Pazartesi

Bu şehre geldiğimden beri öyle olaylar oluyor ki! Her dışarı çıktığımda, Trabzon insanının kahkahaya sürükleyen durumlarıyla karşılaşıyorum. Belki de Trabzon'da yaşamanın en güzel yanı budur. Üzgünken bile yüzünü güldürebilecek şeylere sokakta rastlayabiliyor olmak. Yasemin'le yaşadıklarımız, kız unutamıyor ya. Anlatıp anlatıp gülüyor.

Bankamatiğin önünde sıramın gelmesini bekliyorum. Kaldırımdayım. Bi salak hemen arkama motorunu park etti. Bende kulaklıklar takılı olduğundan muhtemelen onu fark etmediğimi düşündü. Motorundan inip tam önümden geçmeye çalıştı ve geçerken gülerek "arkanda motor var haa" dedi. Yavşak ya bende biliyorum senin motoru arkama park ettiğini ve kadınların motor taşıdığını pezevenk. Bende tepkisiz bi şekilde "tamam" dedim. Suratı düştü sonra da bastı gitti. Yavşaklar ya yanımdaki genç gözümün içine içine bakıyo, bende tamam geç dedim aptal ya hepsi aptal. Kahvehanenin önündeki abazanlar da ayrı bir facia. Yürürken sahile gitmek istedim. Terminalin önünden geçerken Bir amca "Memet sen habu Jaguar'ını boyamışsın." Jaguar'a baktım, eskimi eski dökülen bi Tofaş taksi. Boyadan kastı ise dökülen yerlerini kapatmaya çalışması. Adamın cevabı ayrı alem; "He napaym, öbür türlü çok dikkat çekiy."
Sonra balıkçı barınaklarının önünden bizim eve doğru yürüyorum. Biri barınağının dışına "Stop Control köpek çözüktür" yazmış. Baya güldüm. Bunları Ender'e de gösterebilseydim. Acaba güler miydi?
Sahile gitmek istedim. Tam limana yürüyordum ki napıyorum ben dedim. Kocaman gemiler manzaramı neden bozsun ki, bizim taşlı sahile geçtim. Umarım orayı da mahvetmezler. 3-4 ev alabilecek genişlikte bi alan, çocukken hep orda denize girerdik. Sonra sol tarafını çöplük yaptılar gidilmez oldu, sonra da çöplüğü kapatıp hâl yaptılar. Şimdi ön tarafındaki park hala duruyor ama 1 kaç yıl önce o parkı da sahile doğru genişletmişler. Ayağımızın altına denizi aldığımız yeri de binalarla mahvederlerse ne yaparım bilmiyorum. Kendime yüksekçe bir taş buldum ve oturdum. Bu sistemi gerçekten sevmiyorum. Şehrin üstünde gri ve pis duran kalorifer dumanı. Onun dışında her şey güzel görünüyor. Denizle aramda yaklaşık 3 metre var ve dalgaların insanı sakinleştiren sesi müthiş. Aklımda ise Ender. Sadece Ender işte. "Gitmeseydin" sözünü hatırladım. Acaba bunu kendi egosunu tatmin etmek için, benden güzel sözler duymak için mi söylemişti? Ya da gerçekten gitmemi istemediği için mi? Belki de her ikisi... "Sen bilirsin" ben hiç bir şey bilmiyorum. Ama eminim sen çok şey biliyorsundur. Belki de deneyimli olan sensindir. O yüzden bu kadar rahattır... Aklıma gelen her şeyi düşündüm... Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım, hava kararmaya başlamıştı. Dalgalar dibime kadar gelmeye başladı. Bacaklarım da üşümüştü, bende kalktım.

Mıknatıslarımı birbirine sürterek çevirdiğimde birbirlerini çiziyorlar, neyse ki kalıcı değil. Ama artık çok hasarlılar. Belki de esas şimdi yaşıyorlar.

Darda durmayınca didara gidilmezmiş. Beter olmadan iyi olunmazmış. Peh işe bak...

Suriye'de oynanan ince oyuna bak lan. İnsanlar kendi kendilerini öldürüyor. Liderleri tebrik ediyorum tereyağından kıl çekiyor çıkarcı yalaklar.

Bu akşam ne kadar Şalpazarı'ndan bahsedildi ama yaaa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder