Cumartesi

Yumurta


Aradıktan sonra keşke daha önce arasaydım diyorum ama ilk aklıma estiğinde arasaydım muhtemelen söver sayar ya da sinirimden ağzımı açamadan sapık gibi kapatırdım. Şimdi en azından bir fikre sahibim. Onu bu kadar severken aptallar gibi kaybetmek istemiyorum.  Sesinden tavırlı ve kırılmış olduğunu anlıyorum ama kendimizi anında farklı bir yöne çeviremiyoruz. Onu daha fazla kaybetmek ve uzak kalmak istemiyorum.
 Bu benim hayatımın aşkı neden onunla konuşmaktan kendimi çekeyim ki? Eğer o “düş artık yakamdan beni bunaltıyorsun” demediği sürece bırakamam. Kendime inanamıyorum çoğu zaman. Ben böyle biri hiç değilim. Sadece değilim demiyorum kesinlikle hiç ama hiç değilim. Kaldı ki benim hayretler içinde baktığım insanlar bile teklif etmişti de burun kıvırmıştım. Şimdi düştüğüm hallere gerçekten inanamıyorum. Bazen kendime dışarıdan bakarken kâbus mu acaba bu diyorum. Ama ben onu gerçekten seviyorum lan. Ben gerçekten bildiğin bas bayağı aşık olmuşum lan. Napacaz? İşe bak!
Bi örnek veriyim mi? Hayatımda en son hatırladığım ilkokula yeni başladığımda sanırım 7-8 yaşlarında yumurta yemiştim. O gün bu gündür ağzıma bile sokmadım, kokusundan ve tadından hoşlanmıyorum çünkü. Ender’le konuşurken bi ara yumurta kırmaya gitti. Yumurtamı kırdı başka bişey mi bilemiyorum ama. Ertesi gün kantinde gülerek “abla bana bi yumurta kırar mısın?” dediğimi hatırlıyorum. Sonraki seferlerde de aklıma geldikçe yemiştim. Hatta bugün o kadar iğrenç bi gündü ki tüm gün ve gece sancı çektim ve akşam 6 da işleri bitirip kahvaltımı yapabildim. Ama ne kahvaltı. Sancıdan sadece çay ve en fazla 5 çatal patates yiyebildim. Sonra köye indik. Havadan mı bilmiyorum biraz da sancım geçmişti onun da etkisi olabilir eve girer girmez 3 yumurta kırıp afiyetle yedim.  Yumurta yerine başka bişey yeseydi ya da yapsaydı onu da yapar mıydım lan? :)

Bi ara dayanamayıp Ender’i aradım. Konuşmalar o kadar tatsız tuzsuz ki… O sanırım pek fazla istemeyerek “Hı”,”çalışıyorum”, “ne işi yapıyorsun?”, derken bile ben diğer tarafta o kadar mutlu oldum ki. O sadece garip garip sesler çıkarıp ha hu hi dese bile mutlu olabilirim. Sonra aman be boşver dedim yemeği. Yemeyi verelim ne olcak. Kesinlikle abartmıyorum açlığım, sancım, uykusuzluğum kesildi. Nasılsın dememiş olsa da durur muyum mesajla söyledim tabi o kadar mutlu etti ki söylemesem de durabilirdim ama söyledim işte sebebini bilmiyorum. üstelik bi yandan Fatma şu rengi şöyle değiştirdiler arkaya logo ekle aramaları alırken.  Fırsatını buldum ve aklıma gelenleri hızlıca yazdım işte.

 İnsana artık başka hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi geliyor. Bu dünya üzerinde Ender isminde nefes alan bi varlık var, buna şahit olmak. Hiç bi şahitlik için insan bu kadar mutlu olamaz. Gerisi önemli değil sadece var olması bile yetiyor. Nasıl iş anlamak mümkün değil. akıl sır ermiyor bunu yaşamakta hiç akıl karı değil üstelik. O kadar akıl ermeyen bişey ki gece emin olun hiç uyuyamadım çektiğim sancıdan ve aynen şöyle hissediyorum. Sanırım birazdan öleceğim çünkü bütün kanımı biri durmaksızın hortumluyo. Bütün kılcal damarlarım bile ağrıyor. Gecenin köründe kalkıp ağrı kesici arıyorum ama evde kalmamış çek bakalım çekebildiğin kadar sancını. Sabah 6 gibi annem uyanınca bi yerden buluyoruz. Biraz kesiyor ve nefes alıyorum. Ama en nefessiz kaldığım anlarda bile aklında durmaksızın o. Hatta ölüyor gibi hissederken bile ne yaptığını merak ettim. İnanması ne kadar güç dimi. Ölüyorsun lan ölüyorsun. Neredeyse canını teslim edeceksin o an senden daha değerli bişey var mı? Kimi düşünüyorsun neyi düşünüyorsun? Çok zavallısın Fatma. Kendime o an bunları da söylüyorum ama nafile… olmuyo işte engel olamıyorsun. Bırakmak istemek ama sonra durmaksızın görmek istemek nasıl bir çelişkidir Yarabbi.

Kendi canımdan taviz verecek kadar mı seviyorum ben şimdi? Ender sen de ne var ki?

Tekrar bakayım, çelimsiz. Seksi olmanın yanından bile geçmiyor. Hadi onu da geçtim kaç kişi seksi ki zaten. Aşık olduğumu zannettiğim erkeklerin suratına biraz olsun benzemiyor. Belki ten rengi ama rengin ne önemi var. Tamam tip yok ama iş de yok adamda, hem de kaç yaşına gelmiş. Göz kapakları sanırım biraz düşüyor ve etrafa o kapakların altından bakıyor. İnanılmaz zayıf. Yemek seçtiği çok belli. Boyu uzun değil. Tırnak boyu da kısa ama yinede sevimliler. Dişleri de küçük ve içe dönüktü sanırım ya da bana mı öyle geldi? Yok yok öyleydi. Kısaca tip yok ama... Girilen ortama uyum sağlamak zeka gerektiren bişey ama bu adam her şeyin tersi yönünde hareket ediyor. Aslında bu kısmı pek eleştirmek istemiyorum çünkü böyle olması beni etkiliyor sanırım. Cesaret gerektiren bi eylem çünkü. Cesareti olanların sağlam bir fikri de vardır dimi? öyle olmalı. saf saf yapılan cesaretten bahsetmiyorum. Ama kim bir insana cesareti için hoşlanır demiyorum aşık olur. Her yerde onu görür. Başta yadırgadığım tavırları şimdi ileri derecede sevimli geliyor. Hatta o tipsiz tipi bile o kadar sevimli ki. Cebine koy istediğin yere götür cinsinden. Başlarda da hep böyleydi. bu düşüncem daha baskındı "candır o, kardeştir o" sonra ne kardeşi lan insan kardeşini düşünürken nefesi kesilir mi? Ayrıca her şeye bedel olan zekası. Tamam diyorum her şeyi kötü olsa ne değişecek. Diyelim ki sıfat yok, zeka yok, özürlünün önde gideni belki de sakat varsayalım. Öyle düşününce bile olmuyor. Daha önce bulduğum sonuç gibi onun bende hissettirdikleri üzerinden gitmeliyim belkide, bunlara takılmadan. Hepsini geçtim de ben onu ilk gördüğümde neden sırıttığımı hala çözemiyorum.

Sonuç: Çözümlenemeyen bir denklem ama yinede bir varsayımda bulunabilirim. Artık gerçek bi aşığım.

Bu akşam şalpazarlı olan bütün gençleri ve çocukları sevdim. Bahattin, Ufuk, Atilla,
- Gürkan sen çok şekersin enerji patlaması yaa aynı babaannenler gibi konuşuyorsun. Çok komiksin.
- Hiç komik değil?
 Nesi komik değil la. Çok eğlendirdi piç bir güzel sarılıp öptüm elimden kaçamadı ama.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder