzara biraz metal bi polis arabası ve sitenin yeni takılan sevimli küçük demir kapısını yavaşça açıp giriyorum aparmanın önüne gelince zile basıyorum ve küçük bi zamansızlıktan sonra evdeyiz. beyza teşekkürler beni hala teselli etmeye çalıştığın için. arkadaşlar candır.
fatih altaylı söz ebeliği yapan yavşağın önde gidenisin.seni hangi akılla spiker yapmışlar amaç konuşmaksa çocuklarda konuşuyo.Ki senden daha mantıklı konuşuyorlar. konuşmak için bilgiye gerek yok.
bizimkilerde aslında fena sayılmaz ama artık çok geç başkasına vurgunum.
başkalarının evinde kalmak hiç bana göre değil hatta hiç hoşlanmadığım bi durum ama istisnalar olabiliyor işte. farklı yanları da oluyor. hiç pembe kullanmayan ben şuan sevimli pembe bi pijamayla oturuyorum. yatağım bile pembe enteresan.küçük bi oda bakim tahminen 3 metreye 4 metre gibi büyüklükte. tek kişilik bi yatak, masaüstü bilgisayar, çift kapılı sağında rafları olan dolap bu nasıl bi sarı ya en azından mat neyse halı ruloları televizyon ve masası küçük de bir aparatıf sehpası ama en güzeli başka küçük bi sehpanın üzerindeki cam fanusun içindeki kaplumbağa. inanılmaz güzel. artık bi hayvanım olsun istiyorum. başkalarının köpeklerine yavşıyorum çünkü yada böyle bişey de olur salak bi kaplumbağa ama bakamam ya unuturum ben yemini falan vermeyi. onu geçtim evde tutmak da istemem. buna karar vermeden çok düşünürüm. zaten çok çirkin bi yemi var böcek sanırım ama kendisi çok tatlı lan salak hala çıkamadın mı taşın üstüne. patilere bak ya müthişsin.uyudu galiba yaa az önce bacaklarını içeri almıştı şimdi tepki vermiyo .:) anam hayır yüzüyo yaa ben fanusu hareket ettirdikçe akıntı var zannedip yüzüyo herhalde aptal şey :)çok tatlısın sen ama .sağ sol geziniyo yaa.
bu odayı çok seviyorum. sıcak ve küçük tam bana göre. evdeki günlerimi hatırladım da.herkesi defettikten sonra bana kalan müthiş saatler gerçekten yalnızlığıma aşıktım. ve her gün aşkımı tekrar tekrar mumla arıyordum. Yalnızlık müthiş bişey benim hep vazgeçilmezim olmuştur. nasıl beklerdim tüm gün artık gece olsun ve kendimce vakit geçireyim diye ve bu beni gerçekten çok ama çok mutlu ediyordu.
belki tekrar o günlere dönebilirim. ve bazen tek amacımın kendime ait küçük teras katında bir ev, internet üzerinden bir iş ve istediğim zaman kafamı alıp dilediğim yere gidebileceğim biraz birikimin olduğunu düşünüyorum hepsi bu. belkide çok şey istiyorum.
artık bi ekstra da var ama. oturma odama alacağım o büyük ve pofuduk koltukta yatırmak istediğim biri.
burası gerçekten iyiymiş.
yarın ne yapıyoruz.
akşam yurda dönerken otobüste tuttuğum koltukta oturan kadının, siyah, hafif tepesi açılmış bukle bukle biraz kirlenmiş ve taranmamış ama aralarından tek tek turuncu çıkan siyah saçları vardı. kirli saçtan iğrenmeme rağmen parmağımı buklelerine o kadar sokmak istedim ki. yurda girdim çıkış aldım cola ve atıştırmalıklar. diş macunum ve fırçam temiz çoraplar. mp3 telefon cüzdan kesici aletlerim kalem not defterim mıknatısım dilekçe sanırım hazırım. cola mı içip mp3ümle durağa yürüdüm. yurdun yanındaki koşu pistinin olduğu alanı çok seviyorum çünkü etrafta ev yok ve gökyüzünün insan algısında ki yaklaşık % 10ü görülebiliyor ne büyük keyif. 417 yi bekliyorum saat 20 ye geliyo durakdaki dalyan tipli genç beni kesiyo yada doğradı da diyebiliriz ama alımlı oluğumu düşünmüyorum birine benzetti herhalde salla. emekte inmek için basıyorum babam arıyo kardeşin aştı de yanına git diyo benim yerime diğer insanlar iniyo ve ben bi sonraki durakta iniyorum. insanlar çok değişiyor dün gördüğüm kardeşim bir günde başka birisi olmuş.tanıyamadım. bu kızla napıcaz :). neyse kızları uğurluyoruz yurda geçiyoruz. orospu memura dil dök sen takık ya. takmış bi kere izin vermiyo işte. lan o anki sinirimi gerçekten göstersem neler olurdu çok merak ediyorum. bi gün yapıcam bunu. ama yapıcam demekle yapılmıyo dimi. sonra boşuna uğraştığımı fark ettim ama yazılı kurallar esnetilmezse sorunlar çıkabilir düşüncesi belirdi. cihan ı arayıp aramamayı düşündüm. aramalıydık belki de yada neyi ödetebilirdik ki toleranslı olması gerektiğini mi öğretmiş olurduk hayattan nasıl soğunurmuş onu mu? boşver dedik ve boşverdik. bizimkinin benimle tanıştırmak istediği pilot melih le nihayet tanıştım.
Abla nasıl?
hoş karizmatik.
ee çıksanız ne güzel olur...
oldu canım sonu var mı onu söylesene. bir sona bağlayabilseydik hemen ender le çıkardım çıkmayı geçtim hemen yarın evlenirdim. böylece her gün görebilirdim.
hıı.
konuyu değiştirdik okul sınavlar imkanlar her zaman ki gibi gözden geçirildi. ufak krizler bile yaşandı hatta. umarım yarın halledebilirim. eğer karşılıklı seviyorsan bu seni mutlu ediyor ve başarılı işler çıkarabiliyorsun sanırım. örnek kardeşim. çok mutlu oldum. sonra o yurduna döndü ben dolmuşa atladım kendi dünyama merhaba dedim nasılsın fatma bi değişiklik var mı? yok anasını satayım yok yine üzgün. bi ağırlık ve yine yorgunluk hissi.mıknatıslarım sizi seviyorum.
ve dikmende yim dikmen yüksektir ve soğuktur dolmuştan indim saat 21:21 hava müthiş beklediğim gibi değil yani. ay belli belirsiz alan geniş olduğundan mütevellit gökyüzünün % 40 kadarını görebiliyorum bu harika bişey kocaman asfalt yolda kimsecikler yok arabalar bile. whıtesnake ve scorpions dinliyorum world wide live albümlerindeki performans şarkılarını seviyorum. iyi geldi valla. biraz soğuk biraz manzara biraz metal bi polis arabası ve sitenin yeni takılan sevimli küçük demir kapısını yavaşça açıp giriyorum aparmanın önüne gelince zile basıyorum ve küçük bi zamansızlıktan sonra evdeyiz. beyza teşekkürler beni hala teselli etmeye çalıştığın için. arkadaşlar candır.
fatih altaylı söz ebeliği yapan yavşağın önde gidenisin.seni hangi akılla spiker yapmışlar amaç konuşmaksa çocuklarda konuşuyo.Ki senden daha mantıklı konuşuyorlar. konuşmak için bilgiye gerek yok.
bizimkilerde aslında fena sayılmaz ama artık çok geç başkasına vurgunum.
başkalarının evinde kalmak hiç bana göre değil hatta hiç hoşlanmadığım bi durum ama istisnalar olabiliyor işte. farklı yanları da oluyor. hiç pembe kullanmayan ben şuan sevimli pembe bi pijamayla oturuyorum. yatağım bile pembe enteresan.küçük bi oda bakim tahminen 3 metreye 4 metre gibi büyüklükte. tek kişilik bi yatak, masaüstü bilgisayar, çift kapılı sağında rafları olan dolap bu nasıl bi sarı ya en azından mat neyse halı ruloları televizyon ve masası küçük de bir aparatıf sehpası ama en güzeli başka küçük bi sehpanın üzerindeki cam fanusun içindeki kaplumbağa. inanılmaz güzel. artık bi hayvanım olsun istiyorum. başkalarının köpeklerine yavşıyorum çünkü yada böyle bişey de olur salak bi kaplumbağa ama bakamam ya unuturum ben yemini falan vermeyi. onu geçtim evde tutmak da istemem. buna karar vermeden çok düşünürüm. zaten çok çirkin bi yemi var böcek sanırım ama kendisi çok tatlı lan salak hala çıkamadın mı taşın üstüne. patilere bak ya müthişsin.uyudu galiba yaa az önce bacaklarını içeri almıştı şimdi tepki vermiyo .:) anam hayır yüzüyo yaa ben fanusu hareket ettirdikçe akıntı var zannedip yüzüyo herhalde aptal şey :)çok tatlısın sen ama .sağ sol geziniyo yaa.
bu odayı çok seviyorum. sıcak ve küçük tam bana göre. evdeki günlerimi hatırladım da.herkesi defettikten sonra bana kalan müthiş saatler gerçekten yalnızlığıma aşıktım. ve her gün aşkımı tekrar tekrar mumla arıyordum. Yalnızlık müthiş bişey benim hep vazgeçilmezim olmuştur. nasıl beklerdim tüm gün artık gece olsun ve kendimce vakit geçireyim diye ve bu beni gerçekten çok ama çok mutlu ediyordu.
belki tekrar o günlere dönebilirim. ve bazen tek amacımın kendime ait küçük teras katında bir ev, internet üzerinden bir iş ve istediğim zaman kafamı alıp dilediğim yere gidebileceğim biraz birikimin olduğunu düşünüyorum hepsi bu. belkide çok şey istiyorum.
artık bi ekstra da var ama. oturma odama alacağım o büyük ve pofuduk koltukta yatırmak istediğim biri.
burası gerçekten iyiymiş.
yarın ne yapıyoruz.
Cuma
Gamze'nin yeni doğan yeğenine kıyafet baktık. küçücük şeyleri görünce o kadar sevimli geldiler ki aklım da yıldırım hızıyla beliren sözler "enderle çocuğumuz olursa bu kadar sevimli kıyafetler alırım" oldu. ana dedim tongaya fena basmışsın fatma. her zaman ki gibi ağır ağır çorbamı içerken açık olan televizyona baktım. acaba neye bakıyo şimdi? bunu o kadar merak ettim ki o nereye bakıyorsa bende aynı şeyleri görmek istedim. kıyafetlerimi katlarken, onun da kıyafetlerini tek tek ve jilet gibi katlamak istedim sebebini bilmiyorum ama nedense çoraplarını katlamak daha cazip geldi. kim kimin çorabını katlamak ister ki sanırım daha yakın olma isteğinden. ve daha o kadar çok şey var ki...
Hayatım giderek boka sarıyo.
ve giderek ölüme yaklaştığımı hissediyorum...
Hayatım giderek boka sarıyo.
ve giderek ölüme yaklaştığımı hissediyorum...
Sabahın köründe Tunus’a doğru giderken göt kesen bi hava vardı. Rüzgârı
inanılmaz severim müthiştir ama eğer fırtınaya dönmüşse o zaman başka. Okula
çıkarken inanılmaz kötüydü 10 dklık yolda dondum resmen neyse ki öğleden sonra
hava düzelmişti daha tatlı tatlı esiyordu bu beni biraz olsun mutlu etti. tüm
gün hocayı bekledim neredeyse. sonra çalışmaları sunduk. ilhan, gerçekten
neler hissettiğini gayet iyi anlayabiliyorum aynı şeyleri bende yaşadım. umarım
seninki benimkiyle aynı sebepten değildir öyleyse sıçtın. o sessizlikte eminim
sen de bittin neyse ki şansım yaver gitti de senin ki gibi bi duruma düşmedim
biz hocayla özel konuştuk. kendime sormaya başladığım soruyu hocadan da duyunca
tamam dedim bu sıçtığımın soyut dışavurumcu resmidir. anladığım kadarıyla
atölyeden kalıyorum. artık üzülmek istemiyorum bi dönem uzatalım. okul uzatmak
iyidir herhalde. hayat artık ters yüz, tepe taklak ne dersen her şey daha iyisi
olmaz derken bide şimdiye bak. geçen dönem AA gelen dersler bu dönem FF gelecek
hayırlısı yaa napak insanın içine edilince böyle oluyo demek. saatlerimi alan
çalışmayı sökmek saniyelerimi aldı. Neyse ki tek tesellim berke nin de
derslerden sık sık kalıyor olmasını öğrenmek oldu. :) Kritere bak. ya
ben bu insanın 88 li olduğunu öğrenince sevinçten uçmalıydım gram sevinemedim
lan. üstelik... neyse okul faciaydı çıktım makine işini hallettik yurda döndüm
ağlamak en fazla 12 dk imiş bilimsel olarak 12 dk dan sonra farklı sebepler
üretilerek aglanıyormuş. kaç 12 dk acaba? depresyonda olduğumu da öğrendim bi
yandan % 80. bence % 90 çünkü net olarak henüz intiharı düşünmüyorum ama
cümlelerimde kullandığımı fark ettim düşünüyor da olabilirim yani :)
hastanelik depresyondaymışım yurt dergisinin sonuçları. en kötüsü de
gerçekten yemek yiyemiyor olmam üç haftadır sabah hiç bitiremediğim bazen 2
ısırık sonra attığım tostlar akşamları ise sadece çorba gerisi içecek ne
olursa. yiyemiyorum yiyemiyorum o kadar iştahlı olan ben ne oldu
fatma yakında gebereceksin iyi olur güzel de olur. neyse kitapları iade ettim
on gün aksatmışım lan neyse girdi bi kere. kütüphanedeki güvenlikler kadar mal
insanlar var mı acaba yada kütüphane de dedikodu yapan kızlar kadar... neyse
çıktım ve dolmuşa binmek istemedim kampüsten ankamall e kadar yürüdüm yol
karanlık, tenha, kısacası korkutucuydu ama olsun cesaretle ve ağlayarak yürüdüm
işte. alacaklarımı aldım film izlemek istedim, iki kişilik bilet aldım
kardeşimi aradım geldi izledik o ara d&r ı altüst ettim. film iğrençti
neden lan neden mal gibi istediğin insana gitmiyorsun Pat sen aptalsın yaa Yüksel!
miş neyine yükseldin allah aşkına o kadar uğraştıktan sonra. yada ben
kesinlikle ben salak gibi beni aldatan eşimin arkasından giderdim o kadar
seviyorken. ama kendini düşünerek en iyisini yaptın sanırım. iyice gurursuz
oldum ya hem de ben. bu da bitti. laflarken yurda geç kalma korkusu sardı
yusuf yusuf olduk ışıklardan başka kimsenin olmadığı cadde de aç aç koştum
esinti mutlu etti ayrıca bir an için özgür hissettim. üstüne bakkaldan kızlara
kahve aldım. sanırım en az 5 çift vardı valla yurdun önünde gördükçe tepem
atıyo.
yurda vaktinde vardım ama aynı şeyler, bu
kızlar da olmazsa ben kesin ölmüştüm. Bir de güçlü olmak hakkında ahkam kesen
ben. kendimi bitmiş hissediyorum. ayağa kalkmak bu kadar zor olabilir mi biraz
gayret fatma ama olmuyor işte. bazen kendimi o kadar bitkin hissediyorum ki
kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirmek işkenceden faksız oluyor. gurur denen
bi şey kalmadı. bu ben değilim. o kadar hoşlandığım insan oldu ve en kötüsü
eminim bundan iyidir. ne oldu bana peki hiç birinde böyle hissetmedim.
gerçekten abartıyor olabilir miyim? gerçekleri söylicek dürüst insanlara
ihtiyacım var. Ya da gerçek var mı bu bir rüya olabilir belki de kim bilebilir
ki?
ender bu kadar düşüncesiz olmak zorun da
mıydın? neden kabulleniyorsun ki, sanırım benden uzak durmak onun için en iyisi
başkalarıyla mutlu olsun. Bi şey demiyorum kıskanmıyor muyum ölümüne. ama illa
öyle söyledim diye ilişkiyi kesmen mi gerekiyo. yaa neyin kafasındayım ben daha
önce bi şey yazıyor muydu da şimdi yazsın. hep ben hep ben.
aslında hiç kafama göre değil aklı başka
şeylere çalışan bi insan benimle alakası yok. bana göre değil ama kendimi erkek
olarak yerine koyduğumda hak veriyorum bende sulanırdım. ama bütün kızlara aynı
davranmazdım sanırım. hiç hayatına özel biri girmedi mi bunun muhtemelen
girmiştir. iyi muamelelerini ona saklamıştır ilgili tavrını. sen de sadece kafa
patlat fato. Karakteri mi böyle acaba? ayyy dayanamıcam. bunu bilmek istiyorum
kafayı yicem yoksa. başka şeyler düşünemiyorum. ölenler oluyo ne olursa
kalanlara oluyo di mi. az kaldı fatma bu gidişle erkenden toprağına kavuşursun
kaygılanma.
Perşembe
Dün gece ödevimin metnine iki satır felsefe ekleyebilmek için saatlerce zaman harcadım ama yinede pek bi şey çıkmadı. Bununla uğraşırken bi yandan da bloga bi şeyler yazdım. İyi ki yazmışım çok iyi geldi. Her akşam birileri arıyor ve artık benim mutsuzluktan ölebileceğimi düşünüyorlar çünkü teselli mesajlarının arkası kesilmiyo ama boşuna uğraşıyosunuz hepinize anlattım ama kesmedi. Kusura bakma Yasom kendimi artık durduramıyorum ancak konuşursam zırlamam kesilir belki deyip seni aradım ve iyi gelmişti ama yine dayanılmaz hal aldı. bloglamam lazımmış. Daha önce neden aklıma gelmedi ki.
8 de okulda olmam gerekirdi ben 7 de yattım. Umursadım mı hayır.
İşte işler böyle böyle sarpa sarıyo, başka şeyleri umursamıyorum istesem de
umursayamıyorum. Neyse ki 10 a gelirken kalktım hazırlandım ve okul, baskı
atölyesi, anahtarcı, İsmail, arasında koşturdum. Almam gereken malzemeleri
piyasadan topladım. Okulun atölyesi tıkış tıkış lan hoca da dahil olunca geçen
dönemki halinden eser kalmamış neyse ki ortada yaklaşık 1 metreye 1 metrelik
boş alan var ama atölyenin suyu çıkmış resmen. Neyse çalışmaya başladım keşke
daha önce gelseydim dedim hatta dönem başından beri hiç aksatmasaydım kafamı
dağıtıyo çünkü. derken rahat 3-4 saat atölyede cebelleştim sonra da bedri
Baykam a inanılmaz hak verdim.
Asistan şart.
Ali piçi de gitti. lan insan bi yardım eder. Neyse öyle olmazsa
böyle olur derken zar zor hallettim. ama nasıl kıytırık oldu kanımca. bi günlük
iş bunun serisini çıkarabilirim fikir güzel çünkü. Görenler beğendi çekici bi
yanı var yaa bu yeterli.
Neyse çalışmayı asabildim gözümün önünde duran kancayı geç de olsa
fark ettim. İlhan’ın da yarın aynı yerde sergi hazırlıcak olması kötü oldu
neyse yarın bi şekilde hallederiz umarım. mesafesi her şeyi hazır umarım
bu gece ezilmez. neyse ki gençler geldi yorumlar fikirler materyaller kafam bu
kez gerçekten dağıldı. en çok da Özkan’ın çalışmalarına bakmayı neden dönem
başından beri ertelettiğime şaştım. ama beklediğim gibi marjinal işte keşke
daha önce inceleseydik ben de dahil olmak isterdim sen vajina çalışırken ben de
penis çalışırdım. müthiş olurdu. :) ama bu aklımın bi kenarında artık yaşasın
lisans öğrencileri.
gençler sizi seviyorum ilhan çok sağ ol, ali gerçekten
teşekkürler, özkan her halini seviyorum. ismail ben seni yerim. ece çok güzelsin.
bana modellik yapan kızın adını unuttum doğrudan tanışmadık zaten ama ilgin
için çok teşekkürler.
mangaları seviyorum. gençleri de seviyorum. beni mutlu eden bi
sevgi varsa o da bu.
seninle ben ne yapmalıyım.
neden aramaz insan. “ benimle ilgili şeyleri neden merak etmiyimmiş.
abartıyor muşum”. lan 1 ay hiç bişey yazmadım bi kere naber dedin mi şerefsiz.
bu aralar başkaları o kadar kıymetli ki gözümde sırf soru
sorduğumda insan gibi mantıklı olumlu ya da olumsuz cevap alabildiğim için.
hepsi sanki çok iyi ve anlayışlılar. sanki tek anlayışsız ender bu hayatta.
kaç gün oldu ben dertleneli 5in de yazdım şuan 17 si of 12 gündür
ben zırlıyor muyum?
12 gündür dışarı çıkmadan mp3ü alıp almamayı bi kaç kez
düşünüyorum şarjı bitince bi kaç gün sarj etmiyorum. içinde bana huzur veren ve
her dinlediğimde hayallerimi hatırlatan ve suratıma saçma bi gülümseme koyan
şarkılar var. ama artık hepsi bi şekilde ağlatıyo allah tan içine birazda metal
serpiştirmişim. bugün o klasörlere daldım iyi ki de dalmışım beni biraz daha
kendime getirdi artık eskiye dönme zamanı ölümüne metal. led i özledim black i
özledim scorpions u özledim floyd umu özledim yok o kalsın. progresif
duygulandırıyo ama pink ya müthişsin ben seni neden dinlemiyorum ki üniversite
yıllarına geri dönüyorum zaman tünelimizin açılışı hayırlı uğurlu olsun.
kuru incir seni seviyorum midem deki armut senide.
ve allah ın o kahrolası piçini de.
ne yapıyosun ne.
"seni kırdım mı? kusura bakma. bi daha konuşmayacak
mıyız?" bunları söylemek bu kadar mı zor?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)